Avrupa, büyük bunalımda! “Güç dengesi” bozuldu
Mehmet Garip Tanyıldızı, Akşam gazetesindeki köşe yazısında, Avrupa’nın göç dalgası karşısındaki muhafazakar ve aşırı sağcı reflekslerini eleştirdi. Vestfalya Barış Anlaşması ile kurulan “güç dengesi” ilkesinin günümüzde bozulduğunu belirten Tanyıldızı, Avrupa’nın liberal değerlerinin ahlaki bir çelişkiye işaret ettiğini ve kıtanın insan haklarına duyarsızlaştığını ifade etti. Bu durumun Avrupa’nın birleşik Avrupa fikrinden sapmasına sebep olduğunu vurgulayan Tanyıldızı, şunları kaydetti: “İkinci Dünya Savaşı Avrupa’da (hatta dünyada) 30 Yıl Savaşları etkisi oluşturdu. Avrupa’nın en yıkıcı savaşlarından biri olan 30 Yıl Savaşları sonucunda imzalanan Vestfalya Barış Anlaşmasıyla “ulusal devlet egemenliği” hak olarak tanınmış ve modern uluslararası ilişkiler hukukunun temeli atılmıştı. Anlaşma devletlerin birbirini yok etmesini engelleyen “güç dengesi” ilkesine göre şekillenmişti. Faşizm ve Nazizm tecrübelerinin yıkıma sebep olduğu Avrupa’da da, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Vestfalya’nın oluşturduğuna benzer bir politik iklim oluştu. Birleşmiş Milletler ve NATO’nun kurulmasının yanı sıra aşırı sağcı ideolojiler marjinal olarak görülmeye başlandı.
ÖNE ÇIKAN VİDEO Bu politik iklim, 60’lı ve 70’li yıllarda solun Avrupa’da yoğun etkinlik kazanmasına neden olan faktörlerden biri oldu. Sol, sendikal örgütlenmeleri organize ederek bir dinamizm elde etti. Öğrenci hareketlerinde de karşılık bulan sol, kültür-sanat çevrelerinde ve entelektüeller arasındaki gücüyle yeni dönemin egemen politik söylemlerinin oluşmasında belirleyici rol oynadı. Ancak, 1991’de Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Amerikalı siyaset bilimci Fukuyama tarafından, liberal demokrasinin zaferi olarak yorumlandı. Soğuk Savaş yıllarında Amerikan yörüngesine iyice yerleşen Avrupa’nın politik aktörleri de liberal değerlerin savunuculuğuna soyundu. Avrupa Birliği’nin de teşekkül ettiği bu süreçte kıta “özgürlükçü refah toplumları” görüntüsüne büründü. Fransız Devrimi’nden itibaren kullanımda olan “eşitlik” kavramının yanı sıra demokrasi, insan hakları, özgürlük, çoğulculuk kavramları Avrupa politik diskur vitrinindeki yerini aldı. Neo-Marksist akımların çevreci söylemleri ve feminist kadın hakları vurguları ile LGBT dayatması da bu vitrine dâhil oldu. Günümüzde, “Tarihin Sonu” teorisi itibarını yitirse de “liberal değerler” başlığı altında sözünü ettiğimiz kavramlar söylemsel hakimiyetini büyük ölçüde muhafaza ediyor. Ancak, son yıllarda meydana gelen göç dalgası karşısında Avrupa’nın gösterdiği muhafazakar ve aşırı sağcı refleks ahlaki bir çelişkiye işaret ediyor. Avrupa’nın dünyaya pazarladığı değerler artık kıta insanında yeterince karşılık bulmaz hale geliyor. Avrupa’nın bunalımı birleşik Avrupa fikrindeki bölünmeden ibaret değil. Avrupalılar, Avrupa’nın çoğulculuğuna kapalı, insan haklarına saygısız, demokrasisine duyarsız, iklim politikalarına tahammülsüz bir tavır sergiliyor.”