Bu tam bir ekonomik soğuk savaş! Türkiye buna hazır mı?
Nurullah Gür, Türkiye ekonomisinin 2025-2027 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Programı’nın (OVP) açıklandığını yazdı. Gür, enflasyon ve büyüme tahminlerinin güncellendiğini ve programın daha gerçekçi bir tablo sunduğunu ifade etti. Yeni OVP’deki beklentilerin piyasa koşullarına daha yakın olduğunu belirten Sabah gazetesi yazarı Gür, ekonomik soğumanın üçüncü çeyrekte daha da belirginleşeceğini öngördü. İşte Nurullah Gür’ün yazısı: “2025-2027 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program’ın (OVP) açıklanması bu haftanın ekonomideki en önemli gündem maddesiydi. Makroekonomik göstergelere dair tahminlerin neredeyse tamamının güncellendiğini görüyoruz. 2024 yılsonuna dair enflasyon tahmini yüzde 33’ten yüzde 41.5’e yükseltildi. Önceki OVP’de yer alan yüzde 33’lük tahminin zaten bir hükmü kalmamıştı. Piyasalar, Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik tahmini dikkat alıyordu. Enflasyon hazirandan bu yana yıllık bazda gerilese de enflasyonun aylık temposu halen yüksek. Temmuzda yüzde 3.23 olarak açıklanan aylık enflasyon, ağustosta yüzde 2.47 geldi. Bunlar, yaz ayları için yüksek rakamlar. Yılsonunda yüzde 38’i tutturmak bile artık mümkün değil. Durum böyle olunca yeni OVP’deki tahmin, piyasa beklentilerine daha yakın bir noktaya doğru güncellendi. Enflasyona dair 2025 yılı tahmini ise yüzde 14’ten yüzde 17.5’e taşındı. Hem beklentileri daha iyi yönetmek hem de para politikasını gereğinden fazla sıkmamak adına, yüzde 14 tahmininde ısrar edilmemesi gerektiğini önceki yazılarımda vurgulamıştım. Bu yöne doğru bir adım atılması yerinde oldu. Özetle, yeni OVP’de enflasyona dair daha gerçekçi bir tablo var diyebiliriz. GÜNCELLENEN TAHMİNLER OVP’deki büyüme tahminleri aşağı çekildi. 2024 yılı için açıklanan büyüme tahmini yüzde 3.5, 2025-2027 için ortalama büyüme tahmini ise yüzde 4.5 seviyesinde. Yatırımların hız kestiği ve iç talebin soğuduğu bir ortam varken, güncellenen büyüme tahminlerinin halen iddialı olduğunu söylemek lazım. Ekonomi yönetimi iç tüketim ve yatırımların büyüme üzerindeki azalan katkısının net ihracat ile bir dereceye kadar telafi edilebileceğini düşünüyor. Bu iyimserliğin arka planında şu üç unsurun olduğu anlaşılıyor: 1 Küresel ekonomik aktivitedeki toparlanma emareleri, 2 Küresel finansal koşulların gevşemeye başlaması, 3 Küresel emtia fiyatlarındaki ılımlı seyir. Bunlar Türkiye gibi gelişen ekonomiler için destekleyici faktörler olsa da tahmin yaparken jeopolitik riskleri ve Batılı ülkelerdeki siyasi belirsizlikleri daha fazla hesaba katmak gerekiyor. BÜYÜME HIZ KESTİ Öte yandan işsizlik, bütçe açığı ve cari açık gibi diğer önemli makroekonomik göstergelere dair beklentilerin bu OVP’de biraz iyileştiğini görüyoruz. İktisadi aktivitedeki soğumaya rağmen bu OVP döneminde işsizlik oranının çift haneli rakamlara kalıcı biçimde çıkmayacağı öngörülüyor. Bütçe açığının beklenenden daha hızlı toparlanacağı hesaplanıyor. Bunların yanı sıra, cari açığın GSYH’ye oranının önümüzdeki üç yıl yüzde 2’yi aşmayacağı beklentisi var. Bu haftanın merakla beklenen bir diğer haberi, ikinci çeyrek büyüme rakamlarıydı. Veriler, ekonominin vites küçülttüğünü gösteriyor. Türkiye ekonomisi nisan, mayıs ve haziran aylarını kapsayan ikinci çeyrekte geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 2.5 oranında büyüdü. Bu, koronavirüs salgınının patlak verdiği 2020’nin ikinci çeyreğinden bu yana kaydedilen en düşük büyüme performansı. Sıkı para politikasının ekonomiyi soğutucu etkilerinin ilk kez bu kadar bariz biçimde kendini gösterdiğini söyleyebiliriz. Hem tüketim hem de yatırım harcamalarının büyümeye katkısında gerileme var. Öte yandan, net ihracat kalemi yılın ikinci çeyreğinde de büyümeye pozitif katkı verdi. Burada ihracatın desteğinden ziyade ithalattaki gerileme belirleyici oldu. Zira ihracat bu dönemde yatay bir seyir izlerken, ithalat geriledi. Sıkı para politikası etkisini yılın üçüncü çeyreğinde de hissettirmeye devam ediyor. Öncü göstergeler, ekonomik soğumanın üçüncü çeyrekte daha da belirginleştiğini gösteriyor. Kuvvetle muhtemel üçüncü çeyrekte daha düşük bir büyüme rakamı ile karşılaşacağız. Yatırımların büyüme üzerindeki etkisinin negatife döndüğünü görebiliriz. Büyümenin kompozisyonu iç talepten dış ticarete doğru iyice kayabilir. ALMAN EKONOMİSİ TEKLİYOR Almanlar, sanayide oldukça iyi olsalar da bir süredir yenilikçi trendlere nüfus etme ve dijitalleşme konularında sıkıntı yaşıyorlardı. Bu sallantının üzerine gelen ABD-Çin teknoloji savaşı ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi, Alman büyüme modeline olduça büyük zararlar verdi. Alman ekonomisi son yedi çeyreğin üçünde daralma yaşadı. Sorun konjonktürel değil. Almanların kendilerini en güvende hissettikleri sektörlerde bile zorlandıkları görülüyor. Bu durumun en bariz örneği otomotiv sektöründe yaşanıyor. Çinli şirketler, Almanların pazar payını oldukça zorluyor. İçeride üretim maliyetlerinin artması ve küresel pazar paylarının tehdit altında olması Almanları yeni arayışlara itiyor. Alman otomotiv devi Volkswagen’den (VW) bu hafta gelen haberler bu açıdan ilginç. VW, 87 yıllık tarihinde ilk kez Almanya’daki bazı fabrikalarını kapatmayı düşünüyor. Almanları hiçbir zaman hafife almamak lazım. Ama şu da bir gerçek ki, 1990-2018 döneminde küresel ekonominin en büyük kazananlarından olan Almanya için önümüzdeki birkaç yıl ekonomik açıdan çok kolay geçmeyecek.”