‘Ekmeleddin, Muharrem, Kemal ve Ekrem demokrasisi! (8)’

0

İşte Uysal’ın kaleme aldığı o yazı;            Efendim, Akparti 22 yıldır iktidarda, demokrasi de getirmedi! Muhalefet ise demokrasi getirmek için can atıyor! Bunun için ciddi çareler ve çözümler üretiyor! Evet, hiçbir ciddi siyaset üretemiyor, lafını olsun etmiyor, ama hiç olmazsa Akpartinin karşısına CHP’yi, Erdoğan’nın karşısına ikinci Atatürk gibi birini, ne yapıp edip çıkarıyor. Bu arada demokrasi sicili hiçte parlak olmayan Kemalist CHP, bir kurtarıcı, bir  demokrasi şampiyonu, sayılıyor. Malum, en iyi demokrasi, “Yok öyle, burası Atatürk Türkiyesi”, “Türkiye laiktir, laik kalacak”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz ” şeklinde tahakkuk eder.            Hakkını yemeyelim, Kemal bey ara sıra da olsa çözüm üretiyordu. Hatta şaşırtıcı bir şekilde, somut, örneklik teşkil edecek, olgulardan da  bahsediyordu. Mesela, “Türkiyeyi İzmir gibi yöneteceğiz.” En son İzmir Büyükşehir Belediye başkanı da, büyük bir siyaset üretip, büyük de bir laf etti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının işbirliği protokolünü imzalamadı ama “Bakanlık (şey ettiğimiz) İzmir körfezini bir zahmet temizlesin” dedi.            Tamam, orijinal ve halkı peşinden sürükleyecek bir siyaset yok ama,  Erdoğan’ı yenecek ve ondan çok daha iyi bir lider de mi yok? Siyaset yok derken, Akparti’nin ne söyler ve yaparsa, tam tersini söylemek ve yapmak en iyi ve güçlü bir siyaset değil midir? En iyi ve en güzel icraatlara bile karşı çıkmak! Tam aksi siyaseti, negatif ve olumsuz siyaset. Çok kolay, hazır, pek kullanışlı, kitleleri zevkten dört köşe eden bir siyaset. Kervan yolda dizilir. Önemli olan kervana lider bulmak da denebilir tabii.             “Ekmek için Ekmeleddin”, “Gel bakalım Muharrem”, “Sırtımdaki hançerlerle seçime girdim Kemal” Antidemokrasi kabusunu demokrasi’ye tahvil edecek muazzam buluşlar, siyasetsizliği hemencecik telafi edecek büyük Türk büyükleri! Hakkını yemeyelim, Gül Abdullah da var. Akparti otokrasisini, diktatörlüğünü, yenmek için en iyi çözüm, Akparti genel başkanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yapmış, Erdoğanın, “Adayımız kardeşim Abdullah Gül’dür” dediği adam. Erdoğan’a karşı, kardeşi Gül, tam aday oluyordu ki, Akşener su koyverdi. Ne siyaset ama! Çivi çiviyi sökermiş, zehire karşı, ilave zehirden sahte panzehir! Akparti olmasın da ne olursa olsundan, Erdoğan olmasında kim olursa olsuna evrilen bir demokrasi siyaseti. İşte gerçek demokrasi!              Alayı vala ile Erdoğan’ın karşısına çıkarılan, işte kurtarıcı, işte demokrasi şampiyonu denilen adamlar, seçim gecesinden başlayarak, kendi partilerince sıfırlanıyorlar. Kimse bir daha yüzlerine bakmıyor. Siyasi kariyerleri de bitiyor. Sanki Türkiyenin kurtarıcısı, büyük demokratlar olarak pazarlanmamışlar, daha düne kadar Cumhurbaşkanı adayları değilmiş gibi. Hepsini anladık, partilerinden de kovuluyor veya kaçmak zorunda kalıyorlar. Partileri onlara, onlar da partilerine hasım oluyorlar. Bunlar demokrasi fedaileri!                Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu, artık, kendi partileri CHP’nin mevcut yönetimlerine muhalifler.                CHP’den İnce ve  Kılıçdaroğlunun gitmesi de yetmiyor. Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak,  Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu’da partilerinden ayrılıyor. Anlı şanlı diğer Cumhurbaşkanı yardımcıları, Davutoğlu ve Babacan ise abileri Gül ile aynı kaderi paylaşıyorlar. Akparti siyasetinin en büyük çaresi olarak, yine Akpartili  eski Başbakan Davutoğlu, Maliye(Dışişleri bakanı) Babacan ile bulunmaya çalışılıyor. Eski Akparti Maliye Bakanı Abdüllatif Şener ise, kurduğu partiyi kapatarak CHP milletvekili bile oldu. CHP’de eski Akpartililere büyük bir hayranlık var sanki! Cumhurbaşkanı adayı Gül’den başka, Cumhurbaşkanı yardımcıları olarak Davutoğlu ve Babacan. Olmadı, Milli Görüşçü Karamollaoğlu. Milli Görüşçü Mehmet Bekaroğlu da, CHP mebusluğu, hatta genel başkan yardımcılığıyla ödüllendirildi kaç defa! En sonunda ya CHP Akpartiye dönüşecek veya Cumhurbaşkanı adayı olarak,  Erdoğan’ı CHP gösterecek! Çünkü CHP başka türlü seçim kazanamıyor. Bunun sorumlusu ise sadece Kılıçdaroğlu değil ki. CHP bir asırdır seçim, referandum, kazanamıyor. Milletin çok fena bedduasını almış olmalılar. Veya millete muhalefet etmekteler!                   Tabii bu arada Akparti’de siyasi kariyerleri bitmiş olan, ya da öyle düşünenlerin, mutlaka CHP kucağına sığınıyor olmaları da dikkate değer! Bu nasıl bir siyasetsizlik. Adam Akparti’de genel başkan, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan, milletvekili, oluyor. Sonra da en büyük muhalifi CHP’de hiç gerçekleşmeyen ve gerçekleşmeyecek ikbal peşine düşüyor. Saadet ve Yeniden Refah Partileri için de öyle! ABD’deki iki partili sistem benzeri bir sistem. Akpartili kalamayanlar, CHP’li oluyor ve herşey birden düzeliyor! Herşey çok güzel oluyor!                     Erdoğan kendinden önce, “Adayımız kardeşim Abdullah Gül” der de, Kılıçdaroğlu bunun altında kalır mı? O da büyük bir demokratik fedakarlık yaparak, önce ekmek için Ekmeleddin’i, sonra da, gel bakalım Muharremi aday gösterdi. Üstelik Muharrem İnce, her kurultayda, Kemal bey’in karşısına aday olan bir rakip olduğu halde! Fedakarlık derken, bu sefer Erdoğan’a mağlup olma şerefini onlara lütfetti! Hem sonucu önceden belli seçimin mağlubu olmaktan kurtuldu. Hem de belalısı  İnce’yi tasfiye etti. Bir taşla iki kuş. Böylelikle genel başkanlık ömrünü hayli uzatmış oldu. Ama son Cumhurbaşkanlığı seçiminde fedakarlık sırası bende dedi. Anketler,  Erdoğan’ın 10/15 puan farkla kaybedeceğini gösteriyordu. Ne yani, Kemal bey, kedi olalı bir fare tutmasın mıydı? Üstelik, Erdoğan’ın baba ocağı Milli Görüşten, Akparti kaçkınları, Davutoğlu, Gül, Babacan,  A.Şener, M. Bekaroğlu, Süleymancılar, başka bazı tarikatlar, marjinal bir Nurcu grup, İP, HDP, otuz iki kısım tekmili birden. Bunlar da yetmez diye İmamoğlu ve Yavaş’ ta kadroya dahil edildiler. En sonunda da, en ırkçı parti başkanı Ümit Özdağ’a üç bakanlık ve MİT peşkeş çekildi. Ne kadro ama! Bütün tuşlara aynı anda basıldı, error verdi. Millet bu pahalıllığa rağmen yine yemedi! Beddualı CHP sözü yabana atılmasın.                     Kemal bey ve CHP hem kaybetti, hem de ortaklarına kaybettirdi. CHP yıllardır iflah olmuyor da, yanaşanlarını da iflah etmiyor. Tarihe gömülüyorlar. Deva, Gelecek, Saadet, İP, liderleriyle birlikte bitmiştir. Meğer Kemal bey içeriden hançerlenmiş imiş. Akşener’de ihanet etmişmiş. Ümit Özdağ, Kılıçdaroğlunun namusuna emanet etmiş olduğu  belgeleri yayınlayarak, Kemal bey’e hala kafa atıyor. Allah Türkiye’yi korumuş. Düşünsenize, Cumhuriyet tarihimizin en şenlikli, 9 masalı hükümeti olacaktı! İmamoğlu ve Yavaş, İstanbulun ve Ankaranın her sorununu çözmüş olduğundan ve de herşey çok güzel olmuş olduğundan, tadından yenmez bir hükümet olacaktı! İşte demokrasi!                      Ekmeleddin, Muharrem, Kemal, kervanı durur mu? Şimdi de Ekrem ekleniyor! CHP’yi zaptetmiş, Kemal beyi uzaklaştırmış, Kurultay zamanı pek çok delege, peşin ödüllerle memnun edilmiş. Saraçhane medyası emre amade, rakibi Mansur bey pek Yavaş. İstanbul güllük gülistanlık. İngilizcesi “l am okey” seviyesinde. Daha ne olsun? Beklenen ikinci Atatürk bulunmuştur, demokrasiyi de getirir. Cumhuriyeti birincisi kurdu, demokrasiyi ikincisi kuracaktır! Tadından yenmez.                       Bu arada, Ekmeleddin, Muharrem, Kemal, Ekrem, demokrasiyi nasıl getirecekler? Demokrasi öyle, tek kişinin kulağından tutarak getirebileceği bir şey mi? Mesela Kılıçdaroğlu, CHP’ye demokrasi getirmiş mi? Devamlı seçim kaybettiği halde, kurduğu mezhebçi kadrolar sayesinde, koltuğunu hiç kaybetmiyordu! Ters düşeni partiden atıyordu. Bir nevi CHP diktatörüydü! Muharrem bey “Başörtüsü bir özgürlük değildir, bir özgürlükten vazgeçmedir” diyen adam. Buyur burdan yak. Yalovanın köyünden hacı babası, başörtülü anne ve ablasına rağmen, herkes benim hanım gibi özgürlüğünü kullansın demokrasisi! Kemal bey’de, “Başörtüsü bez parçasıdır.” derdi. CHP’nin Anayasa Mahkemesine açtığı yasak davasının imzacılarındandır. Ekmeleddin bey’in siyaseti, gücü, birikimi, mücadelesi, hatta partisi, nedir ki, demokrasi getirsin.                            Gazeteci Şaban Sevinç, CHP kanalı Halk TV genel müdürüyken, “Beni seçim zamanı CHP’den arayan yetkililer, Muharremi fazla parlatma sonra başımıza bela olacak derlerdi” diyor. Nasıl? CHP’nin adayı ama, CHP kanalında parlatılmamalı! Zaten İncenin aday tanıtım  toplantısında, “gel bakalım Muharrem” sözü, demokrasimiz için nelere katlanmamız gerektiğini öğreten derin bir bilgelikle doluydu! Adam, Erdoğan’ı devirecek bir Cumhurbaşkanı adayı ama, henüz, sadece  “Muharrem”, “İnce” si bile yok. İnceldiği yerden kopsun dercesine! O seçim gecesi en çok Kılıçdaroğlu sevinmiş olmalı! Kılıçdaroğlu için ise, CHP”de “Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanamayacağız ama, genel başkanlığı kazanırız” diyenler az değildi! Şu hançer meselesi! Muharrem bey,  Kemal beye “etme bulma dünyası” diyor mu acaba? İktidara susamış CHP seçmeni, “Bu sefer tamam kazanıyoruz, terlik koysak kazanır zaten.” diye heveslendiriliyor. Muharrem beyin adaylığı da bir seks kasetiyle bertaraf ediliyor. Farkındamıyız, Kemal beyin kariyeri seks kasetleriyle döşenmiş gibi! perde arkasında genel başkan ve ekibi ile Cumhurbaşkanı adayı ekibi birbirini yiyor. CHP marazi bir partidir. Atatürk ve İnönü’den sonra efsanevi üçüncü genel başkan, partisini en yüksek oya ulaştıran Karaoğlan Ecevit, CHP’yi niye terkedip te DSP’yi kurdu? Birinci parti bile yaptı. Evet Ecevit, demokrat, özgürlükçü ve iyi bir insan olarak tanınırdı ki, gerçek payı yok değil! Ama, Merve Kavakçıyı TBMM’de linç çağrısı ise CHP, hatta CHP geçmişli birinin, demokratlık, özgürlükçülük ve iyiliğinin ancak bu kadar olabileceğini de gösterdi!                                CHP’liler bu hizipçiliği, ayak kaydırmaları, kariyer savaşlarını,  kendi adayının altını oymayı falan, demokratik işleyiş, çok seslilik olarak, güzelliyorlar da! Fakat nereden baksanız bir ciddiyetsizlik, hakikatsizlik, tutarsızlık, tuttuğunuzun elinizde kalma durumu hemen sırıtıyor. İşin sonunda millette, “bunlar bizimle dalga mı geçiyorlar” duygusu uyandırılıyor! CHP’nin mağlubiyetten bıkmış pek çok seçmeni, “artık yeter, bu ne pespayelik” diyor da, yinede, seçime doğru heyecana kapılıp son şansımızı kullanalım yapıyor.                                 En gözyaşartıcı olan ise; 75 yaşındaki Kılıçdaroğlunun,  “CHP elimden alındı, geri almalıyım, hem belki demokrasiyi de kurtarırım” şeklindeki bitmez enerjisi. Kim bilir, 80’nine geldiğinde de, bir gayret Cumhurbaşkanı adayı olup, yarım bıraktığı işi de tamamlar. Demokrasilerin “demokrat amca” lara, belki “demokrat dedelere” çok ihtiyacı var! Malum, yaşlılık demek, bilgelik, tecrübe ve demokrasi demektir!       

Leave A Reply

Your email address will not be published.

File not found.