Rezervlerimiz 142,5 milyar dolara yükseldi
TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Merkezi Yönetim Bütçe ve 2022 Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmeleri devam ediyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, büyümeye değinerek, “Son 20 yıl içinde Türkiye siyasi istikrar içinde yüksek büyüme sağlamış bir ülke. Son 20 yılda yüzde 5.4 büyüme sağlamış. Dünya son 20 yılda yüzde 3.6 büyümüş. Küresel finans krizi sonrası dönemine baktığımızda büyüme hızımızın yüzde 6 çıktığını görüyoruz. Son üç yılda dünya kümülatif yüzde 7 büyümüş. Türkiye bu son üç yılda kümülatif yüzde 20 civarında olmuş. Bugün baktığımızda nominal bazda Türkiye bir trilyon doları geçen bir ekonomik büyüklüğümüz olacak. 12 ay geriye gittiğimizde nominal dolar bazında bir triyon 70 milyar doları aşmış durumdayız. Türkiye ekonomisi önemli bir eşiği aşmış durumda. Nominal dolar bazında dünyanın en büyük 17. ekonomisi durumundayız. Satın alma paritesine göre dünyanın 11. büyük ekonomisiyiz. 2023 yılında büyüme devam ediyor. 3 çeyreklik, 9 aylık büyüme performansımız yüzde 4.7. Yıl sonu itibarıyla 4.4 büyümeye yakalayacağımıza inanıyoruz” dedi. Yılmaz, şöyle konuştu: “İstihdamda 2023 yılı Ekim ayında mevsimsel etkilerden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki aya göre 0.5 azalarak yüzde 8.5 gerçekleşmiş durumdadır. En son 2012 yılında bu civarda bir rakam görmüştük. Son 11 yılın en düşük işsizlik rakamıyla karşı karşıyayız. Genç işsizliğin bir önceki yıla göre 5 puan düşüş söz konusu. İstihdama arttırma dönük politikalarımızı devam ettireceğiz. İstihdam dostu büyüme politikasıyla devam edeceğiz. Önümüzdeki yıllarda her yıl yıllık ortalama ilave 900 bin istihdamla istihdamımızı çok daha yukarılara taşımak istiyoruz.” Yılmaz, yıl sonunu daha olumlu kapatacaklarını söyleyerek, “Ocak-Kasım bütçe açığı 532.4 milyar TL. Orta Vadeli Programın öngördüğümüz bir bütçe açığı altında kalmış olacağız. Enflasyonla mücadele kapsamında bir taraftan para politikaları bir taraftan mali politikalar ile hareket ediyoruz. 15 Aralık tarihi itibarıyla tahsili gecikmiş alacak oranı yüzde 1.5 ile tarihi ortalamaların altında gerçekleşmektedir. Sektörün yeterlilik rasyosu 18.4 ile kanuni oranların oldukça üzerindedir. Mali sistem içinde TL mevduatların oranı yüzde 60 civarında. Geçen yılın aynı dönemine göre CDS’lerde yüzde 257 baz puan düşüş var. Son 2.5 yılın en düşük oranlarına geldiğimizi ifade edebilirim. 20 Aralık tarihi itibarıyla 284 rakamını görmüş durumdayız. Bütçe açığının kontrol altında olması, rezervlerimizdeki artış etkili politikalarımız, siyasi güven istikrarın pekişmiş olması gibi nedenlerle düşüş var” ifadelerini kullandı. Yılmaz, açıklamalarına şöyle devam etti: “15 Aralık haftasında brüt döviz rezervimiz 95,4 milyar dolara, brüt altın rezervimiz ise 47,1 milyar dolar seviyesine yükseldi. Dolayısıyla toplam rezervlerimiz 142,5 milyar dolara yükselmiş durumda, mayıs ayında 98,5’lara kadar inmişti, şimdi geldiği nokta çok önemli bir artış, yedi aylık bir sürede 44 milyar doları aşan bir rezerv artışı söz konusu; bu da ülkemize ilişkin risk algılarını yine oldukça etkileyen, olumlu yönde etkileyen bir durum. Enflasyona gelecek olursak, halkımızın gündemi neyse bizim de gündemimiz o, halkımız neyi sorun olarak görüyorsa bizim için de sorun o, halkımız neye öncelik vermemizi istiyorsa biz onu öncelikli görüyoruz. Dolayısıyla reel ekonomide, büyümede, ihracatta, birçok istihdamda yüksek performansımız var, şimdi içinden geçtiğimiz dönemde ise bunu istikrarla, özellikle fiyat istikrarıyla tamamlamaya kararlıyız, bu yönde de planımızı, programımızı yapmış durumdayız. Orta vadeli programımızın en temel önceliği enflasyonu düşürmek, bunun için para politikaları, maliye politikaları, gelirler politikaları, yapısal reformlar, bütün bunları kuşatan bir çerçeveyi oluşturmuş durumdayız ve yolumuza devam ediyoruz. Orta vadeli programda öngördüğümüz, bu yıl için öngördüğümüz yüzde 65 civarında bir enflasyon oranıydı ve bu oran civarında gerçekleşecek gibi görünüyor. Tabii, henüz son aya ilişkin rakam çıkmış değil, o çıkınca daha iyi görmüş olacağız. Şunu rahatlıkla ifade edebilirim: Aylık bazda politikalarımızın etkilerini görmeye başladık. Özellikle kasım ayı itibarıyla çekirdek enflasyon göstergelerinde ciddi bir yavaşlama var ve öte yandan, tabii, jeopolitik gerilimler, hizmet fiyatlarındaki katılıklar gibi unsurlar da bu mücadelemizi elbette zorlaştırıyor, sorun oluşturuyor. Ancak aylık bazda geçen yaz dönemindeki artışlar ile sonbahardaki aylık artışları mukayese ettiğinizde enflasyonda ciddi bir ivme kaybı olduğunu görüyoruz, bunun yıllığa yansıması tabii ki zaman alacak. Çünkü yaz aylarındaki o yüksek artışlar bazımıza, hesabımıza girmiş durumda. Bunu bir yıl taşımak zorundayız. Geçti, gerimizde kaldı ama yıllık hesaplar içinde bir yıl boyunca o yüksek artışlar kalmak durumunda. Gelecek yılın ortaları gibi baz etkisi nedeniyle oluşan bu yükseklik ortadan kalkmış olacak ve gelecek yılın ortalarından itibaren enflasyonda belirgin bir şekilde düşüşü, yıllık enflasyonda belirgin düşüşü hep birlikte göreceğiz.” Enflasyonla ilgili olarak Yılmaz, “Enflasyonda beklentileri kırmak gerçekten çok önemli. On iki aylık enflasyon beklentilerinde Aralık ayı itibarıyla Ekim ayına kıyasla yaklaşık 4 puanlık bir düşüş olduğunu görüyoruz. Bu da sevindirici, giderek enflasyonda daha olumlu beklentiler oluştuğunu görüyoruz. Otomotiv gibi, işte, dayanıklı birtakım tüketim malları gibi bazı piyasalarda bunun yansımalarını görmeye başladık. Diğer alanlarda da zaman içinde daha net bir şekilde bunun sonuçlarını göreceğiz. Dış ticaret açısından da oldukça iyi bir performans gösteriyoruz. Belki geçen yılla mukayese ettiğinizde ‘Bakın, ihracat çok artmamış’ diyeceksiniz ama dünyanın büyüme performansının düştüğünü, özellikle de temel ihraç pazarımız olan Avrupa Birliğinin çok ciddi anlamda ekonomik durgunluk yaşadığını dikkate aldığımız zaman ihracattaki performansımız da takdire şayan bir performans. Pandeminin yoğun yaşandığı 2020 yılında ihracatımız 170 milyar doların altına düşmüştü. Geçtiğimiz yıl itibarıyla 254 milyar doların üstüne yükseldi. Bu sene 255 milyar doları aşacağımızı öngörüyoruz, geçen yılın üstünde bir rakamla bu yılı kapatacağız. Yine, son yirmi yıla baktığımızda, uzun vadeli baktığımızda da şunu rahatlıkla ifade edebilirim: 2000’li yılların başlarında dünya ihracatından, mal ticaretinden aldığımız pay 0,4 civarındaydı. Bugün geldiğimiz noktada yüzde 1’i aşmış durumdayız” şeklinde konuştu. Cari açık konusunda ise Yılmaz, “Cari açığı her zaman için kalkınmamızın önünde bir engel olarak yaşadık biz tarihimizde çeşitli dönemlerde. Dolayısıyla ihracat performansımızı artırarak, turizm gelirlerimizi artırarak, ihracatı sadece miktar olarak değil nitelik olarak da artırarak, katma değeri daha yüksek bir üretim ve ihracat yapısı oluşturarak cari açığımızı aşağılara çekmeyi hedefliyoruz. Bu sene millî gelire oranla yüzde 4 civarında kapatmayı öngörüyoruz, Orta Vadeli Program’ımızdaki hedefimiz bu. Dönem sonunda ise yüzde 2’ler civarına düşen bir cari açık, dolayısıyla kalkınmamız önünde engel teşkil etmeyen bir cari açıkla bu dönemi, orta vadeli dönemi tamamlamak için gayret ediyoruz. Bu çerçevede, şunun da altını çizmek isterim: Bir taraftan enflasyonla mücadele için parasal sıkılaştırma politikası izlerken ve belli finansal koşullarda maliyet artışları yaşanırken diğer taraftan yatırımlar ve ihracat için özellikle, bu iki kalem için daha nitelikli, seçici bir şekilde buralarda finansman maliyetlerini düşürücü tedbirleri de hayata geçiriyoruz. Bunlardan bir tanesi, YTAK dediğimiz yatırım taahhütlü avans kredisi, bunun başvurularını 20 Aralık itibarıyla başlatmış durumdayız. En az bir milyar lira büyüklüğünde, teknolojik, stratejik içeriği belli kriterlerle tespit edilmiş projelere Merkez Bankamızın kaynaklarından ve aracı bankaların finansal değerlendirilmesiyle birlikte düşük faizlerle finans desteği vereceğiz, yüzde 15’le 30 arasında alınan puana göre değişen faiz oranlarıyla ve on yıla kadar varan vadelerle kredi imkânı sağlayacağız. Bu da ülkemizin teknolojik atılımını ve cari açığı düşürme perspektifini güçlendiren bir yaklaşımla oluşturduğumuz bir program” ifadelerini kullandı. Depremin Orta Vadeli Programa ve bütçeye damga vurduğunu kaydeden Yılmaz, “Tarihimizin en büyük afetini yaşadık; 11 ilimizi, 14 milyon nüfusumuzu etkileyen çok derin bir afet hadisesi yaşadık. Dolayısıyla bütçemiz içinde bu yıl deprem harcamaları için 762 milyar ödenek ayırdık. Gelecek yıl için bu rakamı bir trilyon 28 milyar liraya çıkardık. Çok ağırlıklı bir kalem bütçelerimiz içinde; bu yılki ödeneğin millî gelire oranı yüzde 3, gelecek yılki ödeneğin gelecek yılki millî gelire oranı yüzde 2,5 civarında. Dolayısıyla oldukça önemli harcamalar yapıyoruz. Bu yıl ve gelecek yıl ağırlıklı bu harcamalar, 2025’te ve 2026’da da devam edecek ama azalan bir ivmeyle. Dolayısıyla bu yıl ve gelecek yıl depremin yaralarını kalıcı bir şekilde, büyük oranda sarmış olacağız. Şöyle bir özelliği var deprem harcamalarının: Bunlar aynı zamanda yatırım niteliğinde harcamalar ve bütçede yapısal bozulma oluşturmayan tek seferlik harcamalar. Dolayısıyla bütçemizde yapısal bir bozulma oluşturmadan şehirlerimizi, ülkemizi daha dirençli hâle getiriyoruz. Belki bir-iki yıl bütçe açığımızı normalden daha yukarıya taşıyacak bu harcamalar ama ülkemizi daha dirençli hâle getirecek ve bu birkaç yıl sonrasında da bütçe açığımız yine normal seyrine geri dönmüş olacak” diye konuştu. Deprem konusuna ilişkin de Yılmaz, “Deprem bölgesi yerinde dönüşüm kampanyası için, kendi evini yerinde dönüştürene hibe ve hibe içeriği olan krediler veriyoruz biliyorsunuz, bunlar için 135 milyar lira ödenek ayırdık. İstanbul’da bu daha önce ‘yarısı bizden’ diye ifade edilen, şimdi yeniden gündeme getirdiğimiz proje için 78,9 milyar lira gelecek yılın bütçesine para koymuş durumdayız. Bunu özellikle İstanbul’daki dönüşüm için değerlendireceğiz. Kamu kurumlarının hizmet binaları ve tesislerine ilişkin yapım ve onarım giderleri için ise 164,7 milyar lira olmak üzere toplam bir trilyon 28 milyar lira ayırmış durumdayız. Kentsel dönüşümün detaylarına çok girmek istemiyorum ama bir iki tane genel bilgi vereyim: Bugüne kadar 2 milyon 200 bin bağımsız konutun dönüşümünü gerçekleştirmişiz. İyi ki de gerçekleştirmişiz. Değerli arkadaşlar, kentsel dönüşümü karalama, gölgeleme kampanyası yapanlar da var. Kentsel dönüşüme ‘rantsal dönüşüm’ diyen kesimler de var. Bence bunlar insanımızın canıyla oynuyorlar. Yanlış varsa, bakın, bir yanlış varsa, noktasal bir hata varsa onu elbette söylersin; hep birlikte mücadele edelim. Ama Türkiye bir afet bölgesi, kentsel dönüşüme ihtiyacımız var. Bunu sağlamadığımız sürece insanımızın canıyla oynamış oluruz. Bundan sonra -az önce bahsettim- yeni kurumsal yapımız ve yeni yasamızla daha hızlı bir şekilde kentsel dönüşüme devam edeceğiz” şeklinde konuştu.