“Kitapta bilmediğimiz bir Nezih Uzel portresi var”

0

Geçtiğimiz yüzyılın büyük kültürel dönüşümüne tanıklık etmiş bir Türk münevveri olan Nezih Uzel’in hayatını konu alan “Bir Cumhuriyet Mevlevîsi” adlı kitap okuyucularla buluştu. Kitabın içeriğinden bahsedecek olursanız neler söylersiniz?

“Bir Cumhuriyet Mevlevîsi” adlı kitap Nezih Uzel’e ait yazılardan oluşan bir derleme olarak ortaya çıktı. Uzel’in kendi şahsıyla birlikte aralarına karıştığı imparatorluk bakiyesi nesle ait bazı portre denemelerinden oluşuyor. Bu nesil XX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren artık aramızdan ayrılmaya başlamıştı. Saltanatı, Meşrutiyet’i ve Cumhuriyet’i birlikte yaşadılar. Birçoğu yaşadıklarını ne anlattı ne de yazdı. Sahip oldukları hatıraları da beraberlerinde götürdüler. Nezih Uzel bu vaziyetin istisna bir örneği olarak ömür sürerek sürekli kaydetti. Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm 1956 yılında Galatasaray Lisesi son sınıf öğrencisi olan Nezih Uzel’in, Konya’da icra olunan Mevlânâ’yı anma ihtifallerine katılmak üzere çıktığı seyahati anlatıyor. İkinci bölümde ağırlıklı olarak bu seyahat sonrasında girdiği muhitte tanıdığı isimlere dair anlatılar yer alıyor. Son bölüm ise yurt dışında icra edilen Mevlevî ayin-i şeriflerinden hatıralar mevcut.

Kitabın üç bölüm olduğundan bahsettiniz. Nezih Uzel gibi çok yönlü birini anlatabilmek biraz zor olsa gerek. Kendisinin çok katmanlı ve renkli bir hayatı söz konusu öyle değil mi?

Kesinlikle öyle. Şimdi Nezih Bey’in söylediği bir şey var. Diyor ki: “Biz tarihi inşa ederken genellikle siyasi hadiseler ve savaşlar üzerinden bir değerlendirme yapıyoruz…” Ayrıca hoş bir hatırası vardır Üsküdar’a ilişkin. Günlerden bir gün Fransız dostu ile Üsküdar İskelesi’nde buluşurlar. Nezih Bey, Fransız dostuna Üsküdar’ı gezdirecektir. Meydandaki III. Ahmet Çeşmesi’nin önüne gelirler. Nezih Bey, “Mösyö bilir misiniz, bu çeşme yapıldığı zaman Fransız ihtilali daha gerçekleşmemişti” der. Biraz daha yürürler. Mihrimah Sultan Camisi’ni göstererek, “Bakın bu Mihrimah Sultan Camisi. Yapıldığı zaman daha Amerika kıtası keşfolmamıştı” der. Biraz daha giderler, Valide Camii karşılarına çıkar. Valide Camii ile alakalı bir başka şey söyler. Nezih Uzel tarihî hadiseleri bu şekilde kıyaslama yaparak daha iyi anlayabileceğimizi vurguluyordu. 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla birlikte meseleyi siyasi olarak anladığımızı, hâlbuki Osmanlı medeniyet kültürü içerisinde yetişmiş zevât-ı kiramın 1970’lerin sonuna kadar belki 80’lere kadar hayatta olduğunu, o yaşayışı devam ettirdiklerini söylüyordu.

Siz alanında nam salmış bu usta musikîşinasa yetişebildiniz mi?

Ben kendisine yetişmedim, televizyon programlarından veya yazdıklarından aktarıyorum. Yangından mal kaçırırcasına bu isimlerle tanıştığını, bu isimlerden bir şeyler öğrenmeye çalıştığını ifade ediyor kendisi. Ahmet Yakupoğlu’undan ney meşk eder. Necmeddin Okyay’ın Toygartepe’deki evine devam eder, Bekir Pekten’den de hat meşk eder, Saadettin Heper’den musiki öğrenir. Refi’ Cevad Ulunay’ın sayesinde de gazetecilik mesleğinde donanım kazanır.

Kitabı okuyanların zihninde nasıl bir Nezih Uzel portresi canlanacak?

Şimdi esasında bu kitabın içerisindeki ilk bölüm, ilk defa neşir olduğu için birçoğumuzun bilmediği bir Nezih Uzel portresiyle karşılaşıyoruz. Tabii ki bilenler vardır, yakın çevresi biliyordur. 1956 yılındaki yolculuk hikâyesinden bahsediyorum. Diğer yazılar rahmetli Mehmet Şevket Eygi’nin 70’li yıllarda çıkardığı “Büyük Gazete”de yayımlanmıştı. Şevket Bey aslında bu yazıları çok kıymetli bulduğu için yayımlanmasını da arzu ediyordu. Ve bu arzusundan Nezih Uzel ile alakalı daha sonra yayımladığı ufak bir kitapçıkta bahsetmişti. Ben de aslında o arzusunu yerine getirmeye çalışarak yazıları derlemeye çalıştım.

“Nezih Uzel’in babası Muhlis Uzel Çanakkale’de savaşmıştır”

Nezih Uzel deyince akla hiç şüphesiz şu an içerisinde bulunduğumuz Özbekler Tekkesi geliyor. Kendisinin yolu buraya ne zaman ve nasıl düşmüş? Son günlerine kadar da burada bulunmuş mu kendisi?

Nezih Bey esasında Bursa doğumlu. Babası Muhlis Uzel Çanakkale’de savaşmış. Daha sonra tıbbiyede tahsil görmüş ve o yıllarda Tunus bağından bir ev almışlar. Daha sonra Mudanya-Bursa tren hattında doktorluk yapacak babası ve herhalde 40’lı yıllarda olsa gerek, Mudanya’daki vazifesinden emekli olduktan sonra İstanbul’a gelerek ailesiyle birlikte Tunus bağındaki evi satıp yerine bugün Ekmekçibaşı Sokak’la Isırgan Sokağı arasında yer alan Ermeni Surphac Kilisesi’nin hemen yanındaki bir konağı satın almış. Bu konağı Nezih Bey bir yazısında anlatır, Bakırcı Mıgırdıç’tan alınan konaktır. Şu an yerinde Uzel Apartmanı bulunuyor.

Nezih Bey, Üsküdar günlerinde “Üsküdarlı” diyebileceğimiz bir hayat sürüyor öyleyse?

Evet. Çocukluğu Mudanya’da geçmekle birlikte 1940’lı yıllarda İstanbul’a taşındıktan sonra Galatasaray Lisesi’nde eğitimine devam ediyor. Tabii Özbekler Tekkesi ile tanışması onun Konya’daki ihtifallere gidip orada Ulvi Erguner vasıtasıyla Özbekler Tekkesi Şeyhi Necmettin Özbekkangay ile tanışmasıyla mümkün oluyor. Nezih Bey’in ağabeyi Sabih Uzel askerliğini Ulvi Erguner’in yanında yapıyor. Oradaki tanışıklıktan dolayı Nezih Uzel Haydarpaşa’dan trene binip Mevlâna ihtifallerine yanında bir pusulayla gidiyor ve orada Ulvi Erguner’i buluyor. Ulvi Bey’in masasında birçok kimseler var tabii ki: musikîşinaslar ve o yıllardaki ihtifalleri icra eden kimseler. Bunlardan bir tanesi de ihtifallere manevi varlığıyla destek olan Özbekler Tekkesi Şeyhi Necmettin Özbekkangay. Bu tanışma olduktan sonra Nezih Bey, Özbekler Tekkesi’ne gelip gitmeye devam ediyor.

Bahsettiğiniz yıllarda Özbekler Tekkesi’nde nasıl bir hayat vardı?

Biliyorsunuz, Özbekler Tekkesi millî mücadeleye katkısıyla maruf olmuş bir mekân. Halid Edib Adıvar, “Türk’ün Ateşle İmtihanı”nda o yılları anlatır. Şeyh Atâ Efendi’nin millî mücadele yıllarında mühim faaliyetleri olmuştur. Daha sonra Atâ Efendi’nin 1936 yılında vefatından sonra kardeşi Necmettin Özbekkangay, tekkede ailesiyle birlikte yaşamaya devam etti. Fakat tekkede yaşayan birçok başka aileler de vardı.

O ailelerin hangileri olduğunu öğrenebilir miyiz?

Mesela onlardan bir tanesi rahmetli Ahmet Yüksel Özemre hocanın anlattığı Üsküdar’ın Üç sırlısından İskele Camii İmamı Nafiz Hoca Efendi’dir. Kitapta portresi yer alan Tufan Ağa yine Özbekler Tekkesi’nde yaşayan insanlardan bir diğeriydi. Nezih Bey’in buraya geldiği yıllarda 5-6 tane ailenin Özbekler Tekkesi’nde birlikte yaşadığını söyleyebiliriz. Necmeddin Özbekkangay’ın burada icra ettiği faaliyet ise Özbekler Tekkesi’ndeki kültürü devam ettirmek. Hangi kültürü devam ettirmek? İşte Özbek pilavı var, bu devam ediyor. Aynı zamanda burası bir sohbet ve meşk mahfili. Türk müziği etrafında şekillenen dinî müzik icra ediliyor. Böyle bir hayat Özbekler Tekkesi’ndeki.

“Nezih Uzel, bendir vurmasını Bendirci Muammer Baba’dan öğrenmiştir”

Bu tekkede Nezih Bey’in önemli bir beslenme kaynağı olmuş hayatı boyunca…

Kesinlikle öyle söyleyebiliriz. Nezih Bey, kudümzen ve bendirzen olarak bilinen birisi. Bendir vurmasını Özbekler tekkesindeki meclislerden ismini duyduğumuz Bendirci Muammer Baba’dan öğreniyor. Bir müddettir Özbekler Tekkesi’yle alakalı birçok sözlü tarih görüşmesi yapmak gayretindeyiz. Özbekler Tekkesi’ndeki meclislerde bulunmuş, burada yaşayan aile ve onlarla irtibatı olan kimselerle birçok görüşmeler yaptık. Aslında bu aktardıklarım biraz da görüşmelerden hatırımda kalanlar. Derler ki; Nezih Uzel, Bendirci Muammer Baba’nın dizinin dibine oturur, Muammer Baba’nın okuduğu ilahileri defterlere kaydedermiş.

Özbekler Tekkesi’nde bir takım manevi şahsiyetlerin var olduğu da bazı kaynaklarda belirtilmiştir. Onlar kimdir?

Bunlar daha ziyade Küçük Hüseyin Efendi Hazretleri’nin etrafındaki insanlar. Kimler bunlar? Mesela Hüseyin Vassaf Efendi’nin Sefine-i Evliya’da da Küçük Hüseyin Efendi’nin halifeleri arasında zikrettiği Aksaray Valide Camii İmam Hatibi olan Hafız Kudsi Sapanlı. Şişli Camii’nin ilk imamı Hafız Cevdet Soydanses. En başta da tabii ki Özbekler Tekkesi Şeyhi Necmeddin Özbekkangay ve birtakım başka isimler. Nezih Bey bunların hepsinden besleniyor. Bunu yazılarında da görüyoruz.

“Bir Cumhuriyet Mevlevîsi” isimli derleme kitap, Uzel’in kültürel mirasının yeni kuşaklara aktarılması bakımından önem arz ediyor değil mi?

Elbette. Metinle karşılaştıktan sonra büyük bir heyecan duymuştum. Çünkü kitapta ismi geçen birçok kimseye ilişkin ayrıntılı ve detaylı biyografilere ulaşamıyoruz. İsimlerini bildiğimiz kimseler ama hikâyelerini bilmediğimiz isimler. Mesela onlardan bir tanesi Üsküdarlı Ali Efendi. Kur’an-ı Kerim tilavet tavrıyla alakalı İstanbul ekolünün içerisinde bir de Üsküdar tavrından bahsederler ki Üsküdarlı Ali Efendi bu tavrı, talebesi Kani Karaca’ya öğretmiştir. Kani Bey Üsküdar tavrını okuyanlardan biri. Bu gibi Nezih Bey’in anlattığı birtakım isimlere dair portreler var.

Nezih Bey’in 2012 yılında ebediyete göçmesinden sonra kendisinin bıraktığı mirası günümüzde taşıyan bir temsilci var mıdır?

Zor bir soru. Elbette vardır. Yahya Kemal’in bir şiiriyle cevap verelim: “Eslaf kapıldıkça güzelden güzele. Fer vermiş o neşeyle gazelden gazele. Sönmez seher-i haşre kadar şiir-i kadim. Bir meşaledir devredilir elden ele.”

Leave A Reply

Your email address will not be published.

File not found.