“Asya’nın tamamında halk ayaklanmalarına dikkat edilmeli”
Pakistan yaşanan protesto gösterileri geçtiğimiz haftalarda gündemi hayli meşgul etti. Bir liman bölgesinde ağırlıklı olarak gerçekleştirilen bu protestoların arkasında ne var?
Pakistan’da çok büyük değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Bu durum, Güney Asya jeopolotiğinde yaşanan değişimle birlikte okumalı. Çin için büyük bir öneme sahip olan Gwadar Limanı’nda yaşanan protestolara özel bir parantez açmak gerekiyor. Çin, 2013 yılı itibarıyla hayata geçirdiği “Bir Kuşak Bir Yol” girişimi için 60 milyar dolara yakın bir yatırım yaptı. Gwadar Limanı odaklı yatırımların özellikle gelecekte önem arz edeceği biliniyor. Çin’in global yükselişini temsil eden bu proje limanların altyapılarına verdiği önemi ortaya koyuyor. Ayrıca ekonomik entegrasyon yönünden de değerli.
Gwadar Limanı’na bir alternarif var mı?
Özellikle Covid-19 salgını sonrası Umman Denizi kıyısındaki Çabahar Limanı ön plana çıktı. Hindistan’ın bu limanı yeniden faaliyete geçirmesi gerekiyor. ABD ve Batı ülkelerinin Çin’in Bir Kuşak Bir Yol projesine alternatif geliştirme çabasında olduğu biliniyor. Bu da ondan bağımsız değil.
Bir Kuşak Bir Yol ile IMEC çatışması diyebilir miyiz tüm bu olanlara?
Merkezde bu jeopolitik rekabetin olduğunu ifade edebiliriz. IMEC, Hindistan’dan başlayıp Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail üzerinden Avrupa’ya bağlanacak olan yeni ticaret yolu projesidir. Bu projeyle Kuzey-Güney bağlantısı sağlanmak isteniyor. Bir Kuşak Bir Yol’un etkisi de minimalize ediliyor.
Peki, tüm bunlardan hareketle Pakistan ve Bangladeş’teki olayları nasıl okumalıyız?
Pakistan’da bulunan bazı grupların Çin’in girişimlerine, yatırımlarına ve özellikle de Gwadar Limanı’na karşı protestoları olarak lanse edildi. Ancak işin aslına baktığımız zaman bu protestoların Belucistan ve Punjabiler adlı etnik gruplar arasındaki gerilimlerden kaynaklı olduğunu görüyoruz. Bu gerilimler yıllardır yaşanıyor. Buna benzer gerilimler, Hindistan’da da Bangladeş’te de yaşanıyor. Fakat bu gerilim Pakistan’ın Çin’in yatırımlarına yönelikmiş gibi lanse edildi.
Çin açısından rahatsız edici bir durum yok mu?
Elbette var. Pekin’den olaylar sonrası “Yatırımlarımıza yönelik ciddi güvenlik riskleri oluştu. Pakistan hükûmetiyle İslamabad’da bu sorunların çözümü konusunda iş birliği yapacağız” açıklaması geldi. Burada üzerinde durulan konu ekonomi terörü…
“Hint-Pasifik bölgesinde Çin’i çevrelemeye yönelik politikalar var”
Çin-Pakistan sınırında da potansiyel terör eylemlerine karşı sınır kapatıldı. Bu neden kaynaklanıyor?
Afganistan’dan kaynaklanıyor. Orada gelebilecek birtakım terör eylemleri istihbaratına dayalı olarak Çin ve Pakistan bir süreliğine sınırları kapattı. Dolayısıyla bu protestolar Pakistan ve Çin açısından farklı değerlendiriliyor. Pakistan ve Çin bu işin ekonomik terörle ilgili olduğunu söylüyorlar ve bunun Afganistan ayağı olduğunu özellikle vurguluyorlar.
Bu olayı jeopolitik, bölgesel ve global olarak değerlendirirsek daha ciddileştiği taktirde ne tür etkileri olabilir?
Covid-19 sonrası dünyada işler çığrından çıktı. Çin’in girişimlerini sınırlandırma baskıları giderek artıyor. Zaten bir süredir Hint-Pasifik bölgesinde Çin’i çevrelemeye yönelik olarak güvenlik odaklı birtakım politikalar var.
Peki, Güney Asya’da ne amaçlanıyor? Özellikle ABD liderliğindeki Batı dünyası ve NATO’nun Güney Asya bölgesine yönelik amaçları nelerdir?
İki temel amaç var esas itibariyle. Birincisi; Çin’in yükselişini, artan global etkinliğini sınırlandırmak. İkincisi ise Hindistan’ın Batı sistemine entegrasyonunu sağlamak. Güney Asya’da şu an uygulanan politikaların Hindistan ayağı da var. ABD Başkanı Joe Bidean’ın Hint-Pasifik stratejisini güçlendirmek istediğini biliyoruz. Fakat Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan sonra Hindistan’ı, Avrupa ve Batı dünyasının yanında Rusya’ya karşı destek verecek şekilde harekete geçiremediler. Yani Hindistan tarafsızlığını korudu. Bu çok rahatsız edici bir durum esasında. Batı dünyası açısından çok fazla dile getirilmese de Hindistan’ın tam anlamıyla Batı dünyasına entegre olmasını, özellikle güvenlik ve ekonomik alanda iş birliğini geliştirebilmek istiyorlar.
Güney Asya’dan etnik gruplar açısından çok büyük çeşitlilik var öyle değil mi? Bu da kırılganlığı artırıyor.
Güney Asya’nın kırılgan, çatışmaya en eğilimli bölgelerden biri olduğunu biliyoruz. Güney Asya, etnik grupların birbirleriyle mücadele ettikleri bir bölge. Dediğiniz gibi bunun sebebi en temelde çok dinli ve çok dilli bir yapının olmasından ileri geliyor. Tabii Güney Asya ülkeleri bağımsızlığını da sonradan kazandılar, bunu da unutmamak gerekiyor. Pakistan’ın ve Hindistan’ın 1947, Bangladeş’in ise görece geç denebilecek bir tarih olan 1971’de bağımsızlığını kazanmış olması; bölgenin içsel çatışmalara eğimli olmasına neden oluyor.
“Bangladeş’te yaşanan istikrarsızlık hem Hindistan’ı hem de Çin’i rahatsız ediyor”
Hindistan’ın bulunduğu konuma dair neler söyleyebiliriz?
Asya’da üç büyük güç olarak Rusya, Çin ve Hindistan göze çarpıyor. Yeniden yükselen üç büyük güç arasında Hindistan’ın Batı’yla herhangi bir ittifaka girmemesi, Çin ve Rusya arasında yürüttüğü denge politikası önem arz ediyor.
Hindistan’dan Bangladeş’e geçecek olursak… Siyasi kriz yaşanıyor. Bunun etkileri ne yönde olacak?
Bangladeş’te haftalardır süren siyasi kriz bu açıdan iyi değerlendirilmeli. 15 yıllık Şeyh Hasina iktidarının sona ermesi, Güney Asya’da değişimi tetikleme gücüne sahip bir olgu olarak karşımızda duruyor. Nobel ödüllü ekonomist Muhammed Yunus’un geçici hükûmetin başına getirilmesi de dikkate değer. Bangladeş’te yaşanan istikrarsızlık hem Hindistan’ı hem de Çin’i rahatsız ediyor. Çünkü bu iki ülke arasında dengeli ilişki Bangladeş’teki istikrarlı hükûmet sayesinde iyi bir noktaya gelmişti. Şeyh Hasina’nın varlığı iki ülke için de yararlıydı. Şimdi ise ne olacağı meçhul…
Hindistan’ın riskleri daha büyük sanki?
Hindistan’ın kendi gerekçeleri var. Bir defa bir göç riskiyle karşı karşıya. Bangladeş’te Müslümanlar da var. Yani Myanmar’da yaşayan Müslümanların bir kısmı Bangladeş’e de göç ediyorlar bildiğimiz kadarıyla. Şimdi dolayısıyla Hindistan’ı rahatsız eden ise Bangladeş içerisinde yaşayan Hindular. Bangladeş’teki Hindulara yönelik protesto ve bazı şiddet olaylarının baş gösterdiğini de haberlerde gördük.
Ekonomi gerçeği de var…
Bangladeş ve Hindistan ekonomik yönden ortaklar. Bangladeş’teki istikrarsızlık her iki ülkeyi de olumsuz etkileyecek. Diğer yandan buna Çin’i de dâhil edebiliriz. Bangladeş hem jeopolitik hem de bölgesel bağlantısallık bağlamında Hindistan’ın Doğu açılımı açısından çok kritik bir yerde duruyor. Hindistan’ın Güneydoğu Asya bölgesine açılmak istediği biliniyor.
Peki, bu olaylar Çin açısından güvenlik riski barındırıyor mu?
Pakistan ve Bangladeş’teki olaylar Çin’in yatırımlarını etkileyebilecek özellikler taşıyor. Global yatırımcılar kendilerini korumak için her türlü hamleyi yapacaklardır. O bölgede yaşayan Çinli vatandaşların durumu da önem arz ediyor.
“Güneydoğu Asya’da kurulan düzen parçalanma riski taşıyor”
Hindistan’ın güvenliğini önceleyip giderek Batı dünyasına yaklaşma eğiliminde olacağını düşünüyor musunuz?
Geçtiğimiz haftalarda Hindistan ve Batılı ülkeler arasında ilk defa çok uluslu askerî tatbikat düzenlendi. Öte yandan Hindistan’ın Avrupa içerisinde iki tane altıncı nesil savaş uçağı projesi var. Birinin başını İngiltere diğerinin başını Fransa çekiyor. Hindistan’da bu iki projeden hangisine dâhil olunacağı konusunda uzun bir tartışma yapılıyordu son bir iki yıldır. Bu noktada Hindistan’ın tarafsızlığını terk edilmesine yönelik baskılar artacaktır. Hindistan’ın Ukrayna-Rusya Savaşı’nda Batı’ya destek vermesi, Rusya ile savunma ve güvenlik iş birliğini sınırlandırması batı tarafından telkin ediliyor. Bu da bir gerçek. Bu noktada Hindistan’ın nasıl bir tavır alacağı çok önemli olacak. Daha ileri bir takım savunma işbirliklerinin, güvenlik işbirliklerinin Hindistan ABD ve Avrupa ülkeleri arasında hızlanabileceğini öngörmek mümkün.
Güneydoğu Asya’da kurulan düzen yıkılıyor diyebilir miyiz?
İkinci Dünya Savaşı sonrası Güneydoğu Asya’da kurulan düzen son yıllarda güvenlik ve ekonomik alanlarda parçalanma riski taşıyor. Yani ekonomik anlamda Çin’in artan etkinliğine göz yuman, hatta onu destekleyen bir ekonomik düzen Güneydoğu Asya’da kurulmuştu. Bugün Çin’in en büyük ticaret ortağı Asya ülkeleri, ABD’yi bile geçtiler. Buna imkân veren ve buna göz yuman, destekleyen bir politika izlenildi Batı ülkeleri tarafından. Fakat aynı zamanda güvenlik alanında ABD’nin hegemonyasını sürdürmesini sağlayacak savunma iş birlikleri, ittifaklar da sağlamlaştırıldı. Dolayısıyla bölgede ikili bir sistem, güvenlik ve ekonomik düzenler birbirinden ayrılmış şekilde ilerlediler. Böylelikle bir düzen ortaya konuldu. Şimdi bu yapısal durumun daha da derinleştirilmesi arzu ediliyor.
Bu geleneksel Asya düzeninin üzerine kurulduğu temel dayanak noktası aslında Hindistan’ın tarafsızlığıdır. Hindistan ve Çin arasındaki dengeli ilişki sayesinde bu düzen ayakta duruyordu. Bunu ayakta tutan en önemli dayanak noktalarından birisi de Bangladeş’teki istikrarlı hükûmetti. Şeyh Hasina’nın oradaki varlığı hem Hindistan hem de Çin tarafından bölgesel düzeni açısından meşru ve makbul görülüyordu. Bu değişim ikisini de tedirgin etti.
“Neredeyse her hafta bir Avrupa ülkesi Çin’i ziyaret ediyor”
ABD ve Avrupa ülkelerinin ana hedefi nedir?
ABD’nin ve Avrupa ülkelerinin önceliği güvenlik ağını sağlamlaştırmak, güçlendirmek ve ardından Çin ile ekonomik müzakereleri yürütmek. Neredeyse her hafta bir Avrupa ülkesi Çin’i ziyaret ediyor. İngiltere Başbakanı Sir Keir Rodney Starmer, yakın zamanda Çin’i ziyaret edecek. Keza Almanya Başbakanı ve İtalya Başbakanı da ziyaret gerçekleştirdi. Dolayısıyla müzakereler aslında devam ediyor.
Çin’in tutumunda bir değişiklik olur mu?
Bu noktada Çin’in özellikle askerî anlamda bir müdahalede bulunacağı kanaatinde değilim. Fakat Çin’in bu bölgedeki ülkelerle sıkı bağları olduğunu da hatırlamakta fayda var. Çin bu bölgenin merkezinde yer alan ve uzun yıllardır tarihsel ilişkileri, bağları olan bir ülke.
“Çin’in önceliği, Bir Kuşak Bir Yol”
Myanmar krizi esasında Batı ülkelerinin Çin’i nereye çekmek istediğini gözler ömnüne serdi, öyle değil mi?
Myanmar krizi sırasında Batılı ülkeler Çin’i yüksek şiddete başvuracak ya da askerî güç kullanımına başvuracak bir yola zorladıkları hâlde itemediler. Çin çok dengeli ve ihtiyatlı. Diplomatik ilişkileri kullanıp bu sorunları çözmeyi deneyecek.
Cemaat-i İslami’nin Güney Doğu Asya ve Güney Asya’da etkin olduğunu, giderek de etkinliğinin arttığını söyleyebiliriz. Bangladeş örneğinde olduğu gibi Cemaat-i İslami ileriki dönemlerde daha büyük krizlerine sebebiyet verebilir mi?
Özellikle Endonezya’da çok etkin olduğu biliniyor. Bu siyasi partinin Güneydoğu Asya’da yansıma yaratacak bir etkisi olabilir. Bu noktada Çin’in herhangi bir eyleme başvurabileceği kanaatinde değilim. Çünkü Çin’in önceliği, Bir Kuşak Bir Yol’u istikrarlı hâle getirebilmek için Afganistan ve Pakistan politikasına odaklanmak.
“Türkiye BRICS konusundaki girişimleri hızlandırmalı”
Tüm bu gelişmelerin Türkiye’ye yansıması hakkında neler söylemek istersiniz?
Globalde güneyin birleştirilmesi çabaları hızlanırken son yıllarda özellikle Güney Asya’da, Pakistan’da ve Bangladeş’te gördüğümüz gibi halk ayaklanmalarının ortaya çıktığına şahitlik ediyoruz. Bunların genel özelliği, jeopolitiği etkileme gücünde olmaları. Bu noktada Türkiye güney ülkeleriyle dayanışmayı artırmalı ve etnik gerilimlerin azaltılması için rol üstlenmeli. Türkiye’nin BRICS konusundaki girişimlerini hızlandırmasında büyük fayda var.
Ticaret penceresi de var tabii…
Türkiye’nin ticaret hacmi hem Çin ile hem Rusya ile gelişiyor ama aynı zamanda diğer gelişmekte olan ülkelerle de iyi durumda. Özellikle Körfez ülkeleri ve Mısır bu anlamda zikredilebilir. Bunlar aynı zamanda BRICS’in yeni üyeleri. Dolayısıyla bu ülkelerle olan ilişkilerin ilerlemesi, ticaretin gelişmesi açısından da çok önemli. Türkiye ve Çin arasındaki iş birliğinin geliştirilmesinde Orta Koridor’un genişletilmesi meselesi de gündeme geliyor ve bu oldukça önemli. Güney Asya’nın genelinde ortaya çıkan riskler dolayısıyla Orta Koridor’un önemi daha çok artıyor. Kuzey-Güney bağlantısının sağlanabilmesi de gerekli.
“İran Zengezur Koridoru’nun faydaları konusunda ikna edilmeli”
Bu bağlamda Zengezur Koridoru çok önemli öyle değil mi?
Dediğiniz gibi Kuzey-Güney bağlantısı açısından Zengezur Koridoru çok daha önemli hâle geldi. Buna Irak Kalkınma Yolu’nu da ekleyebiliriz. Bütün bunlar Türkiye’nin projelerinin ve bölgesel girişimlerinin ne kadar isabetli olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye bu noktada Çin ile ekonomik iş birliğini çok boyutlu geliştirmeyi düşünmeli. İran ile iş birliği de yapılabilir ama onların öncelikleri farklı. İran bu noktada Zengezur Koridoru’nun faydaları konusunda ikna edilebilirse iyi olur. Ben İran’ın bu projeye destek verebileceği kanaatindeyim.
Afganistan-Pakistan sorunu da malum…
Afganistan’daki genel terör sorunu çözülmeden İran’ın bu Kuzey-Güney bağlantısını gerçekleştirme şansı da düşük. Dolayısıyla bunların hepsini tek tek ele almak lazım. Her koşulda bölgenin genlerinde olan halk ayaklarına dikkat edilmeli. Avrasya’daki ülkelerin bölgesel diplomasiyi daha etkin kullanmaları gerektiğini düşünüyorum.