4 milyon İstanbullu tehdit altında
Bolu Kartalkaya’da otel yangınının yarattığı derin acı sürerken, Konya’da kendiliğinden çöken bir bina çok daha büyük acılara yol açabilecek deprem meselesini hatırlattı. Tablo gerçekten çok vahim… Yapım tarihi 1994 olmasına rağmen Konya’da bir bina kendiliğinden çöküyorsa, binlerce riskli binayı düşünmek bile insanı ürkütüyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, geçen yıl açıkladı:
“Türkiye’de 36 milyon bağımsız birim var ve bunun 31 milyonu konut. Bunun da yaklaşık 6 milyon bağımsız birimi risk altında, 2 milyonunun ise acil dönüşüme girmesi gerekiyor.”
Bu vahim tabloda ülkenin en önemli şehri İstanbul’un durumu daha da korkunç. Uzmanlar yıllardır, “İstanbul depremi an meselesi” diye boşuna uyarıda bulunmuyor. Mesele sadece yıkımın büyüklüğü değil, insana ve ülkeye maliyeti.
6 Şubat depreminde gördük, Anadolu’daki bir depreme İstanbul yardım edebilir ama İstanbul’da bir deprem olursa bırakın yardım etmeyi ulaşmak bile mümkün olmayabilir. Ekonomi çöker, hayat durur. Bu nedenle İstanbul “özel ve acil” ele alınmalı. Çünkü konut stoku çok daha kötü durumda. Rakam da büyük. Türkiye genelinde acil dönüşmesi gereken bina 2 milyonken, sadece İstanbul’da 600 bin.
Bu da en az 3-4 milyon insan ölüm tehdidi altında ve 16 milyonun da korkulu rüyası demek.
Peki ne yapılıyor?
Şu gerçeğin altını açıkça çizelim. Deprem ve kentsel dönüşüm meselesine partiler üstü veya beka sorunu olarak bakılması gerektiği söylendiği hâlde ne yazık ki bu ülkenin siyasetçisinden aydınına muhalefet cephesi sırf AK Parti’nin hanesine artı yazılmasın diye atılan her adıma karşı çıktı ve çok kötü bir sınav verdi.
Birkaç kez de yazdım, 2012’de hükümetin hazırladığı “Kentsel Dönüşüm Yasası” çıktıktan sonra o dönemin Başbakanı sonra da Cumhurbaşkanı Erdoğan, gittiği her il ve ilçede neredeyse halka yalvararak kentsel dönüşüme destek vermelerini istedi.
Ama başta CHP’nin o dönemdeki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener olmak üzere etkili birçok siyasi aktör kentsel dönüşüme “rantsal dönüşüm” diyerek karşı çıktı. Bu kampanyanın en ateşli savunucularından biri de yerel yönetimlerden gelen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’ydu. O da İstanbul’da çıktığı her platformda kentsel dönüşümü eleştirdi.
Yaptıkları kampanya, projenin eksikliklerine değil, özüne yönelikti.
Bunu en acı biçimde 6 Şubat depreminde sarsılan Hatay ve İskenderun’da gördük. Bu iki merkezin birkaç mahallesinde başlatılan kentsel dönüşüm projelerine CHP’den TİP’e kadar birçok parti karşı çıktı ve dönüşüm engellendi. Sonra ne oldu?
Depremde en büyük yıkım o mahallelerde yaşandı. Ama ne yazık ki hiçbir siyasi aktör çıkıp halktan özür dilemedi. Hâlâ da suskunlar. Oysa hükümet depreme karşı hem ciddi yasal düzenlemeler yapmış hem de 6 Şubat depreminde şahit olduk TOKİ konutlarıyla milyonlarca insanın hayatını kurtaran binalar inşa etmişti.
Doğrusu bütün eksikliklere rağmen bina stokunu dönüştürmek için yasal hiçbir engel yoktu. Hatta kira yardımı ve “yarısı bizden” gibi yeni teşvikler bile vardı. Geriye bir tek şey kalıyor, el ele verip kararlılıkla bu yapıları dönüştürmek.
Bu konuda yerel seçimlerden birinci çıkan CHP’nin nasıl tavır takınacağı çok önemli. CHP’li aktörlerin artık eskisi gibi “kentsel dönüşüme” toptancı bir yaklaşımla karşı çıkmayacakları anlaşılıyor. Ancak hâlâ ortada deprem meselesine “seferberlik” ruhuyla yaklaşacaklarına dair bir işaret yok.
Sadece 16 milyon İstanbullunun değil Türkiye’nin geleceği, “parti içi siyasete” kurban edilmemeli.