1800 yıllık muska! Alplerin kuzeyindeki en eski kanıt
Frankfurt’ta 3. yüzyıla ait bir mezarda bulunan 3,5 cm’lik gümüş muska, Alplerin kuzeyindeki en eski Hristiyanlık kanıtı olarak tarihe geçti. Aktüel Arkeoloji’de yer alan haberde; sıkıca sarılmış halde bulunan muskanın, X-ray ve CT taramalarıyla dijital olarak açılarak incelendiği belirtildi. Deşifre edilen 18 satırlık yazıtın tamamen Latince olması ve Hristiyanlık dışındaki inançlara dair hiçbir unsur içermemesi, dönemin dini yapısı açısından alışılmadık bir durum olarak değerlendirildi. Prof. Dr. Markus Scholz liderliğindeki ekip, yazının çözüm sürecinde teologlar ve dil uzmanlarıyla çalıştı. Kazı, Frankfurt’un Heilmannstrasse bölgesindeki 127 mezardan birinde yapılırken, bu keşif arkeoloji dünyasında büyük yankı uyandırdı. En eski kanıt Frankfurt’ta 3. yüzyıla ait bir mezarda bulunan bir rulo ince gümüş folyo, Alplerin kuzeyinde Hıristiyanlığa dair en eski arkeolojik kanıttır. Tarihi kaynaklarda 2. yüzyılın sonlarından itibaren Galya ve Almanya’da Hıristiyanlığa atıfta bulunulmaktadır, ancak bu buluntudan önce Alplerin kuzeyinde Hıristiyanların yaşadığına dair kanıtlar en erken 4. yüzyıla tarihlenmektedir. Sıradışı bir keşif Sadece 3,5 cm uzunluğundaki sıkıca sarılmış gümüş folya, boyuna bir ip veya kurdele ile takılan koruyucu bir muska olan bir filakterdir. Heilmannstrasse’deki 3. yüzyıl mezarlığında 2017-2018 yıllarında yapılan bir kazıda keşfedilmiştir. Kazıda 5382 metre karelik bir alana sıkıca gömülmüş 127 mezar ortaya çıkarılmıştır. Bu 127 mezardan 113’ü inhumasyon gömüdür ve 45’inde mezar eşyası yoktur. Bu, alışılmadık derecede yüksek bir inhumasyon oranıdır; Frankfurt’taki diğer tüm Roma mezarlıkları yaklaşık %10 oranında inhumasyon içermektedir. Ayrıca antik kentin kuzeybatı köşesinde, surların dışında ve ana yollardan birinin üzerinde yer alması nedeniyle de sıra dışıdır. İnhumasyonların çoğunda bulunan mezar eşyaları, antik Frankfurt’taki diğer mezarlarda bulunanlara kıyasla alışılmadık derecede incedir. Diğer mezarlıklarda bulunandan daha fazla sayıda farklı türde cam, dikkat çekici çeşitlilikte mücevher ve ölünün ayaklarına yerleştirilmiş 14 çift ayakkabı bulunmaktadır. Uzmanlardan hummalı çalışma Ancak 134 numaralı mezarda bulunan gümüş muska en sıra dışı eserdi. MS 230-260 yıllarında öldüğünde 35-45 yaşlarında olan bir adamın mezarında bulunan bu tılsımın bağlı olduğu organik kurdele çoktan yok olmuş, ancak tılsım hala boynunun dibinde duruyordu. Kazı sırasında bile arkeologlar bunun içinde bir yazıt bulunan bir muska rulosu olduğunu anlayabilmişlerdir. Frankfurt’taki Arkeoloji Müzesi’ndeki konservatörler, mikroskop altında ve X-ışınlarıyla inceleyerek ve üzerine kazınmış bir yazıt olduğunu doğrulayarak onu stabilize etti ve inceledi. Ancak onu okumak karmaşık bir işti. İnce folyo levha kırılgandı ve o kadar sıkı sarılmıştı ki konservatörler elle açmaya cesaret edemiyorlardı, ancak Mayıs 2024’te Mainz’daki Leibniz Arkeoloji Merkezi’ndeki (LEIZA) araştırmacılar en son X-ray ve CT teknolojisini kullanarak dijital olarak açtılar. Daha sonra düzleştirilmiş, yuvarlanmış parçaları bir araya getirmek ve yazıyı okunaklı hale getirmek için analiz edilebilecek bir 3D model oluşturmak üzere yüksek çözünürlükte tarayabildiler. Kenarlarındaki gümüş kaybı nedeniyle parçalı olan metin daha sonra teologlar ve dil uzmanları tarafından deşifre edildi. Frankfurt Goethe Üniversitesi’nden arkeolog ve Latince yazıtlar uzmanı Prof. Dr. Markus Scholz bir bulmaca çözer gibi işe koyuldu ve sonunda “Frankfurt Gümüş Yazıtı”nın 18 satırını deşifre etti. “Bazen bir sonraki fikri bulmak haftalarımı, hatta aylarımı alıyordu. Diğerlerinin yanı sıra teoloji tarihinden uzmanlara danıştım ve birlikte yavaş yavaş metne yaklaştık ve sonunda onu deşifre ettik.” […] Alışılmadık olan şey ise yazıtın tamamen Latince olması. “Bu o dönem için alışılmadık bir durum. Normalde muskaların üzerindeki bu tür yazılar Yunanca ya da İbranice yazılırdı,” diye açıklıyor Scholz. Metin aynı zamanda çok karmaşık. Yazarı özenli bir kâtip olmalı. Yazıtta Hıristiyanlık dışında başka bir inanca atıfta bulunulmaması alışılmadık bir durumdur. Normalde, 5. yüzyıla kadar, bu tür değerli metal muskalarda her zaman farklı inançların bir karışımı beklenebilir. Genellikle Yahudilikten ya da pagan etkilerden unsurlar bulunabilir. Ancak bu muskada ne Yahudiliğin yüce Tanrısı Yahve’den, ne başmelekler Raphael, Gabriel, Michael ya da Suriel’den, ne de İshak ya da Yakup gibi İsrail’in atalarından bahsedilmektedir. İblisler gibi pagan unsurlar da yoktur. Tılsım tamamen Hıristiyanlığa aittir.