Ortaklaşa: kültür, diyalog ve destek: 35 şehirden toplam 131 proje
KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com“Kültür, bireylerin ve toplulukların yaşamını anlamlandırma ve ifade etme biçimidir… Kültür, sadece yüksek sanat ve edebiyat değildir; aynı zamanda insanların gündelik yaşamda deneyimledikleri, paylaştıkları ve oluşturdukları her şeydir… Bir toplumun kültürü, sadece seçkinlerin değil, aynı zamanda sıradan insanların da katıldığı bir deneyimdir.” Sevdiğim Galli yazar, akademisyen, romancı ve eleştirmen Raymond Williams böyle tarifliyor kültür meselesini…
Dünya ve Türkiye ahvalinde uzun yıllardır kültür adı altında ne tür bir “deneyim” içindeyiz veyahut altındayız tam kestiremiyorum ama izin verdiğimizde güzel şeyleri de beraberinde getiren oluşumlar da olmuyor değil! Mevzumuz “kültür”, gündemin koşturmacasında, her şeyin ışığında veya gölgesinde güzel şeyleri de beraberinde getiriyorlar dediğimiz bir oluşuma / birlikteliğe kadrajımızı çevirmek istiyorum: İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV), Avrupa Birliği’nin desteğiyle 2023’te başlattığı “Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı”… Türkiye’de kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve belediyeler arasındaki diyaloğu ve işbirliklerini geliştirmeyi amaçlayan “Ortaklaşa” programı kapsamında toplam bütçesi 1,3 milyon avro olan iki açık çağrı gerçekleşti. Ortaklaşa Hibe Programı’nın 4 Nisan – 4 Haziran 2024 arasındaki ikinci açık çağrı dönemine, Türkiye’nin 7 bölgesindeki 35 şehirden toplam 131 proje başvurusu alındı. Bu proje başvurularında 16 büyükşehir, 13 il, 75 ilçe ve iki de belde belediyesi ortaklığı yer aldı. Değerlendirme Komitesi tarafından hibe başvuru rehberindeki kriterler doğrultusunda yapılan değerlendirmeler sonucunda 10 projenin desteklenmesine karar verildi. “İKSV’nin 2010’dan bu yana sürdürdüğü Kültür Politikaları Çalışmaları kapsamında, kültür politikalarının yerelden, katılımcı ve bütüncül bir yaklaşımla tasarlanmasının önemini birçok yayın, araştırma ve proje vesilesiyle dile getirmiştik. Şimdi Avrupa Birliği desteğiyle hayata geçirdiğimiz ve “Ortaklaşa” ismini verdiğimiz bu dev program, bize ülke genelinde iyi örnekleri çoğaltma fırsatı verdi. İKSV gibi yarım yüzyılı aşkın bir süredir faal olan bir kültür kurumu için bu büyük bir etkileşim imkânı…” diyen İKSV’nin Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece ile “Ortaklaşa…” yolculuğunu konuştuk.
“Sorun kavramlarda değil kullanılış biçimlerinde”
İzninizle sevdiğim bir sözle başlamak isterim. İspanyol filozof Ortega y Gasset, “İnsan ve Herkes” adlı kitabında şöyle ses verir: “Eğer yapılabilseydi, ki tabii yapılamaz, bir toplumun içinde, örneğin koskoca ulusumuzda, acaba kaç kişi iki kere iki nasıl dört eder ya da güneş yarın doğacak mı diye kafa yormuştur, şöyle durup düşünmüştür yani, bunu bir istatistikle saptayabilsek ilginç olurdu. Buradan da ortaya çıkan sonuç fikirlerimizin pek büyük çoğunluğunun, fikir olmalarına ve bizi kanı gibi etkilemelerine karşın, hiç de akıl ürünü olmadıkları, göreneklerden ibaret olduklarıdır; mekanik ve anlaşılmazdırlar ve bize baskı yoluyla benimsetilmişlerdir.” Gasset’in kelamından yola çıkarak sizin, hem kişisel yaşam mesainizden hem de İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü hemhalinizin kadrajından “2024 yılı Z Raporu”ndan ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar? Ve 2025’e yaklaşırken yakın ve uzun vadede öngörünüz ne olur?
2024 yılından, kültür ve sanat dünyası açısından her şeye rağmen çok renkli ve dinamik bir fotoğraf karesinin ortaya çıkacağını düşünüyorum. Bu yıl, beni en heyecanlandıran etkinlikler neydi diye düşününce, aklıma hızla Haziran’da gerçekleştirilen Gezgin Salon Festivali’ndeki Travis ve Parcels konserleri geliyor. İki gün süren bir festivalde, on binlerce kişinin tek bir ağızdan şarkı söyleyerek yarattığı titreşimin parçası olabilmek büyüleyici bir his… 2024’e kültür politikaları açısından baktığımda ise, kültürün bir “kamusal değer” olarak tanınmasını, hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların gündemlerinde güçlü bir şekilde yer almasını olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Özellikle kültürün toplumsal eşitsizliklerle mücadelede ve dayanıklılığı artırmada oynadığı rol dünyada önemli bir tartışma konusu oldu. Bu açıdan kültür-sanatın önümüzdeki on yılını küresel krizler ve politik iklimin şekillendireceğini öngörüyorum. Özellikle aşırı sağın yükselişi, ülkelerin kültür politikalarında içe kapanma ve ulusallaşma eğilimi getirebilir. Krizler çağında kültür-sanatın bireysellikten uzaklaşıp toplumsallaşacağı da sıkça dile getiriliyor. Diğer taraftan da dijitalleşme, yapay zekâ kullanımı ve otomasyon, sanat üretim süreçlerini dönüştürüyor ve dönüştürmeye devam edecek. Yapay zekâ ile yapılan üretimlerin yaratıcı sektörler üzerindeki etkilerinin tüm yaratıcı disiplinlerde matbaa ya da internet kadar ciddi değişimler getirmesi bekleniyor. Yapay zekânın kültür-sanat alanında en çok etkilemesi beklenen konulardan biri fikri mülkiyet. Yakın vadede yapay zekâ destekli eserlerin mülkiyet haklarının kimde olduğu ve nasıl korunacağı konusunda yeni ve karmaşık soruların yeni düzenlemeler getirmesi ve alanın hukuki çerçevesini yeniden şekillendirmesi gerekecek. 2025’e yaklaşırken orta ve uzun vadede ise, sosyal adalet ve dayanışma arayışı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı sanatın dönüşüm yaratma potansiyeli, kültürel çeşitlilik, kapsayıcılık gibi ana temaların öne çıkacağını düşünüyorum. Bütün bu konular, kültür yöneticilerini operasyonlarda ve karar alma süreçlerinde daha fazla şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlamaya, kapsayıcılık, çeşitlilik ve erişilebilirliğe önem vermeye sevk edecek.
İKSV’nin gerçekleştirdiği Ortaklaşa’nın meramına geçmeden evvel, sizin de mesaide bulunduğunuz “kültür politikaları” başlığını biraz açmak isterim. Siyaset bilimci, yazar Füsun Üstel, (İletişim Yayınları) “Kültür Politikasına Giriş Kavramlar, Modeller, Tartışmalar” adlı kitabından selamımı sarkıtarak soruma geçeceğim. “Alfred L. Kroeber ve Clyde Kluckhohn’un kültürün yüz altmış dört ayrı tanımı olduğunu ortaya koydukları ‘Kültür: Kavramların ve Tanımların Eleştirel Bir İncelemesi’ (1952) başlığını taşıyan monografilerinden bu yana 70 yılı aşkın bir süre geçmiş bulunuyor. Bu süre içinde kültür kavramının kapsama alanı ve göndermeleri, gündelik hayattaki farklı kullanımlarının yanı sıra antropoloji, sosyoloji, ekonomi, siyaset bilimi ve psikoloji başta olmak üzere, farklı sorunsalları, araştırma nesneleri ve metodolojik tercihleri olan disiplinlerin kavramı sahiplenmeleri ve tüketime sunmaları sonucu sürekli genişlemiştir. Özellikle de 1980’lerin sonundan itibaren ‘kültürel dönemeç’in sosyal bilimler ve insan bilimleri üzerinde estirdiği fırtına sonucunda, kültür kavramına dayalı açıklamalarda bir patlama yaşanmış, kavramın zahmeti daha da artmıştır…” Kültür politikaları başlığı altında düşünürsek Boston Üniv. Sosyoloji Prof. David Swartz’ın şu tarifini de manidar bulurum: “Kültür, insanlar arasındaki iletişimin ve etkileşimin zeminidir, ama aynı zamanda bir tahakküm kaynağıdır.” Sizin gözlemlediğiniz neler veya yapılan çalışmalara baktığınızda eleştiri(leri)niz ne olur?
O halde ben de sizin başladığınız yerden devam edeyim ve yine Prof. Dr. Füsun Üstel’den şu alıntıyı yapayım: “Sorun kavramlarda değil, kavramların kullanılış biçimlerinde.” Hocamız bu konuda şu temel sorulara yanıt arıyor: “Kavramların klişeleştiği, boş gösterene dönüştüğü ya da neoliberalizmin hizmetine sunulduğu bir ortamda ne yapacağız? Bu kavramlardan ve kavramların göndermede bulunduğu mekanizmalardan mı vazgeçeceğiz? Aslında demokrasi kuramının ve mücadelelerinin bize armağan ettiği bu kavramları ve mekanizmaları yok mu sayacağız?” Sorunun cevabı çok net: “Bir yandan eleştirel bakış açısını korurken, kavramların arka planlarındaki niyetleri sürekli sorgularken, diğer yandan da kavramlara yeniden demokratik bir içerik kazandırma yönünde çaba göstereceğiz.” Çünkü bu kavramlar, “yalnızca demokratik bir kültür politikası için değil, aynı zamanda demokratik bir toplum tesisi için de vazgeçilmez bir önem taşıyor”. Dünyada ve Türkiye’de kültür-sanat alanında yürütülen çalışmalara baktığımda en büyük eksikliğin burada yattığını düşünüyorum. Hem bize düşünme fırsatı veren bu albenili kavramları yeniden ve doğru şekilde ele almamız hem de alanda yaratmak istediğimiz dönüşüm için hep birlikte mücadele etmemiz gerek; kültür ve sanatın toplumsallaşması ve kitlelere ulaşması yolunda en önemli adım bence bu.
“Üç temel eksen: Öğrenme, Diyalog ve Hibe”
Gelelim, “Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı”nın ikinci açık çağrı döneminde, kültür ve sanatın farklı disiplinlerine odaklanan, bulundukları bölgede yerel kültür politikalarının geliştirilmesine katkı sağlayan mevzusuna… Takipte olanlar bilecektir ama ilk defa duyacaklar için; öncelikle bu programın içeriğinden bahseder misiniz? Bu programın meramı ve teması nedir?
Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı, yaklaşık bir buçuk yıl üzerine çalıştıktan sonra, Türkiye’de kültürel alandaki ihtiyaçlara birlikte çözüm üretmenin ve bir ekosistem olarak hareket etmenin önemine olan inançla, Ocak 2023’te yola çıktı. Tam da bu hedefle; yerelde bütüncül, kapsayıcı, eşitlikçi ve hak temelli bir kültür politikaları modelini birlikte oluşturmak üzere yoluna devam ediyor. Ortaklaşa’nın üç temel eksenini Öğrenme, Diyalog ve Hibe Programları oluşturuyor. Hibe Programı’nın üç ana hedefi var. Türkiye’de kültür ve sanat alanını STK’lar ve belediyeler arasındaki işbirlikleri ve ortak projeler aracılığıyla güçlendirmek; belediyeler ve STK’larda çalışan kültür profesyonellerinin, kültür politikaları ve yönetimi alanlarındaki gelişimini desteklemek; katılımcı yerel kültür politikalarının oluşumunu teşvik etmek. Öğrenme Programı sivil kültür-sanat kuruluşlarında faaliyet yürüten kültür profesyonelleri ve yerel yönetimlerde kültürün planlamasında görev alan karar vericiler ve uygulayıcıları; kültür politikaları ve yönetimi alanında çalışan akademisyenler ve uzmanlar ile bir araya getirerek kültür politikalarının planlanmasında ve uygulanmasında çok yönlü bir bakış kazandırmayı amaçlıyor. Ortaklaşa Diyalog Programı ise ülke genelinde, kültür-sanat alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ile yerel yönetimler arasındaki diyaloğu ve işbirliklerini geliştirmek amacıyla tasarlandı. Bu amaç doğrultusunda; “katılımcı, kapsayıcı, eşitlikçi, hak temelli bir kültür ekosistemini ortaklaşa kurmak için ne tür eylemlere, mekanizmalara ve girişimlere ihtiyaç var? Kimler kültür politikalarının geliştirilmesinde rol oynuyor? Bu süreçte kısıtlar, fırsatlar, zorluklar neler? Yerelde faaliyet yürüten kültür profesyonellerinin ihtiyaçları neler?” sorularına yanıt arayan, araştırma ve konferans gibi faaliyetler yürütüyor.
Ortaklaşa programının arkasında muazzam bir emekten bahsediyoruz, hele de dünya ve coğrafya şartlarını düşünürsek… Öncelikle, seçici kurul üyeleri kimlerden oluşuyor; ve hibe almaya hak kazanan projeleri hangi kriterler bazında seçtiniz, seçiyorsunuz? Seçimler aşamasında masaya yatırdığınız ne tür enstrümanlar oluyor?
Ortaklaşa Hibe Programı’na yapılan proje başvurularından, hibe rehberinde belirtilen başvuru koşullarını karşılayan proje teklifleri, teknik değerlendirme sonrasında Değerlendirme Komitesi’ne iletildi. Başvurular Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Araştırma Direktörü Dr. Itır Akdoğan, Marmara Belediyeler Birliği Genel Sekreteri M. Cemil Arslan, Sivil Toplum için Destek Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Yörük Kurtaran, Yeditepe Üniversitesi Kültür Yönetimi Programı Öğretim Görevlisi Mahir Namur ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Genel Müdürü Görgün Taner’den oluşan Değerlendirme Komitesi tarafından değerlendirildi. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, ülke genelinden bu kadar çok sayıda ve yüksek nitelikli başvuru almış olmak çok sevindirici; bu açıdan emeğimizin karşılığını almış hissediyoruz. Bu süreçte farklı kentlerde başvurular için emek veren, belediyelerle müzakereler yürüten tüm sivil toplum kuruluşlarına ve yerel yönetim temsilcilerine de içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Hibe programımıza gösterilen bu yoğun ilgi, ortaklaşma yolundaki çağrımızın duyulduğunu ve daha da önemlisi bu konudaki ihtiyacı doğru tespit ettiğimizi gösteriyor. Diğer yandan başvuru sayısı ve niteliği yüksek olunca seçim süreci de bir o kadar zor oluyor elbette. Değerlendirme Komitesi’nin seçimler sırasında masaya yatırdığı en temel konular; belediyeyle kültür kurumu arasında taahhüt edilen ortaklığın gerçek bir işbirliğinden doğup doğmadığı, yerelde kültür-sanat alanında hangi somut ihtiyaçlardan yola çıkıldığı ve kentte kültür politikaları açısından sunduğu dönüşüm iddiası oldu.
“Ülke genelinde yeni bir kültür yönetimi modeli”
Darağaç Kolektifi Derneği (İzmir) – Darağaç Fermantasyon, Hatay Senfoni Orkestrası Kültür ve Sanat Derneği (Hatay) – Yeni Yaşamın Filizleri: Hatay Gençlik ve Çocuk Orkestra Korosu, Hemşin Yaşam Derneği (Rize) gibi… 10 projeyi de incelediğimde açıkçası çok etkilendim. Gençlere umuttan öte, gelecekten bir kapı açacak ve hayatlarını dönüştürecek bir program olduğunu düşünüyorum. Bize biraz kazanan 10 projeyi anlatır mısınız, kafamızda daha da şekillensin niyetine?
Tüm bu projeler Ortaklaşa’nın ana hedefi olan; kültür sanat alanında çalışan sivil toplum kuruluşları ve belediyeler arasındaki diyaloğu ve işbirliklerini ortak projeler aracılığıyla geliştirmeyi hedefini merkeze alıyor. Bir Tohum Vakfı ve Küçükkuyu Belediyesi’nin yürüteceği “Kültür Kenti Küçükkuyu” projesi somut ve soyut kültürel miras zenginliği ve kültürel çeşitliliğiyle öne çıkan beldenin kültürel ve sanatsal kapasitesini farklı alanlardaki kamusal etkinliklerle geliştirmeyi hedeflerken Darağaç Kolektifi Derneği ve Konak Belediyesi’nin projesi “Fermantasyon”, genç sanatçı ve tasarımcıların atölye ve deneyim alanlarının eksikliği, kent yaşantısına katkıda bulunabilecek fikir ve projelerin izleyicisiyle buluşmakta zorlanması, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının hem kendi içerisinde hem de birbirleriyle olan iletişim sorunlarının aşılabilmesi ve somut çözümler önerilmesi konularını merkeze alıyor. Galimi Çınarlı Kırsal Kalkınma ve Turizm Derneği, Marmara Adalar Belediyesi ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin “Marmara Adaları Kültür Sanat Aksı” ile Çınarlı Kültür ve Sanat Yerleşkesi’nin hizmete kazandırılması, Marmara Adalar Müzesi’nin kapasitesinin artırılması, kültür politikası eğitimi ve ada kültürleri festivali gibi çalışmalarla yerel kültür-sanat ekositeminde ortaya çıkacak dinamizmin sürekli hâle gelmesini amaçlıyor. Hatay Senfoni Orkestrası Kültür ve Sanat Derneği ve Defne Belediyesi’nin “Yeni Yaşamın Filizleri: Hatay Gençlik ve Çocuk Orkestra Korosu” ile depremden etkilenen 60 çocuğa müzik eğitimi sunarak yeteneklerini keşfetmeleri ve becerilerini geliştirmelerine olanak tanımayı hedefliyor. Hemşin Yaşam Derneği ve Hopa Belediyesi’nin “Nazım’dan Kazım’a Ortaklaşa Hopa” projesinde, şehirde kurulmakta olan Kültür ve Sanat Meclisi aracılığıyla sivil toplum kuruluşları, yerel yönetim, yurttaşlar ve sanatçılar arasındaki diyaloğu geliştirerek; katılımcı, kapsayıcı kültür politikalarının oluşum sürecini desteklemeyi planlanırken, Kreşendo ile İstanbul’dan Ataşehir, Maltepe, Şişli Belediyeleri’nin “Bizi Buluşturan Mekânlar” projesinde; belediyelerin açık ve kapalı kamusal alanlarındaki kültür-sanat faaliyetlerinin programlama ve mekânsal tasarım süreçlerinin katılımcı, kapsayıcı şekilde yürütülmesi için bir rehber oluşturulması hedefleniyor. Nefes Kültür Sanat Derneği ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin “Gaziantep Sanat Alanı” ile sosyal dayanışma ve uyumu destekleyen projelerinden biri olarak, Cenani Konağı’nda bir kültür ve güzel sanatlar akademisi ve ortak alan oluşturmayı öneriyor. Sinop Sürdürülebilir Kalkınma Derneği ve Merzifon Belediyesi’nin “Motorhane Kültür-Sanat Ağı” ile Merzifon’da bulunan eski bir elektrik santralinin kültür merkezine dönüşümü sürecinde; kültür merkezinin programlarının Merzifon Belediyesi ile hazırlanıp yürütülmesi ve bölgedeki kültür sanat aktörlerinden oluşan sivil bir ağ oluşturulması planlanıyor. Şehir Dedektifi Kent Çevre ve Sanat Derneği ve Adıyaman Belediyesi’nin “Perre Çocuk ve Kent Bienali”nde Adıyaman’da yaşayan çocukları, bakımverenleri ve eğitimcileri şehrin tarihi ve kültürel mirası hakkında bilgilendirerek, deprem nedeniyle zarar gören kentsel bellek ve aidiyet duygusunu kültür ve sanat yoluyla güçlendirmek amaçlanıyor. Ortaklaşa Hibe Programı’nın birinci döneminde Borçka Belediyesi ile katılımcı ve kapsayıcı kültür politikası oluşturma sürecini hayata geçiren ve sivil toplum-yerel yönetim ortaklığındaki festival sürecini geliştiren Yayla (Gola) Kültür Sanat ve Ekoloji Derneği ile Ortahisar ve Hopa Belediyeleri’nin projesi “VİRA: Doğu Karadeniz Kültür Ekosistemini Güçlendirmek” ise Artvin, Rize, Trabzon arasında yerel yönetimlerin ve sivil toplumdaki kültür-sanat aktörlerinin ilişkilenmesi odağa alıyor.
131 başvuru projeden bahsediyoruz; aslında 131 hikâye ve 131 amaç ve farklı kültürde / meramda insanların bir araya gelip kolektif işler üretmesinden söz ediyoruz… Tüm bu projeleri incelerken, kişisel veyahut mesleki olarak sizin gözlemledikleriniz nelerdi? Bu projeleri toplayınca ortaya çıkan fotoğrafın tarifini yapsanız, bu ne olurdu?
İKSV’nin 2010’dan bu yana sürdürdüğü Kültür Politikaları Çalışmaları kapsamında, kültür politikalarının yerelden, katılımcı ve bütüncül bir yaklaşımla tasarlanmasının önemini birçok yayın, araştırma ve proje vesilesiyle dile getirmiştik. Şimdi Avrupa Birliği desteğiyle hayata geçirdiğimiz ve “Ortaklaşa” ismini verdiğimiz bu dev program bize ülke genelinde iyi örnekleri çoğaltma fırsatı verdi. İKSV gibi yarım yüzyılı aşkın bir süredir faal olan bir kültür kurumu için bu büyük bir etkileşim imkânı… Bu proje teklif çağrısını yerelde katılımcı kültür politikalarının geliştirilmesi hedefiyle tasarladık. Ana faaliyet alanı kültür ve sanat olan sivil toplum kuruluşlarının kültürel planlama, kültür yönetimi ve katılımcı kültür politikalarının geliştirilmesi konularında, en az bir belediye ortaklığıyla proje sunmasını bekledik. Gelen 131 hikâye, farklı kentler, disiplinler, mekânlar ve kurumlar arasında kültür-sanat alanında ortaklaşma ve daha çok insana ulaşma yolunda çaba sarf edildiğini gösteriyor. Fonu sivil toplum kuruluşlarına verdiğimiz için belediyeler ile STK’lar aralarındaki güç dengesinin olumlu yönde değişme ihtimalinin benimsendiğini de söylemek mümkün. Tüm bu projeleri birlikte ele aldığımızda ülke genelinde yeni bir kültür yönetimi modelini ortaklaşa kurma konusunda kararlı bir iradenin oluşmuş olduğunu görmek beni hem kişisel hem de mesleki açıdan çok heyecanlandırıyor.
“Süreçleri takip etmek alanla ilgili herkese rota olacaktır”
Ortaklaşa Hibe Programı’ndan beklenen sonuçlar nelerdir?
Yerelde katılımcı kültür politikalarının geliştirilebilmesi için STK’lar ile belediyeler arasındaki etkileşimi teşvik edecek diyalog ve istişare mekanizmalarının, iletişim ağlarının ve yerel platformların oluşturulması her zaman önceliğimiz. Tüm bu paydaşların kültürel planlama ve karar alma süreçlerindeki işbirliklerinden ortaklaşa projeler ortaya çıkmaya devam ediyor. Birinci açık çağrı döneminde hibe alan projeler; geçen Mayıs’ta, Adıyaman Kömür’de açılan Kömür Kültür Sanat Merkezi, geçtiğimiz günlerde Bursa’da açılıp oradan İzmir’e taşınacak Konserve Kentlerarası Misafir Sanatçı Ağı Programı’nın sergisi, Çekirdek Eskişehir projesiyle Kent Park içinde bulunan belediyeye ait atıl bir mekânın çok yönlü bir kültür-sanat merkezine dönüştürülmesi ve Doğu Karadeniz’deki kültür-sanat ekosistemini katılımcı kültür politikaları perspektifiyle geliştirmeyi hedefleyen, çok ortaklı olarak tasarlanan Demir Elma Festivali, bu işbirliğine işaret eden ilk somut sonuçlar.
Bu 10 projeye verilecek hibeyle birlikte böylece Ortaklaşa’nın 1,3 milyon bütçeli hibe programı tamamlanmış olacak diyorsunuz. Ortaklaşa’nın sıradaki yolculuğunda neler var? Ayrıca bu mevzuyu ilk defa duyanlar için bundan sonrası aşamada İKSV sosyal medya hesaplarını takipte kalacaklardır fakat, projeyle ilgilenenlere rota olur diye ne söylemek istersiniz?
Ortaklaşa, projenin son yılı olan 2025’te bir yandan hayata geçirilen bu 14 projenin uygulama sürecini takip ederken diğer yandan Prof. Dr. Füsun Üstel tarafından hazırlanacak bir politika belgesiyle alana somut öneriler sunarak yoluna devam edecek. En başta da ifade ettiğim gibi hem kapsayıcılık, erişilebilirlik, katılımcılık gibi temel kavramlara sahip çıkacağız hem de uygulamada adil bir kültürel işbirliğini hayata geçirmede ısrarcı olacağız. Diyalog Programı kapsamında düzenleyeceğimiz kapanış konferansı için ülke genelindeki bu şahane örnekleri İstanbul’a davet edeceğiz ve İstanbullu kültür profesyonelleriyle buluşturacağız. Diğer yandan 3 yıllık bu kapsamlı programın izleme-değerlendirme ve etki ölçümü süreci olacak. Bu çalışmanın Türkiye’de kültür yönetimi ve politikaları açısından örnek teşkil edecek Ortakaşa’nın somut çıktılarını en iyi şekilde anlatacağına inanıyorum. Son olarak, Ortaklaşa Diyalog Programı’na katılan veya Hibe Programı’ndan faydalanmaya hak kazanan paydaşlarının içinde çok sayıda genç sanat profesyoneli, sanatçı, tasarımcı, kültür üreticisi var. Onları hikâyelerini daha derinden dinlemek ve gelişim süreçlerini takip etmek eminim alanla ilgili herkese rota olacaktır.
Son günlerde dikkatinize mazhar olan, ilginizi çeken kültür sanat alanında neler var?
77. Cannes Film Festivali’nden ödülle dönen filmler bu yıl Filmekimi’nde gösterilecek; Festivalde Büyük Ödül’ü alan All We Imagine As Light merakla beklediğim filmlerden… Ayrıca Filmekimi’nin uzun yıllar sonra yeniden Diyarbakır, Ankara ve İzmir’e de gidiyor olmasını da mutlulukla karşılıyorum. Yine Ekim ayında, TuzBiber’in en iyi komedyenleri 15’er dakikalık altı stand-up ile her salı farklı komedyenlerle Salon İKSVde olacak. İstanbul Tiyatro Festivali’nden “3. Richard” ve “Utsushi” tüm sanatseverler gibi beni de heyecanlandırıyor. Sergilere gelince; 23 Ekim’e kadar devam edecek Sinop Bienali’ne gitmek için sabırsızlanıyorum. Bu edisyondaki temaları “Tükenmeden Önce: Yeni Değerler Evreni”.