Bakan Mehmet Şimşek’ten enflasyon açıklaması: Eylül ayında 40’lara inecek
Şimşek, şunları söyledi:
“Gelecek sene yüzde 2 civarı bir cari açık öngörümüz var, sonraki senelerde ise yüzde 1,5-2 arası bir cari açık hedefliyoruz. Şimdi cari açığın yüzde 2-2,5 olması demek; Türkiye’nin dış borcunun milli gelire oranı artık düşüyor demektir. İkinci olarak da rezerv birikimine imkan sağlıyor. Çünkü hedeflerimizden bir tanesi de Türkiye’nin rezerv yeterliliğini artırmak, böylece Türkiye’nin dış kırılganlıklarını azaltmak. Tabii bu politikaların bir sonucu olarak da büyümede geçici bir yavaşlama olacak ama daha dengeli, daha sürdürülebilir, yüksek büyümeye geçiş yapacağız.
Geçen sene büyüme bildiğiniz gibi yüzde 5 civarıydı fakat bunun 8 puandan fazlası iç talep kaynaklıydı, net ihracatın katkısı da eksi 3 puanın üzerindeydi, dengesiz bir büyümeydi ve bu enflasyonu, cari açığı doğuruyordu. Bu sene büyüme daha mütevazı, o uzun vadeli ortalamalarımıza göre, dezenflasyon programı nedeniyle yüzde 3,5 civarında bir büyüme öngörüyoruz ama bu büyümenin 1 puanı dış talepten gelecek, 2,5 puanı da iç talepten gelecek. Gelecek sene büyümeyi yüzde 4, daha sonra da 4,5 ve yüzde 5 olarak öngörüyoruz ama net ihracatın katkısı pozitif olmaya devam edecek.”
“PROGRAMIMIZ, ÖZÜNDE BİR DEZENFLASYON PROGRAMI”
Bakan Şimşek OVP’nin özünde bir dezenflasyon programı olduğunun altını çizerek, dezenflasyonla birlikte sürdürülebilir yüksek büyümeye geçmek istediklerini dile getirdi.
Dezenflasyonun amacının Türkiye’de öngörülebilirliği, refahı kalıcı bir şekilde artırmak olduğuna işaret eden Şimşek, “Ve Türkiye’de dezenflasyon başlamış durumda. Programımız çalışıyor mu? Büyümede dengelenme bizim önceliklerimizden bir tanesiydi. Geçen sene iç talebin büyümeye katkısı özellikle ilk üç çeyrekte yüzde 8 ile 11 arası, bu çok yüksek bir rakam. Net ihracatın katkısı da eksi. Bu dengesiz bir büyüme, biz daha dengeli bir büyümeye geçişi sağlamış durumdayız. Büyümede geçici bir yavaşlama var ama bu geçici. Dezenflasyonla birlikte, enflasyonun kalıcı bir şekilde düşmesiyle birlikte Türkiye’nin hem büyüme potansiyeli yükselecek hem de büyüme performansı yükselecek.” ifadelerini kullandı.
Enflasyonla büyüme arasında kısa vadede bir etkileşim bulunduğunu belirten Şimşek, orta ve uzun vadede enflasyonun tek haneye inmesinin Türkiye’nin büyüme potansiyelini ve büyüme performansını yükselteceğini söyledi.
“CARİ AÇIKTAKİ İYİLEŞME ÇOK CİDDİ BİR ŞEKİLDE SAĞLANMIŞ DURUMDA”
Bakan Şimşek, “Cari açıktaki iyileşme çok ciddi bir şekilde sağlanmış durumda. Geçen sene mayısta, bu programın hemen arifesinde cari açığımız 57 milyar dolar civarıydı, bugün cari açığımız 20 milyar doların altına düşmüş durumda, programın başarısı burada çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Çok büyük ihtimalle milli gelire oran olarak cari açığı yüzde 2’nin oldukça altında bir seviyede bu yılı tamamlayacağız. Önümüzdeki senelerde de cari açığı yüzde 2’nin altında tutmayı hedefliyoruz.” ifadelerini kullandı.
Mali disiplin konusunda yapılan çalışmalar hakkında da bilgi veren Şimşek, AK Parti hükümetlerinin en önemli özelliklerinden bir tanesinin mali disiplini uzun bir süre sağlaması olduğunu dile getirdi.
Şimşek, “Bizim için en önemli hedeflerden bir tanesi bütçe açığını kalıcı bir şekilde yüzde 3 ve altına çekmektir. Bu sene bütçe açığı geçen seneye göre biraz daha düşük olacak, yüzde 4,9 ama gelecek sene 3,1’lik bir bütçe açığını hedefliyoruz. Bütçe açığını düşürme hedefimizin esas itibarıyla gayesi, TCMB’ye enflasyonu tek haneye düşürmekte yardımcı olmaktır, güçlü destek vermek.” dedi.
Reformlara alan açma hedefinde olduklarına dikkati çeken Şimşek, diğer önceliklerden bir tanesinin de rezerv yeterliliğine ulaşmak olduğunu söyledi.
Şimşek, “147 milyar dolar civarında bir brüt rezerve sahibiz ama swap hariç net rezervlerdeki artış oldukça dramatik. 2012-2013 ekonomide iyi bir dönemimizdir, o dönemde net rezervlerimizdeki artış 38 milyar dolar civarıdır. Halbuki son 1 yılda net rezervlerimizde neredeyse 78 milyar dolarlık bir artış oldu. Bu programa olan güvenin en belirgin göstergesi, programın çalıştığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu rezerv artışının birden fazla kaynağı ve büyük oranda da güvene dayalı bir artıştır bu. Swap hariç net rezervlerimiz uzun bir aradan sonra tekrar pozitife döndü ve şu anda 17,4 milyar dolarlık bir seviyede. IMF’nin tanımına göre IMF 1 ve üstü rezervi yeterli olarak görüyor, biz şu anda 0,97’ye ulaşmış durumdayız yani neredeyse o yeterliliği sağlamış durumdayız.” değerlendirmesinde bulundu.
“KKM BİZİM İÇİN BİR RİSK FAKTÖRÜ, ORADAN ÇIKIŞI TAMAMLAMAK İSTİYORUZ”
Bakan Şimşek, önemli hedeflerden bir tanesinin de Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkış olduğunu belirtti.
Geçen sene ağustosta KKM’nin neredeyse 144 milyar dolar seviyesine çıktığını anımsatan Şimşek, şöyle devam etti:
“Uyguladığımız program sayesinde KKM’yi bu süreçte yaklaşık 96 milyar doların üzerinde azalttık ve şu anda 48 milyar doların altına düşmüş durumda. Bizim hedefimiz piyasayı bozmadan önümüzdeki aylarda KKM’den çıkış çünkü bu bizim için bir risk faktörü, oradan çıkışı tamamlamak istiyoruz. Yine KKM’nin toplam mevduat içerisindeki payı yüzde 26’nın üzerinden yüzde 10’un altına düşmüş durumda. TL mevduatın toplam mevduat içerisindeki payı da yüzde 52’nin üzerine çıkmış durumda. Geçen sene yüzde 32 seviyesine kadar düşmüştü. Dolayısıyla bütün bu göstergeler şunu gösteriyor, programımız çalışıyor, programımıza güven pekişiyor ve biz bunu başaracağız çünkü bu program, güçlü bir program, iç tutarlığı olan bir program ve nihai hedeflerimize de ulaşmada tabii ki önemli mesafe katettik ama daha önümüze 2 yıllık bir süreç var.
Dezenflasyonu sağlayabilmek için ticari kredilerdeki büyüme daha ılımlı hale getirildi, bu normaldir çünkü kredi genişlemesi üzerinden bir aşırı ısınmayla karşı karşıyaydık geçen sene. O aşırı ısınmadan şimdi daha makul, daha ılımlı bir kredi büyümesine doğru evrilmiş durumdayız. Bütün bunların sayesinde Türkiye’nin çok önemli kazanımları oldu. Mesela, geçen mayısta Türkiye’nin risk primi 703 baz puandı, 12 Eylül itibarıyla 272 baz puana kadar düştü. Tabii ki bu hala yüksek bir seviye fakat risk primimizdeki düşüşte diğer gelişmekte olan ülkelere göre çok ciddi bir şekilde pozitif yönde ayrıştık.”