Aphrodisias: Büyüleyici bir masal
Aykut Ferah/ Milliyet Arkeoloji Proje Danışmanı – Aydın’da yer alan ve en bilinen ismini aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’ten alan Aphrodisias Antik Kenti, ilk defa M.Ö. 2. yüzyılda bu isimle anılmaya başlanmıştır. Aeneas’ın soyundan geldiklerine inanan ilk Roma imparatorları, Aphrodite ile akraba olduklarına inandıklarından Aphrodisias’a ayrıcalıklar tanımış ve kent bu dönemde en parlak günlerini yaşamıştır. Aphrodisias, Salbakos Dağlarındaki (Babadağ) zengin mermer yatakları ve buradan çıkarılan mermeri işleyebilen yetenekli sanatçıları sayesinde Roma’nın en önemli heykeltıraşlık merkezlerinden biri konumuna gelmiş, Kentin sanatçıları ve onların eserleri o kadar değer görmüş ki M.S. 301’de Roma İmparatoru Diocletianus bir ferman çıkarmış ve Aphrodisiaslılara sadece sanat ile uğraşabilecekleri rahatlığı tanımak adına vergi muafiyeti tanımış. Hemen akabinde ise şehrin agorasının duvarlarına mermer fiyat listelerini kazıtmış. Mermer plakalara alfabetik şekilde kazınan bu listelerde agorada alınıp satılan bine yakın malın fiyatı, haftalık işcilik ücretleri ve nakliye fiyatları da mevcut. Diokletianus’un bu levhaların en başına kazıttığı sözler ise günümüz dünyasında hala geçerliliğini koruyor hatta belki de daha çok anlam ifade ediyor: “Bu uygulamalara aykırı davrananlar, ülkeye saldıran barbarlardan farklı değillerdir; bu insanlara ölüm cezası uygulanacaktır! Ayrıca, tacirlerin mallarını fiyat artışı amaçlı olarak bir yerlere saklamaları (yani stokçuluk) ya da nakliye masraflarını bahane edip fiyat arttırmaları karşısında da ağır cezalar verilecektir.”Erim ve Geyre Vakfı1960 yılında Prof. Dr. Kenan Erim tarafından başlatılan ve ölümünde dek devam eden kazılarda sayısız güzellikteki eser ve çok kıymetli kalıntılar ortaya çıkartılmıştır. Ömrünü Aphrodisias’a adamış ve mezarı da yine Aphrodisias Antik Kenti’nde, ölmeden üç hafta önce restorasyonu bitirilen Anıtsal Tören Kapısı’nın (Tetrapylon) güney tarafında bulunan Erim, ülkemiz tarihinde bu onura layık görülen ilk kişidir. Prof. Erim, 1986 yılında Aphrodisias kazıları için tahsis edilen devlet desteğinin yanında, kazılara ve Aphrodisias’a destek olacak bir vakfın gerekliliğine olan inancıyla, sanat ve kültüre önem veren dostlarından yardım talep eder. Sevgi Gönül, Cemile Garan, Vural Gökçaylı, Abdurrahman Hancı, Yasemin Pirinçcioglu bu yardım çağrısına kayıtsız kalamazlar ve avukat Sennur Hamamcıoğlu tarafından tüzük ve kuruluş işlemlerinin tamamlanmasının ardından ve ismini antik şehrin hemen yanı başındaki Geyre köyünden alan Geyre Vakfı’nı kurarlar. Aphroodisias’ta kültür, bilimsel araştırma ve geliştirme konularında faaliyette bulunmayı ve kazı ve restorasyon çalışmaları için kaynak yaratmayı amaçlayan vakıf, kıymetli başkanlarından Sevgi Gönül’ün yaptığı büyük bir bağışla, müzenin hemen yanında dünyaca ünlü Sebasteion rölyeflerinin sergilendiği salonun inşaatını tamamlanmış ve ziyaretçiler için çok değerli bir mekân yaratmıştır. Kamu yararına çalışan vakıf statüsü kazan vakıf, çalışmalarına aynı adanmışlıkla devam etmektedir. Aphrodisias Müzesi, kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin sergilendiği ve müze ile ören yerinin iç içe olduğu nadir müzelerden biri. Aphrodisias Müze Müdürlüğü hizmet binasına ek olarak Geyre Vakfı tarafından yaptırılan ve Sebasteion eserlerinin sergilendiği Sevgi Gönül Salonu’nda; dörtnala koşar vaziyette yapılmış at heykeli dâhil 86 parça nadide heykeltıraşlık eseri, ilgi çekici mitolojik hikâyeleriyle sanatseverlerin mutlaka görmeleri gerekenler arasında yer alıyor. Maalesef konumu itibariyle acentelerin tur rotalarının dışında kalan Aphrodisias, hak ettiği ziyaretçi yoğunluğuna hâlâ kavuşamamış durumda. Özellikle bahar aylarında doğanın da eşlik etmesi ile büyüleyici bir masal haline dönüşen bu antik kentin hem yerli hem yabancı ziyaretçiler tarafından daha çok tanınıp ziyaret edilebilmesini umut ederken, kentin keşfedilmesinde önemli katkısı bulunan rahmetli Ara Güler’i şu sözleri ile analım: “Bugün Hipodrom’a gider ve güneş batarken orada bulunursanız, bu taşların üzerine bir garip akşam güneşinin düştüğünü görürsünüz. Işık giderek sararır, koyulaşır; geçmişe düşen bu ışık sizi düşündürür, belki de geçmişten size haber verir.”