Okullarda zorunlu din dersi kaldırılsın
MiratHaber yazarı Abdurrahman Dilipak, Cuma günkü yazısında “Cami’nin manevi mimarisi” başlıklı yazısında ilginç bir teklifte bulundu: DİLİPAK: “OKULLARDA ZORUNLU DİN DERSİ KALDIRILSIN” DEDİ Dilipak örgün eğitimdeki Sanat ve Spor derslerinin de kaldırılması çağrısında bulundu. Dilipak’a bu teklifi ile ilgili ayrıntıları sorduk. Dilipak’a, Cuma günü MiratHaber’de çıkan yazısında gündeme getirdiği “Okullarda zorunlu din dersi kaldırılsın” talebini sorduk. Peki bu nasıl olacaktı. Hatta spor ve sanat (Müzik – Resim) derslerinin de kaldırılması, din, sağlık ve sanat açısından bir boşluk oluşturmayacak mı? Dilipak konuya, bugün ve gelecek açısından çok farklı bir perspektif sundu. Bu ve benzer sebeplerden çocuklarını okula göndermek istemediğini ve “ev okulu” sistemini savunan Dilipak’la onun aklındaki “Maarif”i konuştuk. Editör: Henüz Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Millî ve manevi değerler manzumesi ile maddi gelişmenin zirvesini hedefleyen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni açıkladığı yeni eğitim döneminde, siz çok farklı bir açıdan konuya yaklaştınız. Hem de Din, dindarlar, diyanet, cami-cemaat’ın tartışıldığı bir zamanda, ne demek istiyorsunuz, sanırım bunu biraz açmak gerek. A. Dilipak: Aslında yeni uluslararası düzende, hani tek dünya, tek para, tek aile ve tek gelecek”ten söz ettikleri dünyada din de yok, ahlak da, gelenek de yok ve insan da yok. Trans Humanizm projesinde biz son biyolojik insan türleriyiz. Nesnelerarası İletişimde, İnsan NeuraLink takıldıktan sonra NESNE olacak. Beynine doğrudan kayıt yapılabilecek, zararlı fikirler silinebilecek. O zaman hangi yüzyıl, hangi eğitimden söz ediyorsunuz. Devletin, biyolojik insanın, okulun, öğretmenin, öğrencinin olmadığı bir dünyadan söz ediyoruz ve Ankara’dakiler her fırsatta “Uluslararası düzenle birlikte hareket etmek”ten söz ediyor. Yerli ve Milli eskidendi. Artık yerli malı haftası kutlanmıyor. Lokalizmden Glokalizme, oradan da Globalizme geçtik. Yeni dünyada din, dindarlık, diyanet, cami, cemaat MetaVerse de geçerli olacak. Orada herşey serbest. Suç da yok, ceza da. Günah da yok, ahlak da. Para da yok, mülkiyet de. Ölüm de yok. Haşa, insan tanrı olacak. Dünya, Satanist, Pedefolik Siyonistler tarafından, gerekirse Tanrıyı kıyamete zorlama pahasına, Tarihin sonunu getirecek bir Medeniyetler arası çatışmayı da ön gören bir lobi tarafında böyle bir geleceğe sürüklenmeye çalışılıyor. Editör: Onlar devleti-dini ortadan kaldırmak isterken, siz din derslerini kaldıralım diyorsunuz? A. Dilipak: Evet! Allah’ın dini yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar. Bizim yaşadığımız din, karı – koca, gelin – kaynana kavgasını bile çözmüyor. Gençlere bakın, kimi agnostik oluyor, kimi Deist, bimi Şamanist ya da Ateist. Benim bu TSE DAMGALI, Resmi din öğretisine karşı 1990’ların başına “Bu Din Benim Dinim Değil” diye yazdığım bir kitap vardı. Bir yıl önce bu kitabı o günkü müşfedara göre güncelledim. Zaten çok eskiden beri “okulsuz toplum”u savunuyorum. Düşünsenize ana okulu saymazsan 3×4=12 yıl, artı 4 yıl daha 16 yıl, 7 yaşında okula başlayan bir çocuk, ana okulu, hazırlık, dönem kaybı derken 25 yaşında elinde bir diplomayla ortalıkta yalnız başına kalıyor. 75 yaş yaşayacağını varsaysanız, üçte biri gitti. Zaten 50’yaşından sonra tükettiği ürettiğinden fazla. Yaşlılık alametleri göstermeye başlamış. Artık emeklilik hayalleri kuran, oğlunu-kızını evlendirme derdine düşmüş bir baba. 25 yaşındaki gencin önünde, daha hayatının ilk baharında önünde zorunlu bir görev olarak bir yandan askerlik var, öte yandan evlenmesi gerek ama önce iş bulması gerek bunun için. İş kuracaksa sermaye gerek. Yaş 30! Bakın bu çok bu kadar zaman zarfına ne öğrendi. Din de kurgu, Tarih de. Kurtuluş savaşını da bilmez, Anadolu’da kurulan ilk Cumhuriyetten de haberi yoktur. İlk Meclisin nasıl açıldığını da bilmez. Matematik, fizik, kimya, derslerin hemen hepsi ezber. İnkılab tarihi de öyle. Övgü ve sövgülerle dolu, düşünmeyi esas almayan bir okul hayatı. Editör: Din dersi konusuna gelirsek. A. Dilipak: Evet, okulda din olmuyor. Bırakalım din o dinin mabedlerinde verilsin. Bakanlık bu işi denetlesin. Hristiyanlar kiliseye , Yahudiler havraya gitsin. Deist, Agnostik, Ateist ya da diğer kimlerse, okulda eğer 20 kişilik sınıf oluşturabiliyorlarsa, onlara Genel olarak dinlerle ilgili bilgi, ahlak, adab-ı muaşeret dersi verilsin. 20 kişilik sınıf oluşturulamıyorsa, o bölgedeki diğer okullarla birleştirilmiş bir ders saati verilsin. Burada kural Cuma günü de tatil olsun. Böylece Cuma, Cumartesi, Pazar günü 3 ders okulş dışına çıkartılsın. 3 dersten biri din, diğer sanat, bir diğeri spor. Öğrenciler ister tiyatro dersi alsın, ister müzik, ister resim. Belediye, Halk eğitim merkezi ya da herhangi bir vakıf, eğer MEB ile anlaşma yapmışsa, fiziki şartlar, pedegojik formasyon, müfredata uygunluk söz konusu ise kişi istediği zaman, istediği yerde bu dersi alsın ve notu da kardeşine işlensin. MEB bu öğrencilerin bu dersle ilgili devlete maliyetini, bu kurumlara ödesin. Bu bir çok vakıf, dernek, sendika ve kooperatife inanılmaz bir dinamizm getirir, Mali külfet azalır, örgün eğitimde iş yükü azalır, kalite ve verimlilik artar. Spor’da çok haftada bir spor yapacak, hem de sevdiği bir dalda not alacak. Sanat da öyle, din dersi de. Bu 3 günde, fuar, müze, film, tiyatro sınıf öğretmeninde olur olarak, bu etkinliklere katılır ve 1 sayfa rapor ya da özet yazarsa, bundan da not alsın ve etkinliğe katılım bedeii, notuna orantılı olarak kendine verilsin. Bakın bunu bazı ülkeler uygulamaya başladı. Din derslerini örgün eğitimden kaldıralım diyorum. Bu şekilde daha sağlıklı olur diye düşünüyorum. Hatta Lise’de çift diploma esasına gidelim. İsteyen istediği liseye gitsin, ister sanat okuluna, ister kolleje, hatta isterse yabancı kollejlerden birine gitsin. Açık öğretimden ya da internetten de İmam-Hatib’e kaydolsun. Ancak örgün eğitimde okuduğu derslerden açık öğretimde muaf tutulsun. Ve ayrıca bir de İmam-Hatip diploması alsınlar. Bizim kesinlikle Sanat okullarını canlandırmak gerek. İmam-Hatip gibi lise, ya da lise gibi İmam-Hatip beklenen faydayı sağlamadı. Din daha çok gönül işidir. Bu işin kamuya maliyeti de düşer, İmam-Hatibe ilgiyi de artırır. Ben bu anlamda 21.YY eğitim politikaları şurası yapılmasını, yeni alternatif eğitim modelleri üzerinden çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bilgi üretmek, bilgiyi kullanmanın ötesinde konuyu anlamak ve sürekli olarak bir gelişme içinde, yenilikçi bir anlayışa geçmemiz gerek. Gerçeklerin basamaklarından yükselerek Hakikate ulaşmak için yeni yollar aramalı bulmalıyız. Felsefe ile tefekkür, sanatla sezgilerimizi güçlendirmemiz lazım. Eğitim öğretimden Maarif sistemine geçmemiz gerek. Aydın değil Arif, Münevver insanlar yetiştirmemiz gerekiyor. Bizim medeniyetimizin alamet-i farikası bu. Aydın “Aydınlanma felsefesinin ürünüdür. Sonuç’da Rasyonalist, Determinist, Pragmatik bir insan çıkar karşınıza, Bugünkü Kapitalizm, Komunizm, Faşizm bu okulun ürünüdür. Demokrasinin içinin nasıl boşaltıldığını da Irak’da, Afganistan’da, Bosna’da, Afrika’da dünyanın bir çok yerinde ve son olarak da Gazze’de gördük. Sömürge tarihine ya da 1. Dünya savaşı, 2. Dünya savaşı, soğuk savaşa bakmak gerek. Editör: Yani, Siz bu düşüncenizle, aslında Müslümanlar için Cami merkezli bir hayat teklif ediyorsunuz. A. Dilipak: Evet, Caminin manevi mimarisinin inşasında, farz-ı kifaye’nin örgütlenmesi, işin Maarif boyutu çok önemli. Tabi bu anlamda Diyanetinde, Anayasal statüde özerk olması ve dini vakıfların bu yeni yapıya entegre edilmesi gerek. Hatta dini açıdan mali yükümlülüklerin vergiden düşülmesi gerek. Yeni bir dünya kuruluyor. Her şeyin yeniden düşünülmesi gerekiyor. 19.YY sonunda Kapitalizm, Komunizm, Faşizmin gölgesinde oluşan kavram ve kurumlarla 21.YY’ı açıklamak mümkün değil. “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal”. Mevlana’nın deyişi ile “Düne dair ne varsa dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söyleme zamanıdır”. “kökü mazide olan ati” anlayışı ile, “efradına cami, ağyarına mani” bir çözüm sunmamız gerek insanımıza ve insanlığa. Yeni kavramlara, yeni kurumlara ihtiyacımız var. Bu işin dini, ahlaki, hukuki çerçevesinin yeniden tanımlanması gerekiyor. Bu yeni yaklaşımın estetize edilmesi gerekiyor. Ders sayısı artırılmalı, orta ve lise diplomasında alınan dersler, saatları ile tek tek gösterilmeli. Mutlak zorunlu, seçmeli zorunlu, tamamlayıcı dersler diye Müfredata onlarca ders eklenebilir. Ve bu dersler için ille de örgün eğitim şart olmamalı. Açık liseden mesela dileyen Esperanto dersi de alabilmeli, İllizyon dersi de. İsterse Aramice de öğrenebilmeli. Şase dersler den geçer not almışsa biri, sürekli yeni sertifikalarla diplomasını zenginleştirebilir ve Üniversiteye girişinde bu sertifikaları, o branşla ilgisine göre otomatik bir puan sistemi kurulabilir. Bakın bu anlamda bana göre, bugün lise mezunu, Üniversiteye girmeyi haketmiş bir genç, o puan seviyesine göre, meslek için bir Fakülte seçerken, bana kalırsa mutlaka dini açıdan bir Müslüman ya da başta dinden, dinsiz biri, içinde yaşadığı toplumun inancını ve özelliklerini daha yakından tanımak için İlahiyat okumalı. Mesela açık öğretimden İlahiyatı okuyorsa, İnternetten, ülke içinde ya da dışından dünyayı daha yakından tanımak için Tarih, felsefe, ekonomi, sosyoloji, siyaset, kamu yönetimi gibi bir ders daha okumalı. Bu günkü öğretim kadrosu, müfredat, ilim anlayışı açısından öğrendiklerine inanmak zorunda değil. Öğretilen yanlışlar bile, sistemi, toplumu, rejimi daha yakından anlamak için önemli. Gerçek bir münevver, hayatı boyunca akıl ve sezgileri ile gerçeklerin basamaklarından yükselerek Hakikate doğru sonsuz bir tekamül yolculuğuna çıkacaktır. Editör: Verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Aslında konu çok önemli. Mutlaka üzerinde düşünülüp konuşulması gereken konular. Tevhid-iTedrisatın dar kalıpları içinde beyinler kireçleniyor. “Barika-i Hakikat Müsademe-i efkardan doğar” derler. Yeni metotlar ve farklı bilgi ve teorilerin özgürce konuşulduğu, multi disipliner bi,r anlayışla, aslında ilk mektep’den Üniversiteye kadar her şeyin yeniden konuşulması gerek. A. Dilipak: Ben teşekkür ederim. Osmanlının son döneminde, son sahih medreselerden birimin iptidaiyesinden mezun olan Filozof Rıza’nın, “ilkokul bitirme tezi”, bugün Çocuk Vakfı tarafından felsefe kitabı olarak yayınlandı. Lale devrinde Medreselerde başlayan yozlaşma, saray ülemalarının elinde Tanzimat’la ilimin dibe vurmasına sebeb oldu. İttihat Terakki döneminde ise ilim artık tarih olmuştu. Bugün de gelinen noktada dibe vurduk. Milli Eğitim Bakanının çırpınızı bana kalırsa bu yarayı tedavi etme konusunda yetersiz. Kaldı ki bu konu sadece bir bakanın, bakanlığın altından kalkacağı bir iş değil. Ailenin, toplumun, STK’ların da elini bu taşın altına koyması gerek. Kadroların, mevzuatın ıslahı, piyasanın ıslahı gerek. İnsanın yerini insanımsı robotların alacağı bir dünyadan söz ediliyor. Bir de konuyu bu açıdan görmek ve üzerinde düşünmek gerek. Ben teşekkür ediyorum. Selam ve dua ile.