‘Bağımsız olmadan demokrasi olunabilir mi? (7)’

0

 İşte Uysal’ın kaleme aldığı o yazı;         Bu bir, teoride ve pratikte demokrasi (7) yazısıdır. Pratikte demokrasiyi iyice anlamak için iyice somutlaştırmak, Kemalist rejimde nasıl işlediğini görmek ve göstermek için, Cumhuriyet tarihimizden bazı mühim anekdotları hatırlamak faydalı olacaktır.           27 Aralık 1949’da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve ABD arasında eğitim komisyonu kurulması hakkında bir anlaşma imzalandı. Üstelik 152,5 milyon dolarlık Marshal yardımı karşılığında. Böylelikle eğitimi ABD’nin hizmetine sunmuş olduk. Eğitim sistemi CIA kontrolüne girdi. Komisyonun ABD vatandaşı olan 4 üyesinden 2’si elçilikteki CIA ajanları arasından seçiliyordu. Komisyonun görevi, Türk çocuklarına ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını belirlemekti. 4 üyesi de  Türkiyeden seçilen 8 kişilik bir Fulbright komisyonunda oyların eşit olması halinde ABD’nin Türkiyede’deki misyon şefi, fahri başkan olarak belirleyici oluyordu. Fulbright anlaşmasından yıllar sonra 1994 yılında, eğitim dünyasına giren Milli Eğitim Geliştirme Komisyonunun 60 personelinden 40’ı Amerikalı idi. ABD’nin belirlediği gayrımilli eğitimin müfredad içeriği bu yazının konusu değil. Fakat binlerce örnek ve mevcut somut duruma bakıldığında, sıkı bir Kemalist öğretinin esas alındığını görmekteyiz! Peki sıkı Kemalist gayrımilli eğitim sistemimiz başarılı mıdır? Herhalde değildir. Peki sorumlusu kimdir? Türkiyenin ABD’ye bağımlılığı, teslimiyeti, Truman Doktrini, Marshal Planı ve Fulbright Anlaşmasıyla olmuştur. Amerikan bağımlılığımız maalesef, Cumhuriyetin ikinci adamı, milli şef, ortanın  solu mimarı, İnönü’nün siyaseti sonucudur. Türk solu üzerinde ABD etkisi dikkat çekicidir! Ortanın Solu CHP + TSK = İktidar formülü çok iş görmüştür. Sol terör örgütleri dahi ABD ve Batı kontrolündedir. Milli şef İnönü; “Şartlar tamam olduğunda ihtilal meşru olur” gibi Kemalist bir fetvayı demokrasimize kazandıran önderdir             Vecihi Hürkuş, Şakir Zümre,  Nuri Killigil. Osmanlı ordusunun mühendislik (uçak mühendisliği) eğitimi de almış subay ve paşaları. İstiklal harbimizde de birçok takdirname ve madalyalar kazanmış, savaş kahramanları. Tabanca, mermi, top mermisi, çeşitli patlayıcılar ve en önemlisi ilk milli uçağımızın daha 1925’lerde  yapımı ve uçurulması. Özellikle İnönü diktatörlüğü döneminde, hiçbir şekilde sahip çıkılmaması, üstelik engellenmeleri. ABD’nin “biz size bedava veya ucuza vereceğiz” yalanı üzerine, kendi harp sanayimizin, kendi hükümetimiz eliyle boğulması, üretilmiş milli uçaklarımızın toprağa gömülmesi! Ebedi ve milli şefler, yerli ve milli sanayi, harp sanayi, husususlarında neden istekli olmamıştır? Hatta engel olmuşlardır?              Daha 1961 ilk otomobilimiz Devrim’in yapılmış olması. 129 gün gibi kısa bir sürede 4 prototip araba yapılır. Trenle nakli sırasında infilak etmesin diye benzinleri boşaltılır. 29 Ekim sabahı, beyaz Devrim’in yakıt ikmali yapıldığı sırada, Kemalist 1960 darbesinin lideri Genel Kurmay Başkanı Cemal Gürsel, benzini olmayan siyah arabaya biner. Araba çalışır,100 metre gider ve benzini bittiği için durur. Ve meşhur sözünü söyler; “Garb kafasıyla otomobil yaptık, şark kafasıyla benzin koymayı unuttuk” İlk Kemalist darbenin orgeneral liderinin, şark’ı, şark insanını ve Müslüman milleti aşağılamasına bakınız. Cihan imparatorluğumuza kendi elimizle son vermemiz üzerinden henüz 40 yıl geçmiş, özgüven kaybı ve pespayelik had safhada. Halbuki Osmanlıyı yıkalı daha 3 yıl geçmemişken, Osmanlı askeri mühendisi Vecihi Hürkuş 25 yıl önce şark kafası ile uçak yapmış ve uçurmuştu! Yıllar sonra 2011 yılında Erdoğan, TÜSİAD toplantısında “kendi otomobil markamızı yapalım artık” çıkışına başta Mustafa Koç ve diğer otomotivci sanayi devleri, katiyen olmaz. İş işten geçti dediler! 1925 ve 1961’de çok erken; 2011’de ise çok geç. Hepsi de AKPARTİ muhalifi, CHP destekçisi komprador burjuvazisinin montaj sanayi heveslerine bakınız! Ve Erdoğan’ın güçlü siyasi iradesinin sonucu, beklentilerin çok ötesinde yüksek teknoloji donanımlı TOOG harikasına bakınız! Türkiye TÜSİAD’ın desteğiyle değil, kösteğiyle dikkat çekici bir marka üretti. 1925 ve 1961’lerde hiç olmayan bir siyasi irade. Yapamayız ve de yapmamalıyız diyen, Kemalizmin küçük Türkiye ideali. MEF üniversitesi Rektör yardımcısı Prof. Dr. Erhan Erkut ise “Yerli otomobil projesi, seçimlere dönük bir hamle” diye küçümsüyor. Türkiye komprador sanayicileri, bilim adamları, üniversiteler ve bilhassa CHP’nin desteğine değil, sıkı muhalefetine rağmen üretiyor ve başarıyor. CHP çevreleri, inanamadılar da, İtalyadadan ithal ediliyor, üretim bandı bile yok yalanına, yüzsüzlüğüne, sarıldılar. Türkiyenin başarılarından, özgüveninden, ilerlemesinden, nefret eden bir resmi ideolojisi ve rejimi var. Büyük işlere kalkışmamalı ve haddimizi bilmeliyiz cumhuriyeti! Ne o öyle, Osmanlı vizyonu falan!                  “Geri kalmış ülkeler, kendi ordularının işgali altındadır!”  Cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesinin (27 Mayıs 1960) faillerinden, Milli Birlik (ayrılık!) Komitesi üyesi Binbaşı Orhan Erkanlı’nın bir amiral’e atfen yaptığı tespit. Boru değil, işgal, kendi ordunuzun işgali! Hain darbeci Orhan Erkanlı MBK’nın genel sekreterliğini de yapmış, baş darbecilerdendir. Sonradan mebus’da olur. Tabiki CHP’den. Bir de gazete yayın yönetmenliği yapmıştır. Tabiki Hürriyet gazetesinin. Aydın Doğnın da dediği gibi, Hürriyet aslında devletin (elbette derin devletin ) gazetesidir. Manşetleriyle, hükümet yıkıp, kuran, patron Aydın Doğanın Başbakanı eşofman ile karşıladığı günler. Binbaşı Erkan’ın, darbeci, CHP’li, “Hürriyet” çi vasıflarıyla, işgalci kimliği paraleldir! Milli şef, Cumhuriyetin ikinci adamı Orgeneral İsmet İnönü’nün bir grup subaya; “İçinde bulunduğunuz vaziyeti  bilesiniz. Bundan başka subay olarakta yerinizi bilmelisiniz. Padişah düşmanınızdır, yedi düvel düşmanınızdır, kimse işitmesin, millet düşmanınızdır!” Kendi milletini düşman belleyen zihniyet, herhalde, emrinde, hiyerarşisi altında olduğu Padişaha, o yedi düvelle hemfikir olarak,  düşmanlık edecekti! Padişah  ağababası İngiltere Kralı değilki, saygılarını ve bağlılıklarını sunsun! Bundan önce ve sonra naklettiğimiz hayret ve elem verici olay ve olguları bu çerçevede okumak, çok açıklayıcı olacaktır! Elbette Peygamber ocağı kahraman ordumuzun ruhunu ve bütününü bu herzelerden tenzih etmeli! Kıbrıs, Suriye, Libya, Azerbaycan, zaferlerimiz hatırlanmalı!                  Fuat Doğu; 1962-1964 Milli Emniyet Hizmeti Reisi. 1966-1971 MİT müsteşarı, istihbaratçı Korgeneral. Maddi sıkıntılardan dolayı MAH’ın CIA’dan para aldığını belirtti! Fuat Doğu, 1985 yılında, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanvekilliği de yapan Doç. Selçuk Özdağ’a; “Ben MİT müşteşarlığı yapmadım, CIA’nın şube müdürlüğünü yaptım. Bir CIA yetkilisi gelse, beni Sinop’a götür dese onu oraya götürmekle memurum.”  demiştir. CIA MİT ‘e sızmıyor, emir-komuta ile, Türkiye şube müdürlüğü  gibi istihdam ediyor! Bağlı olduğu Başbakana, Angoladaki darbe hazırlığını haber veriyorda, 1971 darbesini gizliyor. Çünkü Cumhuriyet Hükümetinin Başbakanına değilde, ABD hükümetinin CIA’sına bağlı olduklarından!                   Yıl 1974, Ecevit Başbakan. Genel Kurmay Başkanı, Orgeneral Semih Sancar Ecevit’le görüşmeye geliyor. Örtülü ödenekten Özel Harp Dairesi için o zamanda çok büyük miktarda para istiyor. Ecevit sebebini soruyor. (28.11.1990 tarihli milliyette şöyle anlatıyor); ” Öyle bir resmi dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım. Devlet bütçesinde de öyle bir daire adına ayrılmış bir ödenek görülmüyordu. Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu? diye sordum. O zamana kadar bu dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD’nin karşıladığı, ancak artık ABD’nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlığın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığını bana bildirdi. O zamana kadar benim Bakan olarak, CHP Genel Başkanı olarak, Başbakan olarak adını bile duymadığım ve herhangi bir resmi belgede de izine rastlayamadığım bu dairenin, Özel Harp Dairesinin, nerede bulunduğunu sordum. ‘ Amerikan Askeri Yardım Heyeti (JAMMAT) binasının bir bölümünde yanıtını aldım.”  Bu gizli örgütün, ülkenin bir çok yerinde gömülü silahları vardı ve bir işgal halinde gerilla savaşı vereceklerdi! Nasıl? Parasız kalmasalar, Başbakanın dahi haberdar olamayacağı, maaşını ABD’nin gönderdiği, meşru hükümetlerin yerini bilmediği gizli silah depoları ve kontrgerillanın onbinlerce adamı! Ecevit bu örgütün sağ-sol çalışmalarında ve kaos çıkarmak için de kullanıldığını tahmin ediyor ama elinden hiçbir şey gelemiyor, deşifre de edemiyordu. Sivas, Maraş, Çorum, vs olayları, PKK, JİTEM, FETÖ, 12 Eylül öncesi anarşi ve terörün önlenememesinin sebebini anladık mı?                    En çarpıcı anekdot şu olmalı; 12 Eylül darbesinde, CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze ABD’ye müjdeyi şöyle verir; “our boys have done it” (bizim çocuklar işi bitirdi) Acaba Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarından başlayarak TSK, nasıl ABD’nin bizim çocukları (our boys) oluyordu? Darbenin ikinci ordu komutanı Orgeneral Bedreddin Demirel; “Darbe olgunlaşsın diye bir yıl daha bekledik” demiştir.  Bu arada anarşi, terör, 12 Eylül sabahında olduğu gibi bıçakla kesilmişçesine bitecek, binlerce insanımız daha ölmeyecek ve analar ağlamayacaktı. Sabah sağcıyı vuran silahla akşam solcu vurulamayacaktı! Cezaevlerinde işkenceden 171 kişi öldü, 48 kişi asıldı. 650 bin kişi gözaltına alındı. 1milyon 683 bin kişi fişlendi. Ve kayıplar, kayıplar ve Cumartesi Anneleri! Eğer 12 Eylül Diyarbakır Cezaevinde,  insanlık dışı zulümler olmasaydı, dağa asla bu kadar insan çıkmayacaktı! Böylelikle CIA, PKK’nın da altyapısını hazırlıyordu! Demokrasi şampiyonu müttefikimiz, Türkiye’ye yeni bir kanca daha atıyordu. Kemalist red, inkar ve asimilasyon, politikaları Kürd sosyolojisini bölünmeye tahrik ederken, 12 Eylül darbecileri, PKK’ya alan açıyordu. Tabiki CIA patronluğunda!                     1971 yılında Vehbi Koç’un evinde bir toplantı düzenlenir. Toplantıya MİT müsteşarı Fuat Doğu, Vehbi Koç, Fethullah Gülen, Diyanet İşleri Başkan Yrd. Yaşar Tunagür ve TSK mensubu bazı önemli subaylar da katılır. Henüz ilkokul mezunu sıradan bir vaiz olan Gülen’in, menhus FETÖ örgütünün temeli burada atılır! Tabiki MİT müsteşarı, Küresel sermayenin montaj sanayicisi mutemedi, Diyanet ve subaylar olmadan olmazdı. Yaşar Tunagür zaten MİT’e angaje idi. Gülen ise 1970’li yıllarda, Komünizmle Mücadele Derneği üzerinden CIA ile birlikte hareket eden MİT’e angaje edilmişti. Nasıl ? CIA, MİT, TSK, KOÇ, DİYANET ortak yapımı İslami bir örgüt. Gülen, bundan 25 yıl önce 1999’da anavatanına hicret ederek, daha hür ve demokratik bir ortamda, CIA’nın tam kucağında, Din-i Mübin-i İslam’a hizmet etti! CIA ve Siyonistler, sahih bir İslami hizmeti çok önemserlerdi! CHP’nin İnönü zamanı efsanevi Genel Sekreteri Kasım Gülek ve Ecevit ile de pek sevişirlerdi! Gülek kendisine yazdığı mektupları,” Muhterem hocam ellerinizden öperim” diye bitirirdi. Eğer bu destekleri olmasa, TSK, Emniyet, Yargı, MİT, Üniversiteler, Sermaye ve heryere sızabilir miydi? Bu tabloya 15 Temmuz sonrası Kılıçdaroğlu desteğini de ekleyebilirsiniz. Ne zaman ki FETÖ’nün sahih bir İslami hizmet olmadığı ortaya çıktı, CHP ve DEM(PKK) ile kardeş oldular. Zaman gazetesi HDP’ye oy istedi! Örgüt PKK’ya sızan tüm MİT elemanlarının listesini PKK’ya iletti.                      Hain PKK ile mücadele neden pek etkili değildi? Mücadele niye bu kadar uzadı? Neden bu kadar şehit ve gazi verdik? PKK mı çok güçlüydü, yoksa TSK mı zayıftı? CIA ve Türkiye şubesi, “Bizim çocuklar “, bizim çocukların son versiyonu FETÖCÜLER, vs tavşana kaç tazıya tut mu dediler?  Yoksa planlanan bir darbeye zemin mi hazırlanıyordu? Şimdilerde PKK ve FETÖ’nün çanlarına nasıl ot tıkandı?                      Biraz daha günümüze gelelim ve kısa geçelim. Gezi Olayları. Herhalde Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve uzun  sokak olayları, Küresel emperyalizm ve İstihbarat örgütü desteği olmadan olamazdı. Kabaca kimlerin olduğuna bakarsak ciddi bir fikir sahibi olabiliriz. FETÖCÜ polis, Emniyet Müdürü, Vali.Ki hepsi yargılandı. Soroz, mutemedi Kavala, CNN İ, BDP, PKK, CHP, TKP, EMEP, LGBT, Garanti Bankası genel müdürü; “Subeleri erkenden kapayıp, Geziye çıkıyoruz” dedi. Koç Holding, Divan otelini, karargah, revir ve sair hizmetler için tahsis etti. Kumanya dağıttı.  Koç Üniversitesi sınavları erteleyerek, 5 ağaca sahip çıkmaları için öğrencilerini Gezi’ye gönderdi. Halbuki Koç Üniversite kampüsü, orman içinde ve epeyce ağaç katliamı yaparak inşaa edilmişti. Ne güzel değil mi? Türkiyenin en zengin holdingi, bankası, PKK’lılar, Komünistler, CHP’yle birlikte çevreyi ve doğayı savunuyorlar, özgürlük ve demokrasi için birlikte yırtınıyorlar. Olayda 46 kamu binası, 231 polis aracı ve 44 ambulans kullanılmaz hale geldi. 326 iş yeri ve 201 araç tahrip edildi. 80 belediye otobüsü ve 85 otobüs durağı yakıldı. 7 sivil 1 komiser öldü. 8163 sivil 900 polis yaralandı. Meğerseme Koç Holding, Garanti Bankası, Kavala, Soros, falan Özel mülkiyet karşıtı, sosyalist ve anarşistlermiş! Bir de vandallıkta üzerlerine yokmuş. Demokrasi ve hürriyet işte budur! Meğerseme, “Zulüm 1453’te başlamış” Demokratik ve radikal muhalefet işte budur! Eğer başarsalardı Türkiyeye öyle bir Amerikan özgürlükleri ve demokrasisi gelecekteki, tadından yenmezdi. Gezi ve peşpeşe gelen operasyonlarla, hızlı büyüyen çok dinamik ekonomimiz, felç edilmek istendi. Kısmen de başarıldı.                         Ve 15 Temmuz, direkten dönen, en kanlı ve hain darbe. Eğer erken deşifre endişesiyle saat 0.5’te yapacakları darbeyi, saat 22.30’a almak zorunda kalmasalardı,Türkiye ve Türkiye üzerinden tüm İslam dünyası ABD’nin işgali altındaydı. 22 ilimiz PKK’ya, yani arz-ı mevud olarak İsrail’e peşkeş çekilecek, halk, Yurtta Sulh Konseyi görünümlü darbeyi, bir Kemalist darbe sanmaya devam edecekti! Gerçi, Kemalist veya Gülenist, tüm darbeler, ABD patronajlı ve Türkiye’yi durdurmaya yöneliktir. Ve bu darbeyi bile Kemalistler, tankları alkışlayarak, sela okuyan müezzinleri döverek, Kemalist CHP ise, “tiyatro”, “kontrollü darbe” diyerek, yani darbeci hainleri masumlaştırarak, açıktan destekledi. FETÖCÜLER ve Kemalizm kardeş ideolojiler mi? Öyle olmadıklarına göre, CHP, FETÖ, DEM nasıl ittifak yapabiliyorlar? Çünkü patron bir, Türkiyeyi engelleme gayesi de müşterek. Türkiyeyi kurma iddiasındaki CHP,  nasıl bir Türkiye kurmuş böyle? Her halde Pensilvanya merkezli FETÖCÜLER ‘de, ABD’nin “bizim çocuklarından” başkaları değildi! “Geri kalmış ülkeler kendi ordularının işgali altındadır ” sözünü derhatır etmeli.                            Bu olaylara, Milli Harp Sanayimizin harika çocuklarının, ASELSAN’ın paha biçilemez mühendislerinin, intihar ve kaza görünümlü vefatlarını da ekleyin. Düşürülen Isparta uçağında yitip giden bor enerjisi bilim adamlarımızı, mühendislerimizi, Prof. Dr. Ergin Arık’ı düşünelim. Bu cinayetlerin faillerininin yukarıdaki faillerle aynı olduğu sonucuna varın. Bu cinayetleri iz bırakmadan, başarabilecek başka kim var? Bir de Uğur Mumcu, Abdi İpekçi,  Bahriye Üçok,  Taner Kışlalı gibi Kemalist kesimleri ve tüm toplumu derinden sarsan cinayetleri düşünün! Kemalist kitleler niye ve kime karşı harekete geçirildiler? Burada kısaca bahsettiklerimiz, şüphesiz buz dağının, görünen kısmının, az bir kısmı. Söylenmeyen, gizli kalan, deşifre edilemeyen yüzlercesini de siz tahayyül ediniz! Naklettiklerimizin tamamı açık kaynaklarda, yazılı ve görüntülü olarak, faillerince de ikrar edilen acı gerçekler. Kısa ve basit bir internet aramasında hemen karşınıza çıkıyorlar! Trajik olan şu ki, hayret, infial, itiraz yok gibi. Adeta uyuşturulmuş ve herşeyi de kanıksamış gibiyiz!                            Türkiye’de seçimle gelmiş meşru hükümetler, taa DP’den beridir, “Devleti ele geçirmekle” suçlanırlar. Soruyoruz devlet halen kimin elindedir? Kimin elinde olmalıdır? ABD-AB, Siyonizm, vs ve içerideki adamlarının elinde olması tercihe şayandır mıdır? Devlet, halkın seçtiklerinin eline geçerse, küresel emperyalizm ve içimizdeki piyonlarına ayıp mı etmiş oluruz? Demokrasiyi fena halde ihlal etmiş mi oluruz? Bize nasıl bir demokrasi lazım? Her ne olursa olsun da, iktidarlar muktedir olmasınlar mı?                            Özetlersek; Atatürk ve İnönü Milli Harp Sanayimizi, Hürkuş uçağımızı vs. sivil sanayimizi, neden desteklemedi? İnönü Milli Eğitimi neden ABD’ye teslim etti? Devrim otomobili niye akim kaldı? MİT müsteşarımız neden CIA Türkiye şubesi başkanına dönüştü? Ülkemizde neden maaşlarını ve gömülü silahlarını ABD’nin sağladığı, Başbakanın habersiz olduğu, onbinlerce kontrgerilla elemanı var? Halen ne yapıyorlar? Silah depoları ne oldu? Türkiyedeki darbeleri neden hep Amerikanın “bizim çocukları” yapıyor? Gezi Olaylarında FETÖ, TÜSİAD, PKK, LGBT, Komünistler, Soros, CNN İ vs nasıl bir araya geldi? Hep birlikte yakıp yıktılar? Ekonomiyi ve moralleri felç ettiler? Kemalist aydınları kim niye öldürdü? ASELSAN’ın mühendislerini kimler öldürdü? Hiçbirinin faili neden bulunamadı? Kemalistler neden ayağa kaldırıldı? Ya Diyarbakır Cezaevi işkence ve zulümlerinin gayesi neydi? 17 bin fail-i meçhul cinayet derin devletten izinsiz mi işlendi? Niye hiçbirinin faili bulunamadı? Bağımsız Yargımız, istihbaratımız,  Jandarma ve Polisimiz, yani devletimiz o sıralarda ne ile meşguldü?                          Şu halde böyle bir devlet bağımsız, tam bağımsız, bir devlet sayılabilir mi? Tam bağımsız olmayan bir devletin hükümetleri tam bağımsız olabilirler mi? Tam bağımsız olamayan ülkelerde gerçekten bir demokrasi olabilir mi? Başka devletlerin kontrolüne girmiş bir ülkede, halkın iradesi nasıl hükümferma olacak? Davul, halkın seçtiği hükümetlerin boynunda, tokmak ABD’nin ve içimizdeki adamları, yani vesayet kurumlarının elinde olmaz mı? Biz nasıl bir Cumhuriyet kurduk böyle? Kemalist rejim bunlara razı mı oluyor? Yoksa bunlarla uyumlu mu çalışıyor? Herşeyi kontrol eden, istediğini darbe ve başka operasyonlarla bertaraf eden ABD, Kemalizm’e niye dokunmadı? Darbeler, operasyonlar, neden hep Kemalizm adına yapılıyor?                               Az gelişmiş ülkeler kendi ordularının işgali altındadır! Bu arada 1925’te yaptığımız ilk milli uçağımızı, diğerlerini, Devrim otomobilini vs. engellemek az gelişmişmişlikti. Ve az gelişmiş ülkeler kendi orduları tarafından işgal edilebilirdi! Az gelişmiş ülkeler resmi ideolojilerinin totalitesi (baskısı) dışına çıkamaz! Az gelişmiş ülkeler, silahlı ve silahsız bürokrasisi vasıtasıyla büyük patron tarafından kontrol edilir. (Küresel emperyalizm, Siyonizm) NATO’da ABD patronajı ve belirleyiciliği had safhadadır. ABD, “Rusya sizi işgal eder” diye korkutarak bizi işgal etmeye kalkmıştır. Geri kalmış ülkelerde, seçimlere dayanan sivil siyaset, milli irade, küçümsenir. Sivil siyaset ve iktidar doğası gereği, millet lehine icraatlar yapar, ki, tekrar seçimleri kazanabilsin. Büyük patron bu demokratik mekanizmadan gerçekte hoşlanmaz. Çünkü sivil siyaset başında başka iktidarlar olsun istemez! Sivil, meşru iyaset ABD patronajını aşmak ister. Bu sebeple Menderes ve arkadaşları silahlı bürokrasi darbesi sonucu aşağılanarak, tokatlanarak, prostat muayenesi yapılarak, asılmışlardır. Demirel 6 defa gitmiş, 7 defa gelmiştir. Erbakan’a MGK koridorlarında omuz atılmış, hadsiz bir general ise, kameralar önünde “pzvnk” demiştir. Özal önce vurulmuş, sonra zehirlenerek öldürülmüştür. Aynı girişimler Erdoğan’a karşı defalarca denenmiştir. MGK’da hadsiz generale “kes lan” diyerek, 15 Temmuzda “Millet iradesi üzerinde irade tanımam” diyerek, şapkayı alıp gitmek yerine,  halkıyla beraber direnmiş ve başarmıştır. Siyonizme “one munite” çekmiştir. Küresel emperyalizme defalarca “Dünya beşten büyüktür” demiştir. Bu sebeple emperyalizm ve içerideki uzantıları tarafından “diktatör bozuntusu” ilan edilmiştir. Demokrasimizin en büyük sorunu aslında budur. Büyük patron ve içerideki uzantıları, çizgi dışına çıkan, hele ki, Milletin emanetine sahip çıkıp muktedir olmaya çabalayanlar diktatör ilan edilir. Oltadaki balık Türkiyeye ABD ve içerideki adamları demokrasi getirmelidir!                             Türkiye Cumhuriyeti maalesef tam bağımsız olamadı. Başlarda Türk-İngiliz tek parti Cumhuriyeti, daha sonra, Türk-Amerikan çok parti Cumhuriyeti olduk! Bize “Oltadaki balık Türkiye”, “Çantadaki keklik Türkiye ” muamelesi çekildi! Zira biz, kadim düşmanımız  Batının da arzusununa uygun şekilde, kendi cihan İmparatorluğumuza son vermiş, özgüvenimizi yitirmiş bir toplumuz. Çağımızın modern, sömürgeci, İmparatorluklarıyla müttefik görünüp de, muti olmak bize yetiyor galiba!                             Türkiyede demokrasi, insan hak ve özgürlükleri ve diğer durumlar, işte bu çerçevede değerlendirilmeli! Bağımsız olamayan bir devlet, ne kadar özgür ve bir demokrasi olabilir? Tüm sorunları, daima iç ve dış vesayetlerle kuşatılmış, engellenmekte olan, sivil hükümetlerin  boynuna mı yüklemeli?

Leave A Reply

Your email address will not be published.

File not found.