Dilipak’tan Narin’in ailesine çağrı! – Yeni Akit
Diyarbakır’ın Merkez Bağlar ilçesi Tavşantepe Mahallesi’nde 21 Ağustos’ta kaybolan Narin Güran’ın cansız bedeni, 8 Eylül’de Eğertutmaz Deresi’nde bulunmuştu. Kayıp vakasıyla ilgili soruşturma halen sürerken, yetkililer olayın aydınlatılması için çalışmalarını titizlikle sürdürüyor. Genç kızın trajik ölümü kamuoyunu derinden etkilerken adaletin sağlanması için geniş bir kamuoyu desteği oluşmuş durumda. Konuyla ilgili olarak yazarımız Abdurrahman Dilipak, bugünkü köşe yazısında Narin Güran’ın ailesine, aşiretine ve köy halkına yönelik önemli bir çağrıda bulundu. Dilipak, olaya tanık olan ya da bilgi sahibi kişilerin sorumluluklarını yerine getirmeleri gerektiğini vurgulayarak şu ifadeleri kullandı: Güran ailesine, olaya tanık olan akraba , komşuları, bilgi sahibi olan herkese davetimdir. Gelin tevbe edin. Ve yaşadığınız zamana, olaylara ve kişilere karşı adil şahidler olun. Allah’tan korkun. Değilse, bu işe doğrudan ve/veya dolaylı olarak bulaşmış, ya da işin hakikati konusunda bilgi sahibi olup da susanlar, din gününde hepsi tek tek ve topluca yargılanacak ve aynı cinayetin failleri olarak cehenneme sürüklenecekler. Firmanızın madem adına Kur’an-ı Kerim’in bir diğer adı olan FURKAN adını koyuyor, kızınızı Kur’an kursuna gönderiyorsunuz, o zaman bu davate icabet etmeniz gerek. Eğer aksini yaparsanız da hüküm Allah’ındır! Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, ki, Narin’inizi Kur’an Kursuna gönderdiğinize göre, iman ediyorsunuz. Öyle ise Allah’ın gazabından korkun. Allah (cc) herşeyi gördü, duydu biliyor. Kapalı kapılar arkasında konuştuklarınızı, kalbinizden ve aklınızdan geçenleri, şifreli mesajlaşmalarınızı, kuryelerle gönderdiğiniz haberleri, kendi aranızda ne kararlar aldınız hepsini biliyor. Eğer tevbe edip hakikatı ikrar etmezseniz, Allah’ın, (cc) meleklerinin ve kullarının laneti sizinle olacak. Eğer tevbe eder, hakikati söylerseniz, Allah’ın hidayeti, rahmeti sizinle olsun. Azrail canınızı almadan kararınızı verin. Kim bu dünyada hardal tohukumu kadar bir iyilik ya da kötülük yapmışsa, bir gün, elbet, mutlaka, misgale zerretin hayran yerah ve misgale zerretin şerren yerah, yaptığının karşılığını görecektir. Elleriniz, dilleriniz, ayaklarınız, gözleriniz, kulaklarınız aleyhinize şahidlik edecektir. Hadi, cesur olun, sadece Allah’tan korkun Çekin bir tuğla duvar yıkılsın. (Bu sözlerim, elbette sadece Güran ailesi için değil, Sıla ailesi için de geçerli. Bu sözlerim yalancılar, hırsızlar, katiller, zaniler, ihalelere hile karıştıranlar, kamunun ve başkalarının malına çökenler, rüşvet alıp verenler, torpil yapanlar, hertürlü sahtekarlar, uyuşturucu, kumar, fuhuş mafyası bozguncuları için, Yasamada bu işlere göz yumanlar, o İst-Söz, Lanzarote gibi yasaları çıkartanlar, Kimlik kartımıza LGBT kimliği GENDER yazanlar, Yürütmede, bakan, bilim ve politika kurulu üyeleri, Askeri, polisi, öğretmeni, Hakimi, savcısı, polisi, Jandarması, Bekçisi, korucusu, bürokratları, gazetecisi, iş adamı, STK yöneticisi, Akademisyeni, Din görevlisi herkese) Unutmayın sizinle mezara gidecek olan halkın bilmesi gerekip gizlediğiniz her sözün sizden davacı olacağı bir gün var. Yasa böyle emrediyormuş, komutan böyle emretmiş, Lider, örgüt, Şeyh şöyle emretmiş. Eğer emir zulüm içeriyorsa, hatta o işte kamu yararı ve adalet yoksa o emre itaat suça iştiraktir. Hani, bunlar size bir şey söylerlerdi de, o şey üzerinde düşünmeden, o sözü ve işin mahiyetinin hakkı-adaleti koruyup korumadığı hakkında bilgi ya da fikir sahibi olmadan, sadece o söz emredildi ya da mevzuat gereği böyle diye o işi yaparsanız, o sözü söyleyen, emri vereni İlah ve Rab edinmiş olursunuz. (Bkz: Tevbe 31) Yahudiler ve Hristiyanlar, Hz. İsa’yı, ya da din büyüklerini İlah ve Rab edinerek sapkınlığa uğramışlardı. Tarih nice Tanrı-Kırallar gördü. Allah’ın emrinin üzerine hüküm bina eden herkes Tanrı-Kıral olma iddiasında bulunmuş olur. Bizim Rabbimiz ve İlahımız yalnız Allah’tır. Geri kalanına “La İlahe” dedik, diyoruz, diyeceğiz, inşallah! Böyle yapmayanlar, aklını ve imanını taşlanmış şeytana teslim edenler, Allahtan korkmayıp şundan bundan korkanlar aceba kadere, rızga ve ecele hükmeden, ol deyince olduran, öl deyince öldüren, işledikleri yüzünden Allah’ın onlardan mazlumun intikamını alacak olan bir Allah’tan korkmuyorlar mı? Allah’ın gazabından korkun. Allah sağlığınızı elinizden alıp, ömrünüzün ve malınızın bereketini yok etmesinden, işlerinizi sarpa sardırıp, üstünüze pislik yağdırmasından ve size hasret cehennemin yakıcı ateşinden korkun. Yoksa, bakın, Hitlerin de, Stalin’in de, Mussolini’nin de, devleti, anayasası, yasaları, yargıçları yok mu idi. İsrail’in de askeri ve polisi işledikleri cinayetler sebebi ile nasıl masum değillerse, ben, sen, o, biz, siz, onlar hepimiz yaptıklarımızdan, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan, söylediklerimizden ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizden hesaba çekileceğimiz bir gün var. Onlar benim anam-babam, akrabam diyemezsiniz. Yoksa o zalimlerden olursunuz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağız, zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Yoksa “İman ettik demekle, yakanızın bırakılıvereceğini mi zannediyorsunuz”. Bize “Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin” denmedi mi? Babanıza karşı düşmanınızın hakkını savunmadan gerçekten iman etmiş sayılmazsınız. Eğer gerçekten iman edenlerdenseniz bu böyle. (Nisa 135) ”Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. İsterse onlar zengin veya fakir bulunsun, Allah ikisine (sizden) daha önceliklidir. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten sapmayın”. (Mâide 8)“Ey iman edenler! Allah (rızası) için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; çünkü o, takvaya en yakındır”. Irkçılık yok, Türkcülük – Kürtcülük, Arapçılık, Farsçılık yok. Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber”. Hemşehricilik, kabilecilik, akrabacılık, Müslümancılık, Mezhebcilik, Tarikatçılık yok. Hadi Karar verir. İman ediyor musunuz, etmiyor musunuz. Ahiret var mı yok mu.. “Malım canım sevdiklerim Allah ve Resulü yolunda feda olsun” diyor musunuz, demiyor musunuz? Ben bunları yazıyorum ki, Müslüman bir gazeteci olarak, haksızlıklar karşısında susanlardan olmayalım ve insanları “emrolunduğum gibi”, Hakka, hayra, adalete, barışa çağıranlardan olayım diye. Allah’ın rahmetini umup, gazabından korktuğum için yapıyorum. Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytanlardan olmayayım, bir masumun kanı üzerinden saptırıcı mesajlarla hakikati gölgelemeye, kandilerini, aklarken, ötekileri karalamaya çalışanlardan olmayayım diye. Bakın “Bir kişiyi öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” (Maide 32). Hele Evladının ölümünden sorumlu olup da bunu gizleyenler, korkarım din günü Gazze katilleri Siyonistlerle birlikte haşrolurlar. “Evlad” acısı yetmez, bu işin ucunda bir de “Evlad katili” olmak var. Gelin nefsinizi Şeytana teslim etmeyin. Veliniz Şeytan olmasın. O dost değildir. ﴾Tekvir 8-9﴿ “Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda”o “yakın olan gün” geldiğinde ne yapacaksınız. Bakın biz “Alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. “Evlad katili” olarak alnınız damgalandığında korkarım geç kalır da, kendi canınızı korumak için bu yola saparsanız (Ki, kendi kızına acımayan kime acır ki) Siz de “İnsin Şeytanları” olursunuz. Alnınız mühürlenir de, artık iman da edemezsiniz, Ebu Leheb örneğinde olduğu gibi. Gelin geç olmadan gerçeği söyleyin ve tevbe edin.
Vahşi’yi hatırlayın. Peygamberimizin sevgili amcası Hz. Hamza’yı şehid etmiş, göğsünü yarıp, kalbini çıkarıp, öfke sarhoşluğu ile onu ısırmıştı. Kulağını ve burnunu kesip dans etmişti de sonra yaptığından utanıp tevbe etti, iman edenlerden oldu. Peygamberimiz de onu affetti. Bakın elinde evlad kanı ile gelirken, dünya hayatına bu cinayetin üstünü örtüp, camileri koruyan siyasetçi, bürokrat ya da yargı erki, güvenlikçiler var ya, Allah’ın Resulü, eğer tevbe edip salih bir hayat yaşamazlarsa, onların yüzüne bakmayacak, şefaat de etmeyecek. Bu fitne, zor bir imtihandır. Adil karar vermeyen yargıcın, karısı, oğlu, kızı, akrabası ve işyerinde bunu bilen tüm arkadaşları, o kişilerin tüm ailesi, öbür dünyada bu cinayete iştirak, yardım ve yataklık etmekten yargılanacaklar. O gün hiçbir şey gizli kalmayacak. Gelin hakikatı itiraf edin. Bu canınız pahasına da olsa. Yoksa bu saatten sonra o acı ile NARİN’in melekleri rüyalarınızda sizi rahat bırakmayacak. İçinizden hapse girmeyelim derken, tımarhaneye düşenler, sokaklarda meczub bir şekilde dolaşanlar olacak. Vijdanlarının sesini kısıp Kibirle yürümeye devam edenlerin ise, dostları, yardımcıları ile birlikte hesabı çok daha çetin olacak. Ve Cehennem bütün dehşeti ile sizleri bekleyecek! Benzer cinayetler işleyiple gizlenenler de beklesinler. Allah erteler ama unutmaz! Korkmayım, ecelinizden önce ya da sonra ölmeyeceksiniz. Rızkınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz. Kaderinizden başka bir kaderiniz de yok. O zaman neden, kimden korkuyorsunuz? Bu sözlerim, aslında bu işe kıyısından köşesinden bulaşan herkese, kurtuluşları için “İlahi rızaya davet” anlamında olan aslında dostluk mesajıdır. Hepimizin çokça dua etmesi gerek. Tevbe etmemiz gerek. Fuhuş, Kumar, uyuşturucu bataklığına batmış kişilere oy verenler, ya da onlara makam verenler, herkes bu gibi suçlardan dolayı tevbe etsinler. Yoksa Allah’ın yakın olan gazabı çetindir. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denmiştir. Zulüm adaletin yokluğudur, Zulm ile abad olunmaz. İnsanların en şeklisi, adalet makamına adil olmayanları tayin edenleri zulüm yasalarına evet diyenler ve kalemini kiralayan her türlü özel ve tüzel kalem sahipleri, yazarlar ve adalet bürokrasisidir. Karar sizin. Unutmayın yargılanan sadece Güran ailesi değil, herkes, hepimiz… Selam ve dua, Hüda’ya tabi olanların üzerine olsun. Not: Bütün çocuklar Müslüman olarak doğarlar. Gazze’deki şehidlerimiz, dünyanın bir çok yerinde kaçırılıp şehid edilen ya da işkence gören kardeşlerimiz, NARİN’imiz, SILA’mızın aziz ruhlarına bir Fatiha okuyalım.