Başka türlü düşünmek mümkün değil

0

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz 2024’teki ekonomik gelişmeleri aralarında A Haber Haber Koordinatörü Metin Algül’ün de olduğu gazetecilerle değerlendirdi. Yılmaz’ın gündeminde faiz indirimi, asgari ücret, emekli ve memur maaş zammı, enflasyon konuları vardı.

İŞTE YILMAZ’IN AÇIKLAMALARI

Yeni sistemimizde Orta Vadeli Program Cumhurbaşkanlığı kararı olarak yayınlanıyor, onun koordinasyonunu yapıyoruz. Bütçe de yine Cumhurbaşkanımız tarafından Meclis’imize teklif olarak gidiyor, yeni sistemde diğer kanunları sadece milletvekilleri teklif edebiliyorlar. Tek bir istisnası var bunun, o da Bütçe Kanunu, Bütçe Kanununu Cumhurbaşkanımız teklif ediyor, Kesin Hesap Kanunlarını aynı şekilde. Bu sürecin detaylarını bildiğiniz için geçiyorum.

Diğer taraftan, tabi kanunları yapma konusunda tek yetkili kurulumuz Türkiye Büyük Millet Meclisimiz, ancak yürütmenin de kanuni düzenleme ihtiyaçları oluyor, kararname, Cumhurbaşkanlığı kararı ve ikincil düzenlemeleri idare kendi içinde yapıyor elbette, ama kanuni bir düzenleme ihtiyacı olduğunda bunu ilgili kurumlarımızla koordine edip yine Meclis’imizdeki kurulumuzla istişare içinde, partimizle istişare içinde yürütmenin kanuni düzenleme ihtiyaçlarını da Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı olarak biz koordine ediyoruz. Ama bizim kanun teklif etme yetkimiz yok, sonuçta grubumuzdan milletvekillerimiz bu konuları ayrıca ele alıyorlar, Meclis boyutu itibarıyla da olgunlaştırıp kanun teklifi haline getirip Meclis’imizin takdirine sunuyorlar.

Diğer bir başlığımız koordinasyon kurulları. Değişik alanlarda Cumhurbaşkanlığımızın koordinasyon kurulları var, o kurulların da Başkanlığını Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak ben yürütüyorum, birazdan detayına bakarız hep birlikte. Kıbrıs işleri yine Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı’na bağlı yürütülen çalışmalar. Kıbrıs’a ilişkin yine bazı detayları paylaşacağım. Ayrıca, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak sorumlu olduğum bazı ülkeler var, o ülkelerle karma ekonomi komisyonu toplantılarını, ikili ekonomik ilişkilerimizi de yine sürdürüyoruz.

Bir diğer önemli başlığımız, zamanımızın önemli bir kısmını alan bir diğer husus ise istişareler. Çeşitli kesimlerle gerek programlarımızı, politikalarımızı şekillendirirken, gerekse uygularken istişare büyük önem veriyoruz. Bu çerçevede hem merkezde Ankara’da çeşitli çatı kuruluşlarla istişare toplantılarımız oluyor, hem de yerelde illerimizde, bölgelerde yine bu istişare toplantılarını sivil toplum kuruluşlarımızla, iş dünyamızla gerçekleştiriyoruz.

2024 YILINDA KANUNLAŞAN DÜZENLEMELER

Düzenleme ihtiyaçlarımızdan bahsettim az önce. Burada geçtiğimiz dönemde Meclis’imizden kanunlaşmış düzenlemeleri sıraladık, çalışma hayatından sağlığa, yargıdan turizme, enerji, madencilikten fahiş fiyat, stokçuluğa, Dışişleri Teşkilatının güçlendirilmesinden Milli Savunma Bakanlığımızın ihtiyaçlarına, kripto paraya yönelik düzenlemeden Ulaştırma Altyapı Bakanlığımızın ihtiyaçlarına, yine tasarruf tedbirlerine ilişkin bir kanuni düzenleme yapmıştık biliyorsunuz, bu kanunlaştı, vergi kanunlarında çeşitli düzenlemeler yine geçtiğimiz dönem gerçekleştirildi. Sahipsiz hayvanlardan Öğretmenlik Meslek Kanununa, yine 9’uncu yargı paketinden Noterlik Kanununa, tüketiciye yönelik düzenlemeleri içeren kanuna varıncaya kadar, içişlerinde yine çeşitli düzenlemeler yaptık. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yine düzenleme ihtiyaçlarını çalıştık. Ve devlet memurlarına ilişkin en son Meclis’imiz kapanmadan … Kanunu geçmiş oldu. Dolayısıyla 20 kanunumuz Meclis’imiz tarafından kabul edildi ve yasalaşmış oldu.

Şu anda Büyük Millet Meclisi’mizin gündeminde Türkiye Adalet Akademisi teklifimiz var, özellikle Avrupa Birliği standartlarında daha etkili, daha güçlü bir adalet akademisi kurmayı, var akademimiz ama geliştirmeyi öngören bir teklif.

Diğer bir teklif ise çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler içeren kanuni teklifimiz. Bunlar şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gündeminde olan düzenlemeler. Önümüzdeki aylarda, daha doğrusu gelecek aydan itibaren bu tür kanunları Meclis’imizin öngördüğü bir takvim içinde gündeme gelmesini bekliyoruz.

Teknik çalışmasını yürütme olarak tamamladığımız, grubumuzla paylaştığımız yine önemli bazı çalışmalar var. Bunlar henüz teklif olarak Meclis’imize bir milletvekilimiz tarafından teklif edilmiş değil, ama teknik çalışmaları büyük oranda tamamlanmış, olgunlaştırılmış düzenleme taslakları. Bunlar arasında en önemlileri 4 tanesi.

Birincisi, iklim değişikliğine ilişkin düzenleme taslağı. Biliyorsunuz bu Avrupa Birliği’nin sınırda karbon düzenlemesi 2026 itibarıyla yürürlüğe girecek, o yürürlüğe girmeden önce bu düzenlemelerimizi yapacağız ve bir emisyon ticaret sistemi de kuracağız bu yeni kanunla. Dolayısıyla bizim ihracatçılarımız Avrupa ülkelerine ilave gümrük vergisi ödemek yerine bu kaynaklar Türkiye içinde kalmış olacak ve biz o kaynakları sanayinin yeşil dönüşümüne harcayacağız, sanayimizin yeşil dönüşümü için bu fonları değerlendireceğiz. Böyle bir çerçevesi olan, tabi birçok diğer detayları olan bir iklim kanunumuz var, yakın bir gelecekte teklif haline gelmesini bekliyoruz.

Siber güvenlik yine üzerinde uzun süredir çalıştığımız bir düzenleme taslağı. Burada da Ortadoğu’da yaşadıklarımızı da, başka alanlardaki sorunları da hep birlikte görüyoruz. Siber güvenlikle ilgili çok sayıda tabi ki kuruluşumuz var, ama bunları daha etkili bir şekilde, daha koordineli bir şekilde çalıştırma ihtiyacı var. Bu çerçevede de Cumhurbaşkanlığımıza bağlı bir siber güvenlik kurumu oluşturmayı öngörüyoruz. Bu kurumun diğer tüm çalışmaları koordine eden, işte bu alanları firmaları, ürünleri, süreçleri akredite eden bir yapı olmasını yine öngörüyoruz. Bu da yakın bir gelecekte meclisimizin gündemine gelecektir.

Dijital pazarlardaki rekabete ilişkin bir düzenleme taslağımız var, burada da önemli bir aşamaya gelmiş durumdayız. Özellikle bu … dedikleri ana birtakım hizmet sunucuların, platformların tüketici tercihleri anlamında daha rekabeti uygun hale getirmesini öngören, yine Avrupa Birliği düzenlemelerini esas itibarıyla ülkemize taşımayı öngören bir taslak.

Ayrıca, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın düzenleme ihtiyaçlarına ilişkin bir taslağımız söz konusu.

Bu çalışmaları sürekli devam ettiriyoruz. Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı olarak partimizden, grubumuzdan arkadaşlarımız, teknik arkadaşlarımızın desteğiyle elbette bunları tartışarak, olgunlaştırarak grubumuzla paylaşıyoruz, ama takdir elbette Meclis’imizin, nihai karar Meclis’imizde. Bunları Meclis’imiz, grubumuz kendi içinde Cumhur İttifakı olarak tabi öncelikle değerlendiriyor, ardından komisyonlarda, Genel Kurulda belli bir tartışma sürecinden geçerek yasalaşmış oluyor.

KOORDİNASYON KURULLARI

Kurullardan bahsettim, çeşitli kurullara başkanlık yapıyoruz Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı olarak. Bunlardan en fazla kamuoyunda gündeme gelen Ekonomi Koordinasyon Kurulu. Burada her ay aşağı-yukarı toplamaya çalıştık, 2024 yılında 10 EKK toplantısı gerçekleştirdik. Ayrıca daha alt EKK toplantılarını da yapıyoruz, belli bir konu gündeme geldiğinde EKK üyelerinden birkaç bakanımızı ilgilendiren bir konu olduğunda onlarla bir araya gelip … kamuoyuna onlar pek yansımıyor, o tür koordinasyon çalışmaları da yürütüyoruz bu arada. EKK toplantılarında neler yapıyoruz? Makroekonomik göstergeleri, gelişmeleri takip ediyoruz, tartışıyoruz. Ekonomik ve yapısal konularda istişareler oluşturup bir anlayış birliği oluşturmuş oluyoruz. Malum ekonomi politikalarında ekip ruhu çok önemli, değişik bakanlıkların aynı hedefe katkı sunması çok önemli, dolayısıyla bu Koordinasyon Kurulu toplantılarımızın oldukça verimli geçtiğini söyleyebilirim. Son dönemde şöyle bir karar aldık: Bölgelere de gidelim dedik EKK olarak. İlk toplantımızı da Şanlıurfa’da gerçekleştirdik, GAP Eylem Planı vesilesiyle Şanlıurfa’da EKK üyesi bakanlarımızla birlikte katılım sağladık. Çok da iyi oldu, bölgede aynı zamanda bir istişare toplantısı da gerçekleştirdik. İş dünyasından, sivil toplumdan, kamu kurumlarından katılımlarla doğrudan katılımcılar bakanlarımıza yönelik sorularını, sorunlarını ifade ettiler, bakanlarımız da toplantının son bölümünde cevaplar verdiler, yaklaşımlarını paylaştılar. Bu toplantıları önümüzdeki dönemde de devam ettirmek istiyoruz. 4 tane bölge kalkınma idaremiz var biliyorsunuz, 26 kalkınma ajansı var, 4 bölge kalkınma idaresi var. Bunlardan biri işte GAP ve Şanlıurfa’da idaremiz, dolayısıyla idarenin bulunduğu ilde yapıyoruz. Bölgeden diğer illeri de buraya davet ediyoruz.

İkincisini Konya’da yapacağız, KOP Kalkınma İdaremiz Konya’da. Yine KOP’un bütün illerini burada toplayacağız. Şu an taslağımız 24 Ocak şeklinde, 24 Ocak’ta Konya’da olacağız.

Gelecek ay Giresun’a gideceğiz DOKAP için, Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaremizin bulunduğu il Giresun, oraya yine Doğu Karadeniz’in illerini davet edip Doğu Karadeniz’de bu toplantımızı yapacağız.

Son toplantımızı da DAP Bölgesi Doğu Anadolu, onun da merkez ili Erzurum. Erzurum’da son toplantımızı yapacağız. Böylece sadece merkezdeki kurumlarla değil, bölgelerdeki farklı sivil toplum kuruluşlarıyla, iş dünyasıyla bakanlarımızı, EKK’yı bir bütün olarak bir araya getirmemiz de mümkün olacak. Buralarda tabii basınımızın da katkılarını bekliyoruz.

Şanlıurfa’da şöyle bir şey yaptık, çok da güzel oldu bence: Toplantılarımız bittikten sonra Haleplibahçe diye bir yer var, gördünüz mü bilmiyorum, tavsiye ederim. Çok güzel bir müzemiz var orada. Daha önce … Eylem Planlarımız çerçevesinde inşa edilmişti, bence dünyanın en iyi müzelerinden bir tanesi. Orada basın toplantısı yaptık bütün bakanlarımızın katılımıyla, çok da faydalı oldu diye düşünüyorum. Bunu diğer bölgelerimizde de devam ettireceğiz.

Diğer kurullarımız var, belki diğer EKK kadar gündemde olmayan, ama her biri bence çok önemli. Birincisi Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu, YOİKK dediğimiz kurul. Bunu genelde 6 ayda bir topluyoruz. Burada sadece bakanlarımız değil, özel sektörün çatı kuruluşları da yer alıyor. İşte TOBB’dan TÜSİAD’a, MÜSİAD’dan YASED’e değişik özel sektör çatı kuruluşların da yer aldığı toplantılar. Burada da bir eylem planı şekillendirdik geçen yıl, 57 maddeden oluşan bir eylem planımız. Her toplantıda bu eylem planında neredeyiz, neler yapıldı, neler yapılmalı, özel sektörle birlikte bunları gözden geçiriyoruz ve buradaki temel amacımız yatırım ortamını iyileştirmek. Türkiye’de daha uygun şartlar oluşturmak.

Bir diğer kurulumuz Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi Yönlendirme Kurulu, bu da benim Başkanlığımda ve bütün bakanlıklarımızdan birer bakan yardımcısının üye olduğu bir kurul. Yapay zekâyla ilgili bir kurul. Bunu da geçtiğimiz Mayıs ayında topladık ve 71 eylemden oluşan bir Ulusal Yapay Zekâ Strateji Eylem Planını Temmuz ayından itibaren uygulamaya başladık. Burada neler yapıyoruz? İnsan kaynaklarını geliştirmekten tutun start-upları desteklemeye varıncaya kadar düzenleme ihtiyaçları çeşitli boyutlarıyla yapay zekâyı Türkiye’de nasıl daha fazla geliştiririz, bununla ilgili bir kurul.

Bir diğer kurulumuz Dijital Türkiye ve Bürokrasinin Azaltılması Kurulu. Bu daha çok bizim Cumhurbaşkanlığı Dijital Ofis’le birlikte gerçekleştirdiğimiz, onun teknik sekretaryasıyla yürüttüğümüz bir çalışma. Burada da Ağustos ayında yaptık toplantımızı. Bugüne kadar yapılanlar, gündemde olan konular, işte E-Devlet’i nasıl daha fazla geliştirebiliriz, yeni alanlar neler olabilir, E-Devlet ağırlıklı olmak üzere dijitalleşme ve bürokrasiyi azaltmaya yönelik tedbirleri ele aldığımız bir kurul. Bu da gerçekten çok işlevsel bir kurul.

Bir diğer kurul Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu, bu daha çok sosyal bir alan. Burada da yine bakanlarımız ve çeşitli kuruluşlarımız var. Aile Bakanlığı’ndan İçişleri’ne, YÖK’ten Yeşilay gibi STK kuruluşlarına kadar çeşitli katılımcıların olduğu bir kurul. Bunun toplantısını 2024 Eylül ayında yaptık ve yeni bir yine strateji ve eylem planı yaptık. Ayrıca davranışsal bağımlılık dediğimiz bu sanal medyayla ilgili bağımlılıkları içeren bir eylem planı da Ekim ayında yayınlandı. Burada temel vurgumuz şu: Bağımlılık dediğimiz hadise hakikaten çeşitlenmiş durumda. Burada bir işin arz tarafı var, işte bununla daha çok kolluk güçleri mücadele etmek durumunda, polisimiz, jandarmamız. Ama bir de talep tarafı var, talep tarafında ise riskli çocuklarımızı, riskli nüfusu belirleyip koruyucu tedbirler almak, burada bağımlılık oluşmadan müdahale etme meselesi. Bu da Gençlik Spordan işte Aile Bakanlığı’na, Milli Eğitim’den Sağlığa birçok kuruluşu ilgilendiriyor. Çok çok önemli diye düşünüyorum ben doğrusu ve bu konuda yine güçlü bir program yaptığımızı, bir yol haritası çıkardığımız söyleyebilirim.

Diğer bir kurulumuz Türkiye Coğrafi Bilgi Sistemi Kurulu. Bu da daha çok Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’mızın teknik sekretaryasıyla yürüttüğümüz, ama neredeyse bütün kuruluşlarımızı, bakanlıklarımızı ilgilendiren, katıldıkları bir kuruluş. Bunun da toplantısını Kasım ayında yaptık ve 2024-2030 Ulusal Coğrafi Bilgi Stratejisi ve Eylem Planı çalışmamızı tamamladık. Burada da bu bilgi sistemlerini bir karar destek sistemi olarak konumlandırmaya çalışıyoruz. Daha fazla bilgiyi sistematik bir şekilde elde edip kararlarımızı değişik kurumlarımızın kararlarını buna dayalı olarak gerçekleştirmesi için altyapıyı geliştiriyoruz.

Bu kurullara ilave olarak son dönem de Cumhurbaşkanımızın kararıyla yeni bir kurul daha oluşturduk bu da Nüfus Politikaları Kurulu. Yine benim Başkanlığımda teknik sekretaryası Aile Bakanlığında olacak, ama Kurul Başkanlığını ben yapacağım, değişik bakanlıklarımızın olduğu bir kurul. Bence çok çok önemli hayati bir mesele. Malum doğurganlık hızımız yüzde 1,5’lara kadar geriledi, Avrupa’daki birçok ülkeden artık daha düşük bir doğurganlık hızımız var. Bunun sosyal güvenlik sisteminden çalışmaya hayatına, kültürel hayatımıza varıncaya kadar birçok hususu köklü bir şekilde etkilediğini görüyoruz. Dolayısıyla, bu politikaları nüfusla ilgili hususları detaylı bir şekilde tartışacağımız, yeni yol haritaları çıkaracağımız bir kurul olacak. İlk toplantısını 9 Ocak’ta yapacağız. Ardından tabii daha derinleştirerek çalışmalarımızı çeşitli periyotlarla kurulumuzu toplayıp kararlar alacağız ve bu kararlar çerçevesinde kurumlarımızı yönlendireceğiz. Birçok alanı dediğim etkileyen bir husus. Niye böyle bir kurul oluşturduk? Kurul kurmanın mantığı şu değerli arkadaşlar: Bir tane bakanlığın sadece çalışmalarıyla çözemediğimiz sorunları genelde bu tür kurul yapılarıyla aşmaya çalışıyorsunuz, yatay konular özellikle. Birçok bakanlığı ilgilendiren hususlar olduğu zaman bu tür platformlar daha etkili oluyor, daha bütüncül bir bakış açısı geliştirmiş oluyorsunuz. İşte Nüfus Politikaları Kurulumuz da bunu sağlayacak. Çünkü bu bir tek bakanlığın görev alanıyla sınırlı çözebileceği bir mesele değil. Birçok bakanlığımızın işte Çalışma Bakanlığımızın yapacakları da var, Sağlık Bakanlığımızın yapacakları var, işte diğer Maliye Hazine Bakanlığının yapacağı var. İşte İçişleri Bakanlığımızın yapması gereken işler var, birçok bakanlığımızın burada mutlaka yapacağı işler var. Dolayısıyla, bir kurul şeklinde burada sabit bazı üyeler var gündeme göre kamudan veya sivil toplumdan buraya yine katılımcıları davet etmemiz mümkün. Bunun ilk toplantısını da yapacağız önümüzdeki günlerde.

Diğer taraftan, az önce söyledim bu kurullar dışında da birden fazla bakanlığı ilgilendiren, farklı bakış açılarının olduğu konular gündeme geldiği zaman genellikle biz Cumhurbaşkanlığı olarak, Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı olarak devreye giriyoruz, bu bakanlıklarımızı bir araya getiriyoruz ve bir karar, bir anlayış birliği oluşturmaya çalışıyoruz. Depremle ilgili bunu yaptık defalarca bir kurul yok belki bu konularda, ama bunu fiilen yapıyoruz. Göç konularında yine bu tür toplantılar yaptık. Şimdi işte başka konular da var gündemimizde başka meselelerle de ilgili bu toplantıları gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Cumhurbaşkanlığı esas itibariyle baktığımızda yönetimdeki yerine hedef koyan bir kurul, işte politikaları ortaya koyan bir kurul, Cumhurbaşkanımızın elbette vizyonuyla. Direkt bunları takip eden, bunları koordine eden bir yapı esas görevimiz bu bizim. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak da bu koordinasyon konularına çeşitli platformlarda ve daha esnek bazı toplantılarla bunu gerçekleştiriyoruz.

KARMA EKONOMİ KOMİSYONLARI

Karma Ekonomi Komisyonu toplantıları var az önce söyledim benim sorumlu olduğum ülkeler Türk Cumhuriyetleri genelde Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan. Beşiyle de Karma Ekonomi Komisyonu KEK dediğimiz toplantılarımızı geçen yıl düzenledik. Burada da şöyle bir usul var: Bir yıl bizde oluyor toplantı, ertesi yıl diğer ülkede, dönüşümlü yapıyoruz. Bu sene de aynı anlayışla davam edeceğiz. Bazı yurt dışı ziyaretlerde bulundum, işte Uganda’da bir uluslararası toplantı vardı, Romanya, İngiltere, Azerbaycan, Türkmenistan, Cezayir, Kuzey Kıbrıs’a tabii çok sık gidip geldim. Buralarda da resmi ziyaretlerin yanı sıra gittiğimiz her ülkede oradaki vatandaşlarımızla, iş dünyasıyla da buluşuyoruz, onlarla da istişareler yapıyoruz. Ayrıca az önce bahsettim yurt içinde de her gittiğimiz ilde mutlaka iş dünyasıyla, STK’larla bir toplantı gerçekleştiriyoruz. 25 ile gitmişim 2024 yılında aslında 25’ten daha fazla ama bir kısmına sadece bir törene iştirak edip dönme amaçlı gittiklerimizi yazmadım buraya.

Bunlar yıl boyu ziyaret yaptığımız, istişare toplantıları yaptığımız iller, 25 ilimizde de bunu gerçekleştirmişiz hemen hemen tüm bölgelerimizde illerimiz var, buna da devam edeceğiz tabii.

KKTC

Kıbrıs işlerinden bahsettim, Kıbrıs’la ilgili çalışmalarımızı da bir iktisadi ve mali iş birliği anlaşması çerçevesinde yönetiyoruz. 2024 yılında güncelledik bunu 15,9 milyar TL’lik bir büyüklüğü olan bir program. Bundan işte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki hemen hemen her sektöre dönük projeler yapıyoruz, destekler sağlıyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümetiyle birlikte tabii ortak çalışmalar sürdürüyoruz. Bu çerçevede yeni Ercan Havalimanın açılışını yaptık. Şu anda tamamlanmak üzere olan Cumhurbaşkanlığı ve Cumhuriyet Meclisi hizmet binaları var. Kıbrıs’a giderseniz lütfen gidip bir ziyaret edin, hakikaten bir mühür diyebileceğimiz yani tarihe bir mühür diyebileceğimiz bir proje. Hem Meclis binası hem Cumhurbaşkanlığı binası, etrafında büyük bir millet bahçesi, kütüphanesi, çok çeşitli donatılarıyla çok çok güzel bir kampüs oluşuyor. Cumhurbaşkanımız inşallah ilk ziyaretinde bunu açacak, bu yıl içinde açılmasını bekliyoruz. Ocak sonunda açılışa hazır hale gelmiş olacak. Onu artık Cumhurbaşkanımızın ziyaret ettiği tarih hangi zaman olacaksa o zaman resmi açılışı gerçekleştirilecek diye bekliyoruz, yani tamamladık sayılır. Ocak bu ayın sonunda bu binalar kullanıma hazır hale gelmiş olacak. Kıbrıs taşıyla da çok güzel kimlikli binalar oldu hakikaten görmenizi tavsiye ederim giderseniz o taraflara.

Kıbrıs’ın enerji arz güvenliğiyle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Burada alternatifleri değerlendiriyoruz. Yine geçenlerde Girne Asker Hastanemizin açılışını yaptık. Türk Silahlı Kuvvetlerinin hastanesi, ama Kıbrıslı sivillere de burayı açtık onlar da artık hizmet alabilecekler burada.

Sağlık Bakanlığının ilaç tıbbi malzemelerini topluca buradan aldık ve ciddi bir tasarruf sağladık burada. Sağlık sektörüne yatırımlar yapıyoruz, tarım ve hayvancılığa yine Kıbrıs’ta yatırımlar yapıyoruz. Narenciye üreticisine destekten tutun, hayvancılık desteklerine varıncaya kadar. Devlet Su İşleri sulama projeleri yapıyor suyu götürmüştük biliyorsunuz Kıbrıs’a deniz altından. İçme suyu olarak her tarafa vermiş durumdayız şimdi sulama suyu olarak değerlendiriyoruz. İşte Maserya Ovası dedikleri bölgede sulama çalışmaları sürdürüyoruz bu da Kıbrıs’ın tarımsal üretimini daha da geliştirecek. Kara yolu projeleri yine yürütüyoruz, eğitim sektörüne yine ciddi destekler veriyoruz. Bir gün Kıbrıs’a da hep birlikte gidip görürüz inşallah bazı çalışmaları.

MAKROEKONOMİK GÖRÜNÜM

Bir yılı bitirdik. Tabi böyle yıl dönümleri hem muhasebe, hem yeni hedefler ortaya koyma zamanları, o vesileyle sizlerle geldiğimiz yeri paylaşmak istiyorum.

Burada biraz uzun dönem görünümüz var, ekonomik görünümümüz. 2003-2023’e kadar baktığımızda yıllık ortalama 5,4 büyümüş bizim ekonomimiz, Türkiye’nin ortalama büyümesi yüzde 5,4 olmuş. Aynı dönemde dünyanın ortalama büyümesi yüzde 3,5 olmuş. 3,6 diye hep söylüyorduk bunu, uluslararası kuruluşlar revize ettiler, yani biz yanlış söylediğimizden değil, o dönem öyleydi, şimdi bir revizyon yaptılar 3,5’e düşürdüler, 3,5 ortalamayla büyümüş. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi küresel oranın 1,9 puan yılık ortalama üzerinde büyüme sağlamış. Bu küçümsenecek bir rakam değil. Meclis’te tartışmalarda da bazı hesaplar söyledim ben doğrusu, burada da ifade etmek isterim.

Bakın, bu 1,9’luk fark uzun vadede ne kadar büyük bir etki oluşturuyor, bunu ölçtüğümüz zaman, yani dünyanın ve Türkiye’nin 100 olduğunu kabul edin 2003’te, 2023’te bu büyüme hızıyla Türkiye dünyadan ne kadar fazla büyümüş diye baktığımızda yüzde 46,5 gibi bir rakama denk geliyor. Yani o 1,9 puanlık farkların oluşturduğu uzun dönemli etki yüzde 46.5, çok çok önemli gerçekten.

Son yıllarda, 2020-23 döneminde bu farkın daha da açıldığını görüyoruz. Bu pandemi dönemi malum, pandemi ve pandemi sonrası etkilerin olduğu bir dönem 20-23 dönemi. Burada da biz Türkiye olarak yıllık ortalama 5,9 büyümüşüz, dünya yüzde 2,6 büyümüş, dolayısıyla dünya büyümesinden 2 katından daha fazla büyüyen bir ekonomi olduğumuzu söyleyebilirim. Bu yılki rakamımız yüzde 3,5, yani dünya ortalaması civarında diyelim bir beklentimiz var, bu yıl dünya tabi bundan daha düşük büyüyecek yüzde 3,2 bu yılki beklenti, biz 3,5 civarında bir büyüme bekliyoruz. Biraz aşağı yönlü risklerimiz var ama, son aylarda sanayideki toparlanma buna yakın bir seviyelerde büyüme sağlayacağımızı gösteriyor. İlk 9 ayda 3,2 büyüdü Türkiye ekonomisi, 3’üncü çeyrekte 2’nin biraz üzerinde büyümüştü, 4’üncü çeyrekteki öncü göstergeler sanayide de dediğim gibi belli bir toparlanmayı gösteriyor, dolayısıyla buna yakın oranlarda bir büyümenin gerçekleşmesini bekliyoruz.

Milli gelirimiz bu durumda ne olacak diye baktığımızda, 2024 yılında tahminimiz 1,3 trilyon dolar civarında bir milli gelir, 4’üncü çeyrek çıkmadığı için bunlar hep tahmin tabi şu anda. Kişi başına gelirimizin ise bu yıl 15 bin 500 doları aşmasını bekliyoruz. Geçen yıl kesinleşmiş bir rakamımız var 1,1 trilyon doların üzerinde bir milli gelir, 13 bin 243 dolar da kişi başına geliri ulaşmıştık 2023’te. 2024 sonu itibarıyla milli gelir büyüklüğümüzün 1,3 trilyona ulaşmasını bekliyoruz.

Burada yakınsama dediğimiz bir mesele var, onu da biraz açmak istiyorum. Bir de satın alma gücüne göre -grafikte var o- milli gelirimiz var orada, işte 2002’de nominal olarak 3 bin 608 dolarmış kişi başına gelirimiz, satın alma gücü paritesine göre 9 bin 279 dolar, şu anda 2024’te nominal olarak 15 bin 500 civarında, satın alma gücüne göre 46 bin 500 civarında görünüyor dolar bazında.

Satın alma gücü nedir derseniz, Burada aynı mal sepetini 2 ülkede eşitleyen bir fiyatlandırma sistemi. Yani kira üzerinden gidecek olursak, işte Türkiye’nin ortalama diyelim kira değeriyle Amerika’daki kira değerini aynı fiziki şartlara sahip 2 konut için yaptığımızda arada bir fark oluşuyor, fiyat farkı, onu eşitlediğinizde gerçek satın alma gücünü bulmuş oluyorsunuz. Dolayısıyla bu bir uluslararası metodoloji, OECD yapıyor bunu, Avrupa Birliği yapıyor, Birleşmiş Milletler’in yine bazı hesapları var. Bu bizim kullandığımız hangisi şimdi? Muhtemelen OECD’nin hesaplamalarıdır. Dolayısıyla burada bir uluslararası denkleştirme mekanizması, yani fiziki sepetleri karşılaştırma mekanizması, orada durumumuz daha iyi, ama nominal olana tabi daha fazla bakmakta da fayda var. Nominal olanda da şu anda tarihi yüksek seviyelere kişi başına gelirimiz ulaşmış durumda.

2012-2013 yılında 12 bin doları bir miktar geçmiştik, ondan sonra dolar bazında belli bir aşağıya iniş olmuştu, 2021’den başlayarak bir yükseliş trendi görüyoruz ve bu sene 15 bin 500 doları aşan kişi başına gelirimiz olacak. Bu nominal milli gelirle de dünyada 17. büyük ekonomi konumundayız.

Yakınsama oranını da söyleyeyim; 2002 yılında -bu işte satın gücüne göre yapıyorlar- satın alma gücüne göre kişi başına gelirimizin Avrupa Birliği’ndeki kişi başına gelire oranı yüzde 38 civarındaymış, yani Avrupa Birliği’nde ortalama 100’ken bizimki 38 imiş. Bugün geldiğimiz noktada Avrupa Birliği’ndeki yine 100 tutacak olursak biz 74,8’e ulaşmayı bekliyoruz 2024’te, yani aşağı yukarı 75’e yakın rakam, 38’den 75’e çıkmışız. Bu ne demek? Aradaki farkı oldukça önemli oranda kapatmış durumdayız. Ha yüzde 100 kapatmış değiliz, henüz 100’e ulaşmış değiliz, ama 38’den 75’e gelen çok ciddi bir yakınmasa süreci olduğunu söyleyebiliriz, bu da kalkınma literatüründen bir kavram, convergence diyorlar buna, Türkçeye yakınsama olarak çevriliyor. Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerin arasındaki farkın azalması meselesi. Türkiye burada son 22 yılda çok büyük bir sıçrama yapmış durumda kim ne dersin, Avrupa Birliği’yle arasındaki farkı çok ciddi oranda azaltmış durumda.

Ben bürokrasiye ilk AB Genel Müdürü olarak DPT’de görev yapmıştım, o dönem en büyük tartışmalardan biri şuydu: Türkiye Avrupa Birliği’ne girdiğinde Avrupa Birliği’ne büyük bir yük getirecek, çünkü gelir düzeyi düşük olanlar Avrupa bütçesinden daha fazla pay alıyorlar. Şu geldiğimiz noktada aslında bunun hiç de geçerli bir tez olmadığını da görmüş oluyoruz. Türkiye hızla Avrupa Birliği ortalamalarına yaklaşıyor. Muhtemelen Avrupa Birliği üyesi olsaydık şimdi o ortalamalar çok daha yüksek noktalara çıkmış olacaktı. Bu ne kadar dinamik bir ülke olduğumuzu ve o dönem yapılan yorumların ne kadar haksız olduğunu da gösteriyor doğrusu. Avrupa Birliği’ne girmediğimiz halde biz Avrupa Birliği’ne çok ciddi anlamda yakınsamış durumdayız. Bir de girip o fonlardan istifade etseydik çok çok daha iyi olacaktı tabi.

2024 yılına baktığımızda, yani genel temel gelişmelere baktığımızda, geçen yıl ilan ettiğimiz, bu yıl güncellediğimiz temel makroekonomik göstergelerdeki öngörü ve hedefleri önemli oranda gerçekleştirdiğimizi söyleyebilirim.

Değerli arkadaşlar, bazen böyle noktasal gerçekleşme bekleniyor, yani noktasal gerçekleşmeler dünyanın hiçbir yerinde normalde beklenmez, yani o civarında bir şey, biraz altında, biraz üstünde olması hedeften saptığınız anlamına gelmez. Tabi ki çok ciddi bir sapma varsa bu tartışılmalı, ama her zaman için bazı küsuratlar sapabilir, biraz altında, biraz üstünde olabilir. Yüzde 100 gerçekleşiyorsa şaşırmak lazım, bir yıl önceden yaptığınız bu kadar değişkenin olduğu bir ortamda. Dolayısıyla burada önemli olan istikamettir, yani programlar, programlar yol gösterir, nereye gideceğinizin yönünü gösterir. Burada küsuratlar, belli rakamlar mutlaka pozitif veya negatif, ben ikili yönlü olarak da söylüyorum, belli sapmalar her zaman olabilir, önemli olan doğrultunun, ana istikametin nereye doğru gittiğidir. Bu çerçevede baktığımızda programımızın hedeflerini gerçekleştirdiğini, öngördüğü istikamette gelişmelerin yaşandığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz.

ENFLASYON

Öngördüğümüz takvim çerçevesinde 2024 yılı Haziran ayından itibaren dezenflasyon süreci başladı. Biliyorsunuz başından itibaren biz şunu söyledik: 3 dönem olacak dedik, bir geçiş dönemi, bir dezenflasyon dönemi, bir de kalıcı fiyat istikrarı dönemi dedik. Geçiş dönemi Haziran ayı itibarıyla tamamlandı. Geçiş dönemi dediğimiz şu: Temel risklerimizi azalttığımız, temellerimizi güçlendirdiğimiz, Türkiye’yi enflasyonla mücadelede çok daha sağlıklı bir zemine kavuşturduğumuz dönem geçiş dönemi dediğimiz dönem; işte bunun detaylarına birazdan gelebiliriz.

Dezenflasyon dediğimiz dönem, artık enflasyondaki oranların düşmeye başladığı dönem, ki o Haziran’da başladı. Haziran’dan önce de hep söylüyorduk, sizlerin bir kısmınızla da röportajlarımızda ifade ettik, ikinci yarıda ciddi bir düşüş bekliyoruz dedik, ciddi bir düşme olacak dedik oranlarda, nitekim dediğimiz gibi de oldu. Haziran ayından, bugün biliyorsunuz enflasyon rakamları yayınlandı TÜİK tarafından, yüzde 1 civarında bir aylık enflasyon, yüzde 44’ün biraz üstünde de bir yıllık enflasyonla kapatmış olduk yılı. Haziran ayından Aralık’a baktığımız zaman 31 puan civarında bir düşüş olduğunu görüyoruz, yani yılın ikinci yarısında dezenflasyon dediğimiz dönem başladığından bugüne 31 puan enflasyon oranında, enflasyonda demiyorum bakın, fiyatlarda düşüş değil, enflasyon oranında 31 puan bir düşüş olduğunu görüyoruz, bu çok sevindirici gerçekten, önemli bir mesafe kaydetmiş durumdayız. Burada OVP’deki rakamlarımızın üstündeyiz doğru, orada bir sapma söz konusu, ama doğrultuya baktığınız zaman, ana istikamete baktığınız zaman da OVP’yle uyumlu olduğunu söyleyebilirsiniz. OVP’de çok ciddi bir düşüş bekliyorduk ve bu düşüş gerçekleşti. Kurlar biraz daha fazla olsa tabii ki daha iyi olurdu, daha hedeflerimizle uyumlu olurdu, ama ana çerçevenin hedeflerimizle uyumlu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yıllık bazda baktığımızda da geçen yılı 64 civarında kapatmıştık, bu yılı işte 44 civarında kapattık, dolayısıyla yıllık bazda da 20 puanlık bir düşüş gerçekleşti. Dezenflasyon sürecinin başladığı günden bugüne 31 puan, yıllık olarak da 20 puan civarında bir düşüş enflasyonda sağlandı ve bunun da biz devam etmesini bekliyoruz 2025 yılında. Ocak ayı enflasyonu Şubat’ta çıkacak malum, o çıktığı zaman göreceğiz ki Ocak ayında da bu trend devam ediyor, dezenflasyon süreci devam edecek. Yılsonunda da tabii OVP’de 17,5 demiştik, sonra Merkez Bankamız 21’e revize etti, yalnız orada bir aralık var malum artı-eksi bir aralık var, yani 20’nin altı olmaz diye bir şey söz konusu değil. Merkez Bankamızın tahmin aralığı 16 ila 26 arasında. Bu tahmin aralığında inşallah daha düşük aralıkta gerçekleşir diye ümit ediyoruz. Bunu tabii hep birlikte göreceğiz. Birçok etkileyici husus var, ama şu açık, istikametimiz belli: Daha düşük bir enflasyon oranına doğru ülkemiz gidecek ve artık bu kadar yüksek, geçen sene konuştuğumuz kadar yine enflasyonu konuşacağız, elbette her zaman konuşacağız, ama geçen sene konuştuğumuz kadar konuşmayacağız. Gelecek yılın sonlarına geldiğimizde artık enflasyon çok daha makul bir düzeye gelmiş olacak. Bir sonraki yıl, 2026-27 perspektifinde ise tekrar eden enflasyonu hedefleyen bir politikayla yolumuza devam edeceğiz.

Bizim OVP’de öngördüğümüz 2026 sonu itibariyle tek haneyi yakalamak. Merkez Bankamız bir miktar tek hanenin üzerinde vaatte bulunuyor, tabii gelişmelere göre bunları ele alacağız. Yalnız ana istikamette bir farklılık yok, onu tahminlerin yapıldığı dönemin şartlarına bağlamak lazım bu değişikliklerin. Biz Orta Vadeli Programı hazırlarken de Merkez Bankamızla doğrusu istişare ediyoruz, bunların perspektiflerini de alıyoruz. Dolayısıyla o tarih itibariyle baktığımızda gördüğümüz bir gelişme var, 1-2 ay sonra baktığımızda bu değişebiliyor olumlu veya olumsuz yönde. Bu durumu da ben hani normal görüyorum, dünya değişiyor, şartlar değişiyor, bazen hiç beklenmedik bir gelişme yaşıyorsunuz. Bu olumlu yönde de olabiliyor, olumsuz yönde de olabiliyor, dolayısıyla bir miktar bu değişimleri çok yadırgamamak gerekir. Az önce vurguladığım gibi ana istikamete, ana çerçeveye bakmakta fayda var diye düşünüyorum.

BÜYÜME

Yine büyümemize baktığımızda az önce rakamları söylemiştim, büyümenin de daha dengeli bir yapıda devam ettiğini görüyoruz. Bu da yine bizim Orta Vadeli Programımızın öngördüğü bir gelişme. İç taleple devam eden bir büyüme değil, dış talebin daha fazla katkı verdiği, iç talebin katkısı azalırken cari işlemler açığının azaldığı, dış talebin daha fazla katkı verdiği bir büyüme kompozisyonu. Büyüme oranı aynı olabilir, ama kompozisyonu değişebilir, unsurları değişebilir. Bizim tercih ettiğimiz iç talep de tabii ki katkı verecek büyümeye, ama dış talebin de katkı verdiği daha dengeli bir büyüme yapısı. Buna ulaştık mı? Evet, yani şu an geldiğimiz noktada büyümemizin daha dengeli bir yapıda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla programımız sadece enflasyon alanında değil, dengeli büyüme noktasında da sonuç vermiş diyebiliriz rahatlıkla.

İktisadi faaliyetlerdeki dengeler ne, enflasyonu düşürme çabası, bu hep sizlerin de tartıştığı bir konu, istikrarını sağlamaya çalışırken büyüme ve istihdam ne olacak meselesi. Ben uzun yıllar kalkınma işleriyle uğraşmış bir arkadaşınızım, planlamada çalıştım, sonra planlamadan sorumlu bakanlık yaptım uzun zaman. Kısa vadede elbette zorluklar, yani fiyat istikrarını sağlamaya çalışırken, enflasyonu düşürmeye çalışırken ister istemez büyüme, istihdam konularında daha zorluklar yaşamanız mümkün. Ama orta vadeli bir perspektifle baktığınızda aslında enflasyon oranının düşmesi büyümeye de, gelir dağılımına da olumlu etki ediyor. Bunu biz kendi tarihi tecrübemizden de biliyoruz, uluslararası tecrübeden de biliyoruz. Niye böyle? Fiyat istikrarı sağladığımız zaman öngörülebilirlik artıyor, yatırım ortamını iyileştirmiş oluyorsunuz, geleceğe dönük güven ortamını pekiştirmiş oluyorsunuz ve bu da büyümenize, istihdamınıza güç veriyor. Yine fiyat istikrarını sağladığınız ortam aynı zamanda dar ve sabit gelirliler için daha uygun bir ortam oluşturuyor, bu da gelir dağılımına olumlu etki ediyor. Dolayısıyla fiyat istikrarı hem sürdürülebilir büyüme açısından, hem sosyal adalet açısından çok kıymetli. Kısa vadede bunun bazı zorlukları olabilir, onu da kabul ederek söylüyorum, ama biz bu anlamda yine şanslı bir dönemde olduğumuzu söyleyebilirim istihdam üzerinden.

İSTİHDAM

İstihdamda da baktığımız zaman istikrar programı uyguladığımız halde, istihdam rakamlarının son derece olumlu gelişme seyri içinde olduğunu görüyoruz. İşsizlik oranımız uzunca bir süredir tek haneli rakamlarda, en son 8,8’di galiba yanlış hatırlamıyorsam? Çeyrek bazda 8,7, aylık bazda 8,8 civarında. Bu çok çok iyi ve yıllık bazda baktığınızda 1 milyondan fazla istihdamda artış görünüyor, 33 milyona yakın büyüklüğe erişmiş durumda istihdamımız. Katılım oranımız artmış, işgücüne katılım oranımız artıyor vesaire. Dolayısıyla istihdamda da olumlu bir seyir görüyoruz, bu sadece ekonomik açıdan değil, sosyal açıdan da çok önemli istihdam rakamı. Biliyorsunuz Amerika da hep istihdama bakar, istihdamın nerede olduğuna bakarak politikalar şekillendirir. Dolayısıyla istihdamda oldukça iyi bir noktada olduğumuzu ifade edebilirim, bunun ekonomik olumlu tarafları var, aynı zamanda sosyal olarak çok önemli. Bir istihdam demek bir ailenin yaşamının değişmesi demek, o ailenin yaşam şartlarının değişmesi demek.

Dolayısıyla istihdam artışı sosyal refah açısından da çok çok kıymetli. Bundan sonraki dönemde de yine istihdamı istihdam dostu bir politika, makroekonomik politika izlemeye devam edeceğiz. İstihdamın artışını devam ettirme yönünde çalışma hayatından diğer mesleki eğitime varıncaya kadar, istihdam yoğun sektörleri gözeten politikalara varıncaya kadar birçok enstrümanla istihdamı gözeten bir yaklaşımı sürdüreceğiz. 2024 yılında yine istihdam öngördüğümüzden daha yüksek, daha iyi mesela. Biz Orta Vadeli Programda 2024 yılında 9,3 demiştik yanlış hatırlamıyorsam, onun altında bir işsizlik gelecek. Burada da olumlu yönde bir sapma var, olumsuz değil de bizim programdaki öngördüğümüzden daha iyi bir gelişme var istihdam noktasında.

BÜTÇE AÇIĞI

Bütçe açığındaki görünüm de yine programda öngördüğümüzden daha iyi. Burada tabii depremi hatırlatmamız lazım, maalesef bazen unutuyoruz. Depremi yaşadık ama sosyal acılarını, sonuçlarını 2023’te yaşadık, ama finansal açıdan, ekonomik açıdan asıl etkilerini büyük oranda bu yıl yaşadığımızı söyleyebilirim. Bu yıl dediğim 2024, geçti ama hala 2024’te zihnimiz. 2024 yılında yaşadık en büyük finansal sonuçlarını. Bütçemizden çok ciddi anlamda bir pay ayrıldı. Bir trilyon liranın üzerinde bir kaynak sadece deprem harcamaları için, 1 trilyon 28 milyar ödeneğimiz ve bu gerçekten çok çok önemli bir rakam. Bir önceki yıl 2023’te de yine 960 milyarı aşan bir rakam vardı. Topladığınızda, bugünkü değere getirdiğinizde 2,6 trilyon civarında bir ödenek ayırdık deprem harcamaları için. Bunu hariç tuttuğunuzda aslında çok daha olumlu bir durumdayız. Bütçe açığımız geçen yıl 5,2 geldi, 6,4 demiştik. Burada da yine programdan daha iyiyiz. Bu sene yine 6,4 demiştik, daha henüz çıkmadı rakam, ama muhtemelen 5 civarında yine bir şey olacak. Yani öngördüğümüzden daha iyi noktada kapatmış olduk 2024’ü bu deprem harcamalarına rağmen.

PORTFOY YATIRIMLARI

Makroekonomik göstergelerdeki iyileşen görünümle yatırımcıların ülkemize bakışı daha olumlu anlamda değişmiş gözüküyor. Bunu portföy yatırımlarında daha rahat görebiliyorsunuz. Geçen yıl 14 milyar doların üzerinde bir rakam net giriş var. Doğrudan yatırımlara da daha fazla önümüzdeki dönem yansıyacağını bekliyoruz, onlar biraz daha gecikmeli etkileniyor. Doğrudan yatırımlarda da belli şeyler başladı biliyorsunuz, işte bazı şirketler vesaire. Önümüzdeki dönemde bunun artarak devam etmesini bekliyoruz. Burada da yine bir strateji dökümünü hazırladık. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisimizle Doğrudan Yatırım Strateji Belgesi hazırladık. Dünyadaki toplam yatırımlardan şu anda yüzde 1 civarında pay alıyoruz, bunu yüzde 1,5’a çıkaracak bir perspektif ve kalitesini arttıracak bir perspektifle yeni bir strateji de hazırladık. Bütün bu gelişmeler kredi risk primimizi düşürdü ve kredi notlarımız arttı. Ulusal rezervlerimiz, Merkez Bankası rezervlerimiz yükseldi. Burada rakamsal olarak az önce bahsettiğim hususları görebilirsiniz. ÜFE’deki geldiğimiz yer çok daha düşük tabii. Yılsonu itibariyle Üretici Fiyatları Endeksinde yüzde 28,5’e gelmiş durumdayız. Bu da enflasyondaki maliyet baskısının oldukça azaldığını gösteriyor. TÜFE’deyse bugün açıklanan rakamlar 44,4 gibi bir rakama gelmiş durumdayız.

İHRACAT

Burada büyümenin kompozisyonunu görüyorsunuz dengeli büyüme demiştim bakın bu bana göre soldaki grafik bunu gösteriyor. Gayri safi yurt içi hasılada yurt içi talebin payı ve net ihracatın payı, son çeyrekte net ihracatın payının yurt içi talebi aştığını görüyoruz. Daha önce ki dönemler de 2023’te özellikle tamamen yurt içi talepte bir büyüme söz konusuydu, şimdi daha dengeli bir yapıya gelmiş durumdayız. Burada da programdaki önümüzdeki döneme ilişkin büyüme patikamız var. 2025’te yüzde 4, 2026’da 4,5, 2027’de 5 gibi giderek ivmelenen bir büyüme öngörüyoruz. Bu da izlediğimiz programın diğer bileşenleriyle uyumlu.

Zayıf dış talep koşullarına rağmen ihracatımız, ticaretimiz iyi gidiyor. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız dış ticaretle ilgili, ihracatla ilgili rakamları açıkladı. 261,9 yuvarlarsak 262 milyar dolara ulaşan bir ihracatımız söz konusu. Dünyanın görünümünü, bölgemizin jeopolitik koşullarını düşündüğünüzde çok çok iyi bir performans. Hakikaten ihracatçılarımızı tebrik etmemiz gerekiyor. Bir taraftan da izlediğimiz makro politikaların işte etkilerini de dikkate aldığınızda oldukça önemli bir noktaya gelmiş görünüyoruz. Toplam ithalatımız 344 milyar dolar civarında. Dış ticaret açığımız 82 milyar dolar seviyelerine düşmüş durumda.

TURZİM

Bu tabii burada turizm gelirleri henüz yılsonu çıkmadı. OVP’de 60 milyar dolar gelir demiştik ve 60 milyon turist demiştik. 60 milyon turisti 61 milyon olacak diyor şimdi Turizm Bakanlığımız yani hedefimizin üstündeyiz turist sayısı itibariyle. Gelirin de aşağı yukarı 60 milyar dolar olmasını bekliyoruz, tabii bu rakamlar henüz kesinleşmiş değil. Eylül ayında yıllıklandırılmış rakam bu yani bir yıl öncesine Ekim’le mukayese ettiğinizde 58,8 milyarı bulmuş durumdayız. Yılsonu itibariyle 60 milyar doları yakalayacağımızı düşünüyoruz.

CARİ AÇIK

Gerek ihracat artışımız, ithalattaki azalma, gerek hizmet ticaretindeki turizm başta olmak üzere olumlu seyir cari açığımızda çok ciddi bir iyileşme getirmiş durumda. Burada cari açığımızın gelişimini görüyorsunuz. İşte 2023’ün beşinci ayında en olumsuz rakamlardan biri var 55,6 milyar dolara kadar çıkmış cari açığımız. Ekim ayı değil mi 10’uncu ay? Ekim ayı itibariyle 7,7 milyar dolara kadar gerilemiş durumda. Yılsonu itibariyle bir miktar belki bundan daha fazla olacak, ama işte 10 milyar dolar civarında olduğunu düşünürseniz 1.3 trilyonluk bir ekonomi içinde o yüzde 1 bile değil. Dolayısıyla, yüzde 1’in altında bir cari açık beklediğimizi ifade edebilirim. Geçen yıl ki rakamlarla mukayese ettiğinizde dramatik bir iyileşme olduğunu söyleyebilirim bu da programda cari açık düşecek diye öngörmüştük, ama bizim öngörümüzün de çok üstünde bir iyileşme var. Burada yine olumlu yönde bir sapma olduğunu ifade edebilirim. Bu niye önemli? Cari açık düştükçe dış kaynaklara, dövize olan ihtiyaç azalıyor. Dolayısıyla, daha az borçlanma, özel ve kamu sektörü için daha az borçlanma. Kendi iç tasarruflarımızla yatırımları finanse etme demek cari açık. Cari açığın anlamı şu: Ne kadar cari açık verirseniz dışarıdan o kadar borç vermek durumundasınız, dış tasarrufları kullanmak durumundasınız demek. Dolayısıyla, cari açığın düşmesi çok daha istikrarlı bir makroekonomik tabloya işaret ediyor. Tabii burada esas olan bunu kalıcı hale getirmek. Bu noktada da yapısal reformlar gündeme geliyor, o konularda da belki sorularınız üzerine bazı konuları açabiliriz. Burada da yine olumlu bir seyir var.

İSTİHDAM-2

İstihdamı az önce söylemiştim, bakın istihdam sayısı 33 milyona yaklaştı, işsizlik oranı çeyreklik bazda 8,7’ye kadar düştü, aylık bazda 8.8’e kadar. Son bir senede 1 milyonun üzerinde bir istihdam artışı görüyoruz, bunu anlatmıştım zaten.

BÜTÇE AÇIĞININ MİLLİ GELİRE ORANI

Bütçe açığının milli gelire oranı bu önemli bakın 5,2 olmuş 2023 yılında, 6,4 diye tahmin etmişiz, 5,2 gerçekleşmiş. Buradan deprem harcamalarını çıkardığınızda 1,6’ya düşüyor bütçe açığının milli gelire oranı, yani bu 5,2’nin 3,6’sı deprem harcamalarından geliyor yani bu derece bir etki yaptı deprem. Dolayısıyla, bu bütçe açığı arızi bir artış, geçici bir artış, zaman içinde tarihi ortalamalarımız da düşeceğimizi öngörüyoruz. Tarihi ortalamalarınız nedir derseniz? Şu yeşil çizgi gösteriyor yüzde 2,6 tam olarak uzun dönemli bizim bütçe açığının milli gelire oranı. Maastricht Kriteri var burada biliyorsunuz yüzde 3 onun altında bir oranımız var yıldan yıla tabii ki değişiyor, ama uzun dönem ortalamamıza 2024 yılında yakın bir seviyede olduğumuzu deprem hariç baktığınızda 2024’te yüzde 2,5 civarındayız. O da uzun dönemli ortalamamıza yakın bir nokta.

Gelecek yıl bu rakamın yüzde 3,1 civarında olmasını bekliyoruz. 2024’te 4.9-5 civarında. gelecek yıl tam rakam verecek olursak 3,1 olmasını bekliyoruz bütçe açığının milli gelire oranını. Gelecek yıl da çünkü 500 milyarın üzerinde yine bir deprem harcaması öngörüyoruz af edersiniz gelecek diyorum bu yıl yine şeye gittik. Deprem hariç 2,2 gibi bir şey görünüyor bu yıl 2025 yılı yıl şeyiyle konuşalım karışıyor işler hakikaten. Yılbaşlarında böyle bir etki oluyor maalesef yılbaşı etkisi.

2024’te 5 civarında deprem dahil 5 civarında diyelim. 2025’te deprem dahil 3,1, deprem hariç 2,2 gibi bir bütçe açığı bekliyoruz. Bütçe açığının düşmesi dezenflasyon politikamız açısından da önemli. Hep söylüyoruz ya maliye politikasının enflasyonla mücadeleye katkıda bulunması. İşte bütçe açığını ne kadar düşürürseniz dezenflasyon sürecine de o kadar katkınız oluyor. Dolayısıyla, gelecek yıl bütçemiz dezenflasyon sürecine daha fazla katkıda bulunan bir yapıda olacak. Bütçe açığımız bu yıl geçen yıla göre 2025 yılında daha düşük gerçekleşecek diye öngörüyoruz.

AB TANIMLI BORÇ STOKU

AB tanımlı borç stokuna baktığınız zaman yani borçlulukta niye bunu takip etmemiz lazım? Değerli arkadaşlar, şu pandemi döneminde bütün dünyada borçluluk arttı. Pandemi iki yönlü olarak devletleri, kamuyu vurdu. Bir taraftan ekonomik aktiviteyi yavaşlattı vergi gelirleri azaldı devletler için. Gelir tarafından bir olumsuz etki oldu. Diğer taraftan, sosyal harcamaları artırıcı etkisiyle işte tüketiciye destek, sağlık harcaması, işletmelere destek gibi o dönem devletlerin yaptığı harcamalar nedeniyle harcamaları artırdı. İşte genelin azalması, harcamanın artması kamu açıklarını artırdı, bu da kamu borçlanmasında ciddi bir artışa yol açtı. Şu anda dünyanın en büyük meselelerinden biri aslında kamu politikalarında yüksek borçluluk oranı. Bu açıdan Türkiye olarak çok iyi bir durumda olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Maastricht Kriteri burada yüzde 60, biz 2024’ün üçüncü çeyreğinde işte 25.6-26’ya yakın bir yerdeyiz diyelim seviye olarak bu civardı bir borçluluk oranımız var. Yani kamu borç stokumuzun toplam kamunun bugüne kadar yaptığı tüm borçların milli gelire oranı AB tanımlarıyla yüzde 26 civarında bu da çok çok iyi. Gelişmekte olan ülkelerin ortalaması yüzde 71 civarında onlara göre hakikaten çok iyi gelişmiş ülkelerde bu daha yüksek. Avrupa Birliğinde yüzde 90’lara yakın, Amerika’da yüzde 100’ün üzerinde. Dolayısıyla, Türkiye çok borçlu bir ülke değil, kamu borcu çok yüksek bir ülke değil bu da bizim önümüzdeki dönem en büyük avantajlarımızdan bir tanesi.

Sadece kamu borcu değil finansal kuruluşlarımızın, finansal olmayan kurumların, yani reel sektörün, hane halklarının borcuna da baktık kamuyla birlikte, Türkiye’de bütün bu borçları topladığımız zaman, işte kamununki yüzde 28 alındığı çeyreğe bağlı olarak, bir önceki çeyrektir bu muhtemelen, finansal kuruluşların borçlarının milli gelirimize oranı 16, reel sektörününki 41, hane halkının 10 civarında. Bütün bunları topladığınızda toplam borç, kamusu, özeli, hane halkı milli gelirimizin yüzde 95’i civarında. Gelişmekte olan ülkelerde bu yüzde 245, bizden çok çok daha yüksek. Dünya genelinde ise yüzde 326, yani dünyanın milli geliri 100 ise dünyadaki borçların oranı 326, dolayısıyla bu dünyanın ne kadar ciddi bir borç sorunuyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Bizim rakamlar ise hangi kategoride bakarsanız bakın dünyaya göre çok daha iyi. Hane halklarımızın borçluluk oranı da, reel sektörün borçluluk oranı da, devletin borçluluk oranı da dünyaya göre ve gelişmekte olan ülkelere göre çok daha olumlu bir konumda.

KKM

Burada yine mali sistemimizdeki gelişmeleri kısaca özetleyen bir tablo bu. 2023 başından işte bugüne kadar TL’nin payı neymiş toplam mevduatımız içinde, döviz payı ne, kur korumalının payı ne olmuş?

TL’den başlayacak olursak, işte görüyorsunuz 40’lara yakın bir seviyeden, 42,2’ymiş 2023’ün ortalarında, bugün geldiğimiz noktada 27 Aralık itibarıyla vermiş arkadaşlarımız, bugün bir güncelleme yapılmış, son rakama göre yüzde 60’a yakın, yani 59,4, TL mevduatın toplam mevduata payı ciddi anlamda artmış durumda. İşte izlenen TL’yi cazip hale getiren politikaların sonucu diyelim.

Döviz mevduatları 42,2’den 34,6’ya gerilemiş.

KKM burada en çarpıcı olan gerileme, kur korumalı mevduat da bir tarihte işte 2023’ün ortalarında toplam mevduata oranı yüzde 26’ları aşmış, ama geldiğimiz noktada yüzde 6’nın altında, 5,9 gibi bir rakama gelmiş durumda. Burada çok çarpıcı bir gerileme olduğunu söyleyebiliriz. KKM konusunda geçen yıl da ben bazı açıklamalar yapmıştım hatırlarsanız, buradan çıkacağız, ama böyle hızlı bir çıkış yapmayacağız, kademeli bir şekilde, finansal piyasalarımızı sarsmadan, bir olumsuzluk oluşturmadan sonlandıracağız belli bir süreç içinde denmiştim ve gerçekten de öyle yaptık. Geldiğimiz noktada KKM artık oldukça düşük seviyelere, işte 30 milyar doların biraz üstünde bir seviyeye gelmiş durumda, giderek cazibesini daha da azaltıcı kararlar da alınıyor. Dolayısıyla zaman içinde KKM’nin tamamen gündemimizden çıktığını da görmüş olacağız.

Burada yine KKM’deki TL olarak değişimi gösteriyor bu tablomuz. 3,4 trilyon TL’ye kadar çıkmış bir tarihte, şu an geldiğimiz nokta 1 trilyon 130 milyar gibi bir rakamı ifade ediyor. Bu arada toplam rakamlar da daha da büyüdü tabi, işte enflasyon etkisini de düşünürseniz aslında bu düşüş çok daha çarpıcı.

REZERVLER

Rezervlerimiz yine geçiş döneminde en önemli yaptığımız işlerden biri bu oldu, Merkez Bankamız ciddi anlamda bir rezerv birikimi sağladı. Brüt rezervimiz 98,5 milyar dolardan 155.1, en son rakamı söyleyecek olursak açıklanan 155 milyar dolar seviyelerine geldi, 99,5’tan 155’e yükseldi. Net rezervlerde bu artış daha da yüksek, swap hariç net rezerv dediğimiz rakamlar itibarıyla daha da yüksek. Şu an geldiğimiz noktada uluslararası oranlara, gerekliliklere uygun bir seviyede olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Swap hariç net rezervimiz de eksi 60,5’ten artı 43.7, 104 milyar dolar gibi bir artış var swap hariç net rezervlerimizde. Bu tabi bizim bu anlamda risklerimizi azaltan, temellerimizi sağlamlaştıran çok önemli bir gelişme.

TÜRKİYE’NİN KREDİ NOTU

Kredi derecelendirme kuruluşlarının burada notları var. Her biri 2 defa notumuzu artırmış oldu, bu da Türkiye’yi diğer ülkelerden ayrıştıran bir gelişme. Yeterli mi geldiğimiz yer? Elbette değil, ama önemli bir mesafe alındığını söyleyebiliriz. Önümüzdeki dönemlerde inşallah daha da iyi noktalara ulaşmayı bekliyoruz.

TÜRKİYE’NİN RİSK PRİMİ

İşte bütün bunların sonucunda, yani düşen bütçe açıkları, düşen cari açık, artan rezervler, KKM gibi hususlardaki ilerlemeler, TL mevduatın payının artması, bütün bunlar risk göstergelerini aşağıya düşürmüş durumda, bu da CDS dediğimiz oranlara yansıyor. Geçen yıl bir dönem çok yüksek seviyelerde, 700’nü üstündeymiş, şu anda bazen 250’nin altını bile görüyor, işte 263 bizim en son aldığımız rakam, bunun da altına geldiği oldu. 250’ler civarında diyelim son dönemlerde bir CDS var.

Bu niçin önemli? Dışarıdan borçlandığınız zaman bu risk primini üstüne koyarak size faiz veriyorlar. Dolayısıyla CDS’in düşmesi aynı zamanda Türkiye’nin dış dünyadan daha düşük maliyetle borçlanması demek, kamunun da, özel sektörün de dış dünyadan daha düşük maliyetle borçlanması demek. Bazı hesaplar yapılıyor burada, ama ona girmemeyim. Düşüşün bize getirdiği gerçekten milyarlarca dolarlık daha düşük faiz yükü söz konusu dış dünyayla bağlantılı olarak, bunu sağlamış durumdayız. Bu yeterli mi? Bunu da daha düşük seviyelere getirmemiz lazım tabi, daha da düşmesi lazım, inşallah önümüzdeki süreçte bunu da göreceğiz.

KÜRESEL HASILA-ALDIĞIMIZ PAY

Niye küresel hasıla? Değerli arkadaşlar, bizim ihracatımız sadece kurla vesaire izah edilebilecek bir şey değil. Geçmişte DPT’de de bazı çalışmalar yapılmıştı, ben onlardan da hatırlıyorum, ihracatımızın asıl belirleyicisi bizim dış talep, dış dünya şartları. Dışarıda talep olduğu sürece özellikle Avrupa’da ve MENA değimiz Kuzey Afrika, Ortadoğu ülkelerinde talep yükselince bizim ihracatımız da artıyor, ama bu talep yükselmezse kur ne olursa olsun ihracatımız artmıyor.

Bakın bunun güzel bir örneği aslında geçen yıl yaşadığımız, yani kurda TL oldukça önemli oranda değer kazandığı halde ihracatımız makro olarak bakarsanız, tek tek şurada arttı, burada azaldı diyebilirsiniz, makro olarak bakarsanız ihracatımız arttı, TL’mizin ciddi değer kazandığı bir yıl, ihracatımız arttı, turizm gelirlerimiz yükseldi, cari açığımız düştü. Dolayısıyla sadece kurla bunları izah etmek mümkün değil. Dış dünyanın talebi çok çok önemli, iç talep şartlarınız ve dış dünyanın talep şartları çok önemli. Önümüzdeki süreçte bu anlamda nispi olarak daha olumlu bir perspektifimiz var. Niye? Avrupa Birliği bakın geçen yıl 2024’te 0,8 büyümüş, bu yıl 1,2 büyümesini bekliyoruz, gelişmekte olan ülkeler 4,2 civarında. Ticaret hacminde de 3,1’den 3,4’e çıkması bekleniyor büyüme hızının. Ha çok ideal bir durum mu? Yine değil, ama en azından geçen yıla göre bu yıl biraz daha iyi bir görüntüye sahibiz. MENA dediğimiz Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da da aynı şekilde nispeten daha olumlu bir perspektif var.

Bunu şuradan ölçüyoruz, bu tablo önemli: Bizim ihracat ortaklarımızın büyüme hızını gösteriyor. Türkiye’nin ihraç pazarlarında ortalama olarak ne kadar büyüme bekliyoruz? 2023’te 1,5 olmuş, 2024’te 2 olmuş bu, çok daha yüksek değil, dünyanın altında. İşte bu Avrupa ve MENA ağırlıklı bir şey. 2025’te 2,4 büyüme bekliyoruz ticaret ortaklarımız, bu nispeten olumlu, ideal bir durum değil elbette, geçen yıla göre bu yıl daha yüksek bir büyüme bekliyoruz ticaret ortaklarımızdan, bu da bizim ihracatımıza, turizm gelirlerimize, birçok kalemimize yansıyacak bir durum.

Dünyada yine diğer bir beklentimiz, başlamış olan bir süreç, pandemiden sonra tüm dünyada biliyorsunuz enflasyon arttı, enflasyonla mücadele için sıkı para politikaları izlendi, bu da dünya talebini daralttı. Şimdi ise tam tersine artık belli bir yere geldik diyor ülkeler, enflasyon tam ideal bir seviyede olmasa da artık daha gevşetici diyelim para politikalarına doğru gidiyoruz, işte ABD Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası, bu da yine bizim için olumlu. İki açıdan olumu.

Bir, dünya talebi artacak demek, yani buradaki faiz oranları düştükçe küresel talep yükselecek demek, bu da bizim için iyi ihracatı hedefleyen bir ülke olarak.

İkincisi, finans maliyetleri düşecek demek, bu da yine dış dünyadan borçlanan bir ülke olarak hem reel sektörüyle, hem kamusuyla dış finansman maliyetlerimizin düşmesi anlamında da yine Türkiye için olumlu bir perspektif.

Bir diğer olumlu perspektif 2025 için, ılımlı küresel emtia fiyatları. Türkiye malum enerjiye, belli emtia ithalatına bağımlı bir ülke. Dünyada bu pandemiyle birlikte görüyorsunuz grafikte çılgınca bir artış oldu doğal gaz fiyatlarında, petrolde, enerjide, başka emtialarda, şimdi bunların giderek normalleştiğini görüyorsunuz 2024’te, 2025’te de bu eğilimin devam edeceğini öngörüyoruz. Dolayısıyla bu 3 faktör bizim lehimize, yani yüzde 4 büyüme diyoruz ya 2025’te, bunu sağlayacaksınız dediğinizde dış talep boyutu itibarıyla 3 nokta bizim için kıymetli.

Birincisi, ticari ortaklarımızda daha yüksek büyük bir büyüme bekliyoruz. İkincisi, dünyadaki küresel finansal ortamın daha destekleyici olmasını bekliyoruz faiz döngüsüyle birlikte ABD ve Avrupa Merkez Bankalarının politikalarını. Üçüncüsü de, emtia fiyatlarında daha olumlu bir seyir bekliyoruz. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde yüzde 4’lük bir büyüme bu sene rahatlıkla sağlayabileceğimize inanıyoruz. Bir taraftan makro düzeyde istikrarı sağlamaya çalışıyoruz, ama bir taraftan da iki hususu çok gözetiyoruz. Birincisi, reel sektörü yine dinamik tutmak, ayakta tutmak, işte yatırımı, ihracatı, üretimi, istihdamı desteklemek. Bunu da olabildiğince selektif finans mekanizmalarıyla gerçekleştirmeye gayret ediyoruz. Genel makro politikamızı bozmadan, ama bu sektörlere, bu kesimlere de daha kolaylaştırıcı finansman imkanları sağlayarak selektif finans imkanlarıyla reel sektörü gözetiyoruz. İkincisi de, tabi sosyal kesimler. Sosyal kesimleri de gerek bütçe harcamalarımızla, gerek diğer politikalarımızla gözeten bir yaklaşım sergiliyoruz. Programımızın ana çerçevesini de tabi bozmadan bu iki alanda imkanımız neyse sonuna kadar zorlayarak bunu gerçekleştirme gayreti içindeyiz.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ-SORU CEVAP BÖLÜMÜ

ASGARİ ÜCRET-MEMUR VE MEMUR EMEKLİSİ MAAŞLARI

Asgari ücretle ilgili şunları söyleyebilirim: Öncelikle bizim toplam istihdamımız sunumda da aktardım Ekim ayı itibariyle 32 milyon 970’ti. Bazen asgari ücretli çalışan sayısına ilişkin oranlar da tartışılıyor, bizim elimizde kayıtlı olan SGK’lı çalışanlar var, orada kayıtlı çalışanların yüzde 42’si asgari ücretli görünüyor o da 6.7 milyon kişi yapıyor. Yani şu anda kayıtlı asgari ücretli 6.7 milyon, toplam istihdamımız ise 32 milyon 970 bin. Toplam istihdam içinde Devlette çalışan var, SGK’lı ve SGK dışı çalışanlar var vs. tabii hepsini topladığınızda 32 milyon 970 bin kişiye ulaşıyorsunuz. Burada tabii kayıtlı çalışanlarda da şöyle bir durum var onu da izah etmemiz lazım: Kayıt dışılık dediğimiz şey ikiye ayrılıyor. Bir, tamamen kayıt dışı çalışma meselesi var, bir de eksik kayıtlılık dediğimiz şey var, yani kayıtlı aslında ama bir kısmı kayıtlı, bir kısmı kayıtsız diyelim. Dünyada da bu durum böyle, bizde de böyle.

Asgari ücret meselesinde biraz bu sorunun da olduğunu biliyorum, yani asgari ücretli 6.7 milyon gözüküyor, ama muhtemelen bundan daha düşük gerçek anlamda, çünkü asgari ücret üzerinden prim ödeniyor malum, işte birtakım yükümlülükler getiriyor. O yüzden asgari ücretle gösterip, başka şekillerde ücret veren işletmeler olduğunu da biliyoruz, buna da eksik kayıtlılık diyoruz. Biz tabii kayıt dışılıkla da, eksik kayıtlılıkla da mücadele ediyoruz. Ama bu faktörleri dikkate almadan yapılacak bir yorumun çok da gerçekçi olmayacağını bilmemiz lazım.

Asgari ücretle ilgili söyleyeceğim ikinci husus şu: Altını hep çiziyoruz bu bir taban ücret, bunun üstü bir limit söz konusu değil veya ideal ücret veya olması gereken ücret şeklinde bir hadise değil. Bundan aşağı olmaz dediğimiz bir ücret dolayısıyla, birçok metropolde, belli sektörlerde, belli büyüklerdeki firmalarda zaten fiili ücretlerin daha yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Burada asıl problem asgari ücrette daha az gelişmiş bölgeler, küçük ölçekli işletmeler ve emek yoğun sektörler. Bunlar asıl bunun baskısını daha fazla hissediyorlar. Ama biz her zaman söylüyoruz, burada verimlilik çok önemli. Verimlilik arttıkça ülkenin toplam faktör verimliliği, işletmelerin de işletme bazında verimliliği arttıkça aslında daha yüksek ücretin de zemini oluşmuş oluyor. Dolayısıyla, önemli olan bu verimliliği artırmak, daha sağlam bir zeminde, kalıcı bir zeminde bu gelişmeleri sağlamak. Biz bütün imkanlarımızla bu yönde gayret ettik.

Bakın bazı rakamlar söyleyeyim, 2023 yılında enflasyon oranı yüzde 64,8, asgari ücrete yaptığımız artış yüzde 107.3, yani bugün yaptığımız artışlar geçmişteki bu yüksek oranların üzerine yaptığımız artışlar bunu da dikkate almamızda fayda var. 2024 yılında bugün belli oldu yüzde yıllık enflasyon 44,4. Asgari ücret 49,1 arttırılmış, yani son 2 yılda yapılan artışlar oldukça önemli artışlar. O yıldaki enflasyonun üstünde artışlar. Bu yıl da yine yaptığımız artışın bu yıl gerçekleşecek enflasyonun üstünde kalacağını bekliyoruz.

2003-2024 döneminde yıllık ortalama büyümemiz 5,4 olmuş, az önce sunumumda size gösterdim. Asgari ücrette ki reel artışın yıllık büyümesi 5.6 olmuş, yani bu uzun dönemli baktığınızda da biz asgari ücreti büyümemizin üstünde artırmışız. Son dönemde önemli bir gelişme var 2022 yılında emeğin milli gelirden, katma değerden aldığı payı gayri safi katma değerden aldığı pay oldukça düşük seviyeye gelmişti 2022’de. Pandeminin de etkisiyle, başka faktörlerin de etkisiyle hakikaten çok düşük bir düzeydi. Nitekim TÜİK 2022 gelir dağılımı istatistiklerini yayınladığında bunu gördük. Gelir dağılımında ciddi bir olumsuz etkilenme olduğunu gördük 2022’de. Geçtiğimiz günlerde TÜİK 2023 gelir bazlı rakamları açıkladı, burada nispi olarak bir düzelme olduğunu görüyoruz gelir dağılımında. Ben ,2024 verilerinde de (2025’te çıkacak o rakam), yine bu iyileşme eğiliminin devam edeceğini düşünüyorum.

Bunun da öncü göstergesi emeğe, iş gücüne ödemelerin gayri safi katma değer içindeki payı bunu biliyoruz. 2024 yılı üçüncü çeyreğinde, serinin açıklandığı 1998’den beri en yüksek değer olan 37,6’ya ulaşmış durumdayız. Yani iş gücü ödemelerinin gayri safi katma değerdeki payı itibariyle 2024’ün üçüncü çeyreği tarihi yüksek seviyeyi görmüş durumdayız ve son bir yılda burada 6,1 puan bir artış var. Bu da bize önümüzdeki dönem gelir dağılımı açısından daha olumlu bir tablonun oluşacağını gösteriyor.

Net asgari ücretin yine dolar karşılığı çok tartışılıyor biliyorsunuz. Asgari ücret 2002’de 114 dolar, 2024 yılında ise 519 dolar idi, 2025’teki son güncel artışla 627 doların üzerine çıkmış durumda. Bu net maaşlarda birde işverene maliyeti açısından bakarsanız bu tabii çok daha yüksek rakamlarda. Şu anki asgari ücret seviyemiz Rusya, Romanya, Bulgaristan Meksika, Brezilya’nın, Güney Afrika’nın, Endonezya’nın, Çin, Mısır ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin üzerinde bir rakam, bunu da ifade etmek isterim: Enflasyonda ciddi bir sapma olursa yeniden elbette bunları değerlendiririz dedi, biz ciddi bir sapma olmayacağına inanıyoruz, politikalarımızı o çerçevede sürdürüyoruz. Önemli olan çünkü şudur buna yürekten inanıyoruz: Bugün yüksek bir maaş verirsiniz, yarın enflasyon bundan daha yüksek çıkarsa verdiğiniz maaşın hiçbir anlamı kalmaz. Önemli olan enflasyonu dizginleyip, düşürüp, somut, reel satın alma gücünde artış sağlamak. Bizim amacımız satın alma gücünde kalıcı artış sağlamak, amacımız bu. Dolayısıyla, bunu sağlamak için her türlü gayreti sarf edeceğiz. Bu süreçte istihdamı da desteklemeye devam edeceğiz. Asgari ücret kararıyla birlikte biliyorsunuz 700 lira olan asgari ücret desteğini de 1000 liraya çıkardık, o da önemli bir katkı. Kamuda, özellikle emek yoğun işletmelerimize, emek yoğun işletmelerimizle ilgili hem imalatçı, hem ihracatçı işletmelerimizle ilgili EKK’da da geniş değerlendirmeler yaptık, Sanayi Bakanlığımızın özellikle bu konuda çalışmaları oldu, diğer Strateji Bütçe Başkanlığımızın çalışmaları oldu, bu kapsamda da yine bir inisiyatif var … o da istihdamını koruyan emek yoğun sektörlerde faaliyet gösteren işletmelere çalışan başına 2 bin 500 liraya kadar istihdam katkısı. Bu özellikle tekstil, konfeksiyon, deri, mobilya gibi emek yoğun sektörleri ilgilendiren bir karar, Ocak ayı içinde bir düzenleme…

Ama buradaki amacımız şu: Biz işletmelerimizin istihdamını korumak istiyoruz, programın asıl amacı bu, istihdamını korumuş, belli bir referans döneme göre azaltmamış olan KOBİ’lerimiz, işletmelerimiz bundan istifade edecekler, Cumhurbaşkanımız bunun ana başlığını açıkladı zaten, detaylarını tartışacağız. Ama düşündüğümüz şu: KOSGEB kanalıyla işletmelere bu desteğin ulaştırılması şeklinde, ama bürokrasi oluşturmadan çok hızlı, seri bir şekilde bu tespitleri yapıp işletmelerimize bu 2 bin 500’e kadar olan desteği sağlamak istiyoruz. Ama her sektörde değil, tekrar ediyorum, emek yoğun sektörlerde ve KOBİ’lerimizi hedefleyen bir anlayış içinde bu desteğimizi de sağlayacağız. Çünkü bizim amacımız insanların işini korumak, az önce vurgulamaya çalıştım, işletmelerin ayakta kalması, devam etmesi, istihdam sağlaması ekonomik olarak da, sosyal olarak da bizim için çok çok önemli. Dolayısıyla insanlarımızın iş gücü piyasalarında kalması için yeni bir programı da başlatıyoruz.

Emeklilerle ilgili söyledikleriniz, asgari ücret oranıyla emekliye artış oranını mukayese doğru olmaz, çünkü birisi bir yıllık bir süreçle ilgili, perspektifle ilgili bir artış, diğeri 6 aylık, yani emekli ve memur artışı biliyorsunuz 6 aylık yapılıyor, Temmuz’da tekrar bu artışlar yenilenecek. Burada da kural belli, biliyorsunuz burada gerçekleşen enflasyon ve toplu sözleşme var. SSK ve BAĞKUR emekli aylıkları 6 aylık enflasyona göre artması, onun hesaplarını siz zaten yaptınız, oranlar belli.

BUNLARIN ARTTIRILMASI SÖZ KONUSU OLABİLİR Mİ?..

Yani burada kural bazlı bir şey var biliyorsunuz zaten, burada asıl kural bazlı olmayan en düşük emekli aylığı. En düşük emekli aylığı, geçmişte böyle bir şey yoktu bizim sistemimizde, gün sayısından, primin düşüklüğünden dolayı çok düşük alan emeklilerimiz olduğu için bu düzenlemeyi 2019’da yaptık.

Pandemiden önce düzenleme yaptık, pandemide de artırdık bunu, 2019’da bir düzenleme yapıldı, ve ilk defa orada en düşük emekli aylığı diye bir tarif getirildi, ondan önce öyle bir şey yoktu, yani ne kadar prim ödediyseniz düşükse çok düşük alma durumu da vardı, en azından asgari bir şey verelim dendi. Bunun yanı sıra ikramiye konusu getirildi biliyorsunuz. Bugün geldiğimiz noktada 12 bin 500 liraya çıkmış durumda kök ücretleri daha düşük olan oldukça önemli sayıda emeklimiz bundan istifade ediyor, kök ücretinden daha yüksek bir emekli ücreti almış oluyor, yani primiyle bağlantılı kök ücretinden daha yüksek bir emekli maaşı almış oluyor. Bunu kanunla ancak değiştirebiliyorsunuz, bu normal sistemden gelen bir şey olmadığı için, kanunla gelen bir yapı olduğu için ancak kanunla düzenlenerek yine sağlanabilir. Bu konuda bir çalışma yapacağız, yani burada diğer ücretler artarken asgariyi olduğu gibi tutmanın doğru olmadığını düşünüyoruz, bir çalışma yapacağız ve bir kanuni düzenleme muhtemelen gündeme gelecek. Tabi hükümetimiz bunu nihai karara Cumhurbaşkanımız tamamladıktan sonra grubumuzla kanun çalışmasını gündeme taşıyacağız. Ocak ayı içinde bu gerçekleşecektir diye düşünüyorum.

EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞININ EKK TOPLANTISI İLE BELİRLENMESİ SORUSU ÜZERİNE…

EKK dediğimiz şu: Az önce anlatırken biraz izah etmeye çalıştım, bir bizim … daha formal diyelim EKK toplantılarımız var. Bir de konu bazlı ilgili bakanlarımızla bir araya gelip yine EKK bakanlarıyla yaptığımız çalışmalar var. Bu konuda geniş anlamıyla EKK toplantısı gerekmiyor, esas burada tartışacağımız Çalışma Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığımız gibi doğrudan ilgili bakanlıklarımız. Onlarla elbette bir araya gelip bu konuları detaylı değerlendirip sonra Hükümetimize, Sayın Cumhurbaşkanımıza bu konular arz edilir diye ifade etmek isterim.

FİYATLAMA DAVRANIŞLARI (PİYASA AKTÖRLERİ İLE REEL KESİM VE VATANDAŞLAR ARASINDAKİ FARKIN SEBEBİ)

Fiyatlama davranışları tabii giderek daha bir düzeliyor diye düşünüyoruz. Burada tabii beklentiler çok önemli, bazı arkadaşlarımız da sordular. Şimdi baktığınızda Merkez Bankamız da aktörleri ve ekonominin farklı kesimlerinden temsilcilerle ile birtakım anketler yapıyor, finans piyasasını bilen aktörler oldukça yaklaşmış durumda bizim hedeflerimize. Beklentileriyle bizim hedeflerimiz bayağı yaklaşmış durumda. Onlar biraz daha bu oranın gidişatını yakından takip ediyorlar.

Reel sektör ve vatandaşlarımızın beklentilerinde daha yukarıdayız. Örneğin geçen ay enflasyon yüzde 47 iken mevcut gerçekleşen enflasyonumuz 1 yıl sonrası ne olacak diyorsunuz, reel sektör 40-50 olacak diyor. Dolayısıyla ama geldiği yere bakarsanız bu çok daha yüksekti, buralara geldi. Beklentilerde bir iyileşme oldu, ama hala gerçekçi bir noktaya geldiğimizi düşünmüyoruz. Özellikle bu son enflasyondaki gelişmelerle birlikte reel sektör beklentilerinde de daha fazla bir iyileşme bekliyoruz önümüzdeki dönemde. Biraz şöyle bir durum var arkadaşlar: Dünyada da bu böyle, yani sadece bize özgür bir şey değil. İstatistik kurumlarının ölçtüğü enflasyonla işletmelerin, vatandaşların hissettiği veya algıladığı enflasyon arasında bir fark var. Bu bütün dünyada böyle, Avrupa’da gidip ölçtüğünüzde orada bu fark var, başka ülkelerde de var. Biraz seçici algılama var, yani sizin için önemli olan birkaç kalemdeki algınızı oluşturabiliyor, oysa istatistik kurumları yüzlerce kalemi alıp ortalamasını hesaplıyorlar. Yine vatandaşımız geçmişten gelen hafızayı daha fazla taşıyor diyelim gelişmelerden ziyade, o aylık olumlu bir şeyden ziyade geçmiş tecrübeyi bugüne taşıyabiliyor. Çeşitli sebeplerle bu fark bütün ülkelerde var doğrusu. Bu Avrupa’da da böyle, dünyada da böyle. Dolayısıyla bu normal bir durum, ama bunun eğilimine bakmak lazım. Nereye doğru gidiyor? Vatandaşımız da reel sektördeki beklentinin altında giderek aşağıya doğru geldiğini görüyoruz. Bu da sevindirici, çünkü sosyal bilimlerde kendini gerçekleştiren kehanet diye bir kavram var, self fulfilling prophecy diyorlar. Herkes bir şeyi beklerse olmayacak şey bile olur, çünkü herkes ona göre davranır. Dolayısıyla bu beklentilerin daha reel bir zemine doğru gelmesi enflasyonla mücadelemize de güç verecektir. Özellikle son dönemlerdeki bu gelişmelerin beklentileri de giderek daha fazla iyileştireceğini öngörüyoruz. Dolayısıyla hem enflasyonun ana eğilimindeki değişim, hem de beklentilerdeki iyileşme 2025 yılı için bize daha güçlü bir dezenflasyon perspektifi sunuyor.

ENFLASYONDA BAZ ETKİSİ

2025’in baz etkisi soruldu. Geçen yıl yani 2024’ün Ocak-Şubat aylarında nispi olarak yüksekti enflasyon dolayısıyla baz etkisinin bu sene olumlu olacağını bu anlamda Ocak özellikle baz etkisinin olumlu olacağını düşünüyorum. Ocak’ta genelde diğer aylara göre nispeten daha yüksek olur aylık enflasyon, çünkü birçok fiyat, ücret Ocak’ta güncellendiği için Ocak ayı biraz daha normal ortalamanın üstünde gelir. Ama geçen senenin ocak ayıyla mukayese ettiğimiz zaman bu sene çok daha düşük olacağını tahmin ediyoruz. Dolayısıyla, geçen senenin Ocak’ı biraz daha beklentinin üstünde çıkmıştı onun baz etkisi olumlu olacaktır diye düşünüyorum. Geçen yıl Ocak mesela yüzde 6,7 olmuş, Şubat 4,5 olmuş dolayısıyla, bu ilk aylarda bize olumlu olarak yansıyacaktır. Fakat hep şunu söylüyorum: Bazen medyadan arkadaşlarımız da söylüyorlar, baz etkisi de şu oldu, bu oldu diyorlar. Program yoksa baz etkisi de olmaz değerli arkadaşlar, esas etki program etkisidir. Çünkü program olmazsa siz bu oranı düşürmezseniz bu 6,7’nin altında bir oran çıkmazsa baz etkisi de oluşmaz zaten. Dolayısıyla, esas olan program etkisidir, ama baz etkisinin de faydalı olduğu aylar veya olumsuz etkilediği aylarda elbette olabilir. Esas olan program etkisidir, program etkisi de olumlu yöndedir.

YÖNETİLEN-YÖNLENDİRİLEN FİYATLAR

Akaryakıt en önemli kalem burada, şimdi 10 tane kalem, 9’unu, yani çoğunda yapmadınız derseniz, ama bir de ağırlık dediğimiz bir şey var, hani en ağırlıklı şey akaryakıt orada, enflasyon hesaplarında da, tüketim olarak da bütün diğer alanları da etkileyen malum bir alan, dolayısıyla burada bir fedakarlık yapmış durumda Maliyemiz.

Burada iki boyut var.

Bir, gelir ihtiyacı var Maliyemizin. Bütçe açığını düşürmediğimiz sürece gidip borçlanmak durumunda kalıyorsunuz, kamunun gelirlerini korumak önemli bir hedef. Diğer taraftan da dediğiniz husus da önemli, dezenflasyon sürecine mali destek verme hedefi var. İşte bu ikisi arasında bir denge gözetiyoruz, yaptığımız o. Hem kamunun belli oranda bir gelir sağlaması, hem de dezenflasyon sürecine de elimizdeki imkanlar çerçevesinde destek olmak.

Deprem harcamaları azaldıkça bu mali alan daha fazla açılacaktır diye inanıyorum ben, şu anda mali sistemimiz üzerinde demin rakamlarını da söyledim depremin ciddi bir yükü var, bu da mali alanımızı daraltılıyor. Bu mali alan açıldıkça bunu reel sektör için, sosyal harcamalar için ve enflasyonla mücadeleyi desteklemek için kullanma imkanımız da artacaktır. Dolayısıyla bu mali alan meselesi, şu günkü şartlarda yapabileceğimizin maksimumunu yapmaya gayret ediyoruz. Özellikle akaryakıtı kritik gördüğümüz için, tüm sektörleri etkileyen, enflasyon içinde payı yüksek olan bir kalem olarak gördüğümüz için bu tercihimizi orada kullanmış olduk ve bu da bence doğru bir yaklaşım, yani enflasyonla mücadele açısından da doğru bir yaklaşım diye düşünüyorum.

Diğer birçok kalem, herkesin her zaman yaptığı işler değil, işte bir defa diyelim işiniz düşüyor, bir defalık bir ücret ödüyorsunuz pasaportunuzu yenilerken vesaire. Onlar hani böyle enflasyonla ilgili çok etkisi olan veya toplam tüketim içinde çok büyük paya sahip olan kalemler değil esasında, ama akaryakıt her gün insanımızın bir şekilde doğrudan veya dolaylı olarak muhatap olduğu bir alan, dolayısıyla tercihimizi orada kullanmış olduk, elimizdeki imkanı orada kullanmış olduk.

MERKEZ BANKASININ FAİZ İNDİRİM KARARININ DEVAMI GELECEK Mİ?

Merkez Bankası’nın faizlerle ilgili faiz indirimi oldu malum, Merkez Bankamız bir faiz indirimi yaptı. Burada Merkez Bankamız kendi kanuni çerçevesi içinde kararlarını veriyor ve bunları da toplumla paylaşıyor, izah ediyor. İki şeyin altını çiziyor yaptığı açıklamalarda, enflasyonun ana eğilimine bakıyorum diyor ve beklentilere bakıyorum diyor. Her ikisinde de bir iyileşme süreci olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bugün çıkan enflasyon oranı da yine enflasyonun ana eğiliminde özellikle hizmetlerde hep sizinle onu paylaştık biliyorsunuz, en katı olan alan hizmetler, özellikle hizmetlerde de son çeyrekte ciddi bir kırılma olduğunu görüyoruz, enflasyonun aşağıya doğru geldiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu enflasyonun ana eğiliminde aşağıya doğru bir eğilim, gidişat oluşmuş durumda. Bu da tabii Merkez Bankamızın politikasını etkileyecektir, başka türlü düşünmek de mümkün değil. Ama faiz politikası dışında da enstrümanları var Merkez Bankamızın. Bir taraftan da makro ihtiyati tedbirler dediğimiz başka tedbirler de alması mümkün. Sıkı tutuşunu ana çerçevede sürdürecektir tek hanede enflasyona düşünceye kadar, ama enflasyondaki bu ana eğilimlere göre de tabii ki kararlarını kendi yetkili kurullarında alacaktır. Ama genel çerçeve bu, enflasyonun ana eğilimi düşüyor, beklentiler iyileşiyor.

KUR POLİTİKASI DEĞİŞECEK Mİ?

Bizim kur politikamız şu: Bu 2000’li yılların başlarından beri gelen bir politikamız, yani yeni bir şey değil. Serbest kur politikası. Yani Merkez Bankası spekülatif bir hadise görmediği sürece kurun düzeyini belirleyici müdahale yapmıyor bizim sistemimizde, ama bir spekülatif hadise görürse kanunu gereği, kanunda da bu yazıyor, spekülatif hadise gördüğü zaman ona müdahale etme görevi Merkez Bankası’nın. Ama onun ötesinde kuru esas olarak piyasa belirler diyoruz, piyasadaki dövizin arzı ve talebi belirler. Dolayısıyla en sağlıklı olan da bu diyoruz. Çünkü hatırlarsanız 2001 krizini Türkiye sabit kur rejiminden dolayı yaşadı. Sabit kur rejimlerinde tabiri caizse bu fay hatları gibi birikip birikip birikip etkiler bir anda patlıyor ve ekonomiye büyük zarar veriyor. Serbest kur rejiminde ise kur her gün ufak ufak kendini ayarlayarak yukarı yönde, aşağı yönde, piyasanın şartları neyse o etkileri zamana yaymış oluyor. Dolayısıyla ani risklerle karşı karşıya kalmıyorsunuz, serbest kur avantajı bu. Dolayısıyla bu rejimimizi değiştirme gibi bir niyetimiz yok, aynen devam ediyor. Dalgalı kur rejimi de deniyor buna, serbest kur da deniyor… Ama yine tekrar edeyim, bu spekülatif hadiselere müdahale edilmeyecek anlamına da gelmiyor. Bu konuda Merkez Bankamızın kanunu açık, kanununda da bu yazıyor, spekülatif bir hadiseler olduğu zaman Merkez Bankamız müdahalesini yapıyor. Onun dışında piyasanın arzı, talebi, döviz kurunu esas belirleyici olan odur diyoruz. Dolayısıyla biz Orta Vadeli Programda planlarımızda, programlarımızda kur hedefi koymuyoruz ortaya. Sadece çalışma kuramı gereği yani yapmanız lazım, başka hesabi bir varsayım yapıyoruz, o hesabi varsayım üzerinden birtakım değerler koyuyoruz ortaya. Bunu bir hedef olarak lütfen algılamayın, hiçbir şekilde bir kur hedefimiz söz konusu değil, bunu piyasaya bırakıyoruz, ama spekülatif hadiselere de elbette o spekülatif hadiseler söz konusu olduğunda, manipülatif hadiseler söz konusu olduğunda olayın rengi elbette değişiyor.

MERKEZ BANKASI FAİZİ BANKACILIK SİSTEMİNE NASIL YANSIYACAK?

Geçen yılın sonunda mevduat faizlerine fazla yansımadı, çünkü bankalar malum yılsonunda pazar paylarını daha yüksek tutmak istiyorlar, dolayısıyla mevduat faizlerini fazla düşürmediler, aralarında çok küçük farklar olan bankalar var, bir şekilde mevduatta daha önde görünme çabası içinde mevduat faizlerini yılsonunda biraz daha yüksek tuttular, ama 2025’le birlikte artık o rakamlar geçtiği için şimdi daha fazla yansımasını bekleyebiliriz artık. Merkez Bankası’nın politika faizi bankaların mevduat faiz oranlarına daha fazla yansıyacaktır diye düşünüyorum.

Bizim tüketici kredilerini cazip hale getirme gibi bir yaklaşımımız yok, ama üreticilerin, reel sektörün, istihdam üretenlerin, bütün bu farklı kesimleri destekleyen programlarımız var, malum çiftçilere dönük sübvansiyonlarımız var, esnafa dönük sübvansiyonlu kredilerimiz var. Yine yüzde 2 kredi genişleme limiti yatırım için, ihracatçılar için geçerli değil. Dolayısıyla bütün bunlarla birlikte kredileri daha çok üretime, arza, üretimin genişlemesine, istihdama, ihracata destek olacak bir anlayışla kurguluyoruz, zaten büyüme stratejimizin de bir parçası bu, az önce bahsetmiştim, daha tüketim odaklı değil üretim odakla bir büyüme perspektifi.

KKM NE ZAMAN BİTER

2025 yılı içinde herhalde artık bunu fazla konuşmamaya başlarız, tam tarih vermem mümkün değil ama, aşama-aşama zaten bunun cazibesi kalkıyor. Kamuya bir yük getirmediği sürece, kamuya bir harcama yükümlülüğü getirmediği sürece bir finansal enstrüman olarak finans kurumları kullanmak istiyorlarsa da kullansınlar, ben şahsen bunda bir problem görmüyorum, ama önemli olan kamuya bir yükümlülük getirmemesi. O yönde de zaten önemli adımlar atmış durumdayız. Bence bugün geldiğimiz noktada artık KMM büyük oranda etkisi azalmış durumda.

KKM dışında yeni finansal enstrümanlar olabilir mi? Elbette, bu bizim KKM’den bağımsız genel politikamız. Finansal enstrümanları çeşitlendirmemiz, tasarruf oranını artırmamız gerekiyor. En büyük kalkınma perspektifiyle yine bakacak olursak, bir ülkenin en önemli iki konusu vardır; bir, tasarruf oranını artırmak, iki, tasarrufları üretken alanlara kanalize etmek, basitleştirerek söylüyorum. Tasarruf oranlarını artırmak için de finansal enstrümanları elbette çeşitlendirmelisiniz, işte bireysel emeklilik sisteminden sermaye piyasalarına, sadece bankacılık sistemi değil, niçin daha fazla insan sermaye piyasalarından istifade etmesin veya sigortacılık sistemimiz niçin daha fazla gelişmesin, bireysel emeklilik niye daha güçlü hale gelmesin? Dolayısıyla tamamlayıcı emeklilik dediniz, yeni enstrümanlar niye olmasın? Bunlar olsun ki toplam tasarruf oranımız yükselsin. Tasarruf oranımız yükseldiği zaman cari açığımız zaten haliyle düşüyor, çünkü yatırımlarınızı ya kendi tasarruflarınızla finanse ederseniz veya dış dünyanın tasarruflarıyla. Tasarruf oranınız yükselip kendi yatırımlarınızı finanse eder hale geldiğinizde cari açık probleminiz de kalmaz. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte de finansal enstrümanları artırmak, bankacılık veya bankacılık dışı sermaye piyasaları, başka alanlarda tasarruf oranlarını yükselten, hem bireyler için getirisi olan, hem de makro düzeyde de toplam tasarruf oranımızı artıran enstrümanları geliştirmeye, desteklemeye devam edeceğiz.

TASARRUF TEDBİRLERİ

Tasarruf tedbirleri tabi ki orta vadeli bir şey, 1 yıllık değil, zaten ilan ederken de öyle dedik. Bu bir kültür aslında, sürekli olması gereken bir şey. Belki belli dönemsel şeylerle ifade ediyoruz ama, esasında sürekli gösterilmesi gereken bir çaba, bir kültür aynı zamanda, dolayısıyla bu tasarruf tedbirleri, tasarrufa dönük anlayışımızı kamuda devam ettireceğiz.

VERGİ REFORMU

Vergilerle ilgili büyük oranda zaten çalışmalar yapıldı, asgari Kurumlar Vergisi gibi, diğer birtakım oranlar gibi, yani eskisi kadar geniş bir şey beklememek gerekir. Vergilerde zaten büyük oranda çalışmalar yapıldı.

GENİŞ-DAR TANIMLI İŞSİZLİK MUKAYESESİ

Bizim muhalefet bizdeki geniş tanımlı işsizliği alıp Avrupa’daki dar tanımlı işsizlikle mukayese ediyor, bu doğru değil. Geniş tanımlıysa başka ülkelerin geniş tanımlısıyla mukayese etmeniz lazım? Yani bizim geniş tanımlı işsizliğimizi alıp Avrupa’nın dar tanımlı işsizliğiyle mukayese elmayla armudu mukayese etmek gibi oluyor. Eurostat hesaplıyor bildiğim kadarıyla geniş tanımlı işsizliği, elbette önemli bir sorun, ama bütün ülkelerde de yine dar tanımlı ve geniş tanımlı hesaplar var, hemen hemen bütün ülkelerde de geniş tanımlı tabi ki tanım gereği dar tanımlıdan daha yüksek. Bunu aşağıya çekmek elbette doğru politika, ama dar tanımlı da sonuçta uluslararası bir tanım, yani bizim yaptığımız bir tanım değil, dünyayla mukayeseli bir tanım, Eurostat’ın, Birleşmiş Milletler’in, neyse uluslararası kuruluşların yaptığı tanım neyse TÜİK ona göre hesaplıyor, kendi kafasından hani ben bir tanım yapayım da böyle hesaplayayım demiyor. Uluslararası tanım neyse ona göre bir hesap yapıyor.

TÜİK TARTIŞMALARI

TÜİK yıllarca bana bağlı bir kurum olarak çalıştı ben Kalkınma Bakanıyken, o dönemden de rahatlıkla söyleyebilirim, uluslararası tanımlara göre çalışan bir kuruluşumuzdur, Eurostat’a ve Birleşmiş Milletler’in tanımlarına göre çalışan bir kurumdur. Uygulamada bir eksik, noktasal bir yanlış görürseniz o ayrı bir şey, ama dünyada işini de en iyi yapan kurumlardan bir tanesidir. Ben şunu da hatırlıyorum: Bazı uluslararası kuruluşlar bize gelip siz bu tecrübenizi işte diğer gelişmekte olan ülkelere gidin aktarın diyen uluslararası kuruluşlar oldu. Dolayısıyla kendi kuruluşlarımıza da çok haksızlık yapmayalım. Gerçekten önemli bir birikime sahip olan bir kuruluşumuz. Buradaki mesele şu: Hangi tanımla yapıyorsanız uluslararası mukayeseyi de o çerçevede yapmanız lazım ki gerçekçi olsun. Geniş tanımlı işsizliği nasıl azaltırız, kadınları işgücü piyasasına nasıl daha fazla dahil ederiz?

YAPISAL REFORMLAR

Enflasyonun bir talep tarafı var, bir de arz tarafı var. Tabii ki doğru. Bir taraftan talebin çok yüksek olmasının getirdiği enflasyon olabilir, diğer taraftan arzın az olmasının getirdiği enflasyon olabilir. İki tarafa da bakmak gerekiyor. Biz de böyle bakıyoruz. Burada da önceliklendirdiğimiz alanlar var. Yine Orta Vadeli Programımızda, bütçemizde, yatırım programımızda bu öncelikleri yansıtıyoruz. Kredi politikalarımızda yansıtıyoruz selektif kredilerde. En temel arz unsurlarından biri gıda, biri konut, diğeri enerji. Mesela şu 3 başlığı bir topladığınızda dar gelirli ailelerin harcama kompozisyonunun önemli bir kısmını zaten bu 3 kalem oluşturuyor. Dolayısıyla burada kira, gıda, enerji gibi kalemlerde sağlayacağınız arz yönlü değişimler enflasyonu da, sosyal refahı da çok etkileyen hususlar. Bu bakış açısıyla yine önemli inisiyatifler geliştiriyoruz.

En önemli gördüğümüz başlıklardan biri gıda. Bir gıda komitemiz var. Merkez Bankası’nın da, Tarım Bakanlığı’nın da bulunduğu, Maliye’nin başkanlığında bu komite. Zaman-zaman toplanıp tartışıyor arkadaşlarımız gıda politikalarını. EKK’da gündeme getiriyoruz. Bakış açımız şu: Öncelikle sulama projeleri. Sulama projelerini tasarruf tedbirlerinin dışında tuttuk ve çok ciddi anlamda önceliklendirmiş durumdayız. Yatırım ödeneklerini de arttırmış durumdayız. Yine bu GAP, DAP, DOKAP gibi eylem planlarının ana unsurlarından biri gıda arzını arttırma meselesi, tarımsal üretimi arttırma meselesi. Ama sadece üretimi arttırmak yetmiyor, lojistik de çok önemli, kaybın çok fazla olduğunu biliyoruz gıdada. Örneğin soğuk zinciriniz yoksa, birtakım ulaşım koşulları elverişli değilse kayıplar olabiliyor. Tarladan markete gelene kadar işte yüzde 30’u telef oluyor diyelim ürünün, bu da ürünün fiyatına yansıyor. Dolayısıyla lojistiği de iyileştirici tedbirler yine öngörüyoruz. Burada termal kaynaklarla tarımsal üretimden tutun daha akıllı tarım uygulamalarıyla verimliliği arttırmaya varıncaya kadar çeşitli politikalarla gıda arzını arttırıcı yaklaşımımız var, bu bir.

İkincisi, sosyal konut. Geçen Cumhurbaşkanımız da bunu söyledi biliyorsunuz, deprem yükümüz azaldıkça bütün gücümüzle sosyal konut üretimini arttıracağız özellikle metropollerden başlamak üzere. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’mız bu anlamda bazı hazırlıklar yapıyor. Burada tabii yeni nüfus dinamiklerimizle de ilişkilendiriyoruz bu yeni politikamızı. Az önce bahsettim, artık aile büyüklüğümüz eskisi gibi değil, 3 küsur bir rakama gelmiş durumda hane halkı nüfusu. Hane başına düşen nüfus 3 küsur noktalara gelmiş durumda. Yeni sosyal konut anlayışımızı da buna göre şekillendirmek durumundayız. Dolayısıyla daha uygun ölçeklerde, daha düşük maliyetle, enerjiyi verimli kullanan, afetlere karşı dayanıklı, çok yönlü politikalarımızı da yansıtan, ama aynı zamanda fonksiyonel bir sosyal konut anlayışıyla kitlesel üretimi öngören yine bir hazırlığımız var. Depremin harcamalarında bu sene inşallah kırılma senemiz, bu yılın ortalarına doğru büyük oranda yükümüz hafifleyecek.

Dolayısıyla sosyal konut meselesine önümüzdeki dönemde çok daha büyük ağırlık vereceğiz. Şu anda yürüyen programlarımız var, bir taraftan onları hızlandıracağız, bir taraftan da yeni bazı programlarla sosyal konut üretimini, arzını destekleyeceğiz. İşte bu bir taraftan da enflasyonla mücadelemize de hem ev fiyatları hem kiralar bazında destek veren bir program olacak.

Enerjide yine izin ruhsat süreçlerini kolaylaştıran, daha fazla yenilenebilir enerji üretimini destekleyen bir yaklaşımımız var. Burada yine tarife sisteminde yüksek gelirlilerle düşük gelirlileri birbirinden ayırıcı bir yaklaşımımız var. Hem üretimi arttırma, hem de bunu daha farklı sosyal kesimlere farklı yansıtma yaklaşımımız var. Bunlar tabii arz yönlü politikalarımızın bir kısmı. Bir taraftan da lojistik, arz yönlü politikalarımızın en önemli başlıklarından biri. Demiryollarına bu çerçevede öncelik vermiş durumdayız. Karayollarında olsun, demiryollarında olsun, üretim alanlarıyla pazarları birbirine bağlayan hatları önceliklendiriyoruz. Buralardaki maliyetleri aşağıya çekmeye gayret ediyoruz, Ulaştırma Bakanlığımız bu perspektifle yatırım stokunu yönetiyor. Bu bir anda belki dönüşüm bir yılda olmayabilir, ama önümüzdeki dönemde her yıl bu yönde değişimlerle bir süre sonra çok daha güçlü bir şekilde bu lojistik perspektifin yansıdığını göreceğiz. Hem uluslararası ticaretimizde, hem iç ticaretimizde bunun olumlu yansımaları olacak. Dolayısıyla sadece talep yönlü bakmıyoruz, arz yönlü politikalarla da bakıyoruz. Fakat az önce de söylediğim gibi, deprem koşulları bir kısıtlayıcı koşul olarak bütçemiz üzerinde bazı yükler oluşturuyor. O da bu sene büyük oranda artık gündemimizden büyük oranda çıkmış olacak.

YENİ MÜJDE VAR MI?

İstihdam konusunda bir şeyler söyledim. Ayrıca reeskont kredilerinde biliyorsunuz adımlar arttık. İhracatçıların kazandıkları dövizlerin bozdurulmasında epey bir düşürdük oranı, yüzde 30’lara gelmişti, şimdi bunun da altında bir orana çekilebilir. Yine reeskont kredilerindeki faiz oranları düştü. Merkez Bankamızın yeni politikalarıyla birlikte, enflasyonun, faizlerin düşmesiyle birlikte reeskont kredileri de zaten politika faiziyle ilişkili biliyorsunuz önemli oranda. Dolayısıyla oradaki gelişmeler reeskont kredilerine de yansıyacaktır, YTAK kredilerine de yansıyacaktır. Dolayısıyla o genel faiz indirim döngüsü diyelim, bütün bu alanlara, bağlantılı alanlara da etkide bulunacaktır.

DPT YENİDEN KURULUR MU?

DPT yeniden kurulur mu? DPT benim 18 yılımı geçirdiğim kurum, ayrıca 7 yıl da sorumlu bakan oldum, dolayısıyla 25 sene diyebilirim DPT’deki çalışma hayatıma. Çok önemli bir kuruluş, hakikaten ülkemize çok ciddi insanlar yetiştirmiş değerli bir kuruluş. Her partiden, her kesimden… Bu Kalkınma Bakanlığı’na dönüştürülmüştü 2011 yılında, yeni sistemle birlikte de Strateji Bütçe Başkanlığı’na dönüştü. Bölgesel boyutu Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na gitti, kalkınma ajansları ve bölge kalkınma idareleri. Makro ve sektörel birimler ise Strateji ve Bütçe Başkanlığında kaldı. Maliye Bakanlığı’ndaki Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü de Maliyeden alınıp buraya entegre edildi. Dolayısıyla hem strateji yapan hem de elinde yatırım bütçesi, genel bütçe olan bir kuruma dönüştü ve doğrudan Cumhurbaşkanımıza bağlandı. Dolayısıyla şu anda aslında çok güçlü bir yapı, belki kamuoyunda yeterince reklamı yok veya tanıtılmıyor, ama Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın geçmişte bütçe kısmının sadece yatırımı vardı DPT’de. Şimdi yatırım, cari hepsi orada. Stratejiler yine 5 yıllık kalkınma planları hazırlıyor, uzun vadeli strateji dokümanları hazırlıyor. DPT tabii bir marka boyutu vardı diyelim, bir markanın oluşması biraz zaman alıyor, ama Strateji ve Bütçe Başkanlığımız şu anda bu eskiden gelen kültürü orada devam ettiriyor ve oradaki çalışanların birçoğu da eski DPT’den gelen kadrolar ve maliyenin bütçe biriminden. Ben de doğrusu birçok çalışmamda Strateji ve Bütçe Başkanlığıyla çalışıyorum Cumhurbaşkanlığımıza bağlı bir başkanlık olarak. Başkanlık ifadesi de geçmişteki müsteşarlıklara denk geliyor. MİT Müsteşarlığı vardı, şimdi MİT Başkanlığı oldu. Strateji ve Bütçe Başkanlığı eski sistemdeki müsteşarlığa denk gelen bir birim ve yetkin bir kuruluşumuz.

ULUSLARARASI DOĞRUDAN YATIRIMLAR

Portföy niteliğindeki yatırımlarda daha erken oluyor tepkiler. FDI anlamında yani uluslararası doğrudan sermaye girişleri anlamında biraz daha gecikmeli oluyor etkiler. YASED’in yaptığı anketlerden de görülüyor, uluslararası şirketlerin Türkiye’ye doğrudan yatırım konusunda, geçmişe göre çok daha yüksek bir iştah oluştuğunu görüyoruz. Dolayısıyla, daha fazla planlama yapan, niyeti olan şirket çıkıyor burada ortaya, bunun etkilerini zaman içinde göreceğiz. Bir de az önce söyledim yeni bir strateji yaptık her türlü kolaylığı da sağlıyoruz, yatırım ortamını iyileştirmeye çalışıyoruz. Özellikle HIT-30 gibi programlarımızın buraya çok büyük katkısı olacağını düşünüyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın HIT-30 programı 30 milyar dolarlık bir program. Özellikle Türkiye’nin teknolojik açığı olan alanlarda yabancı sermayeyi cezbedip bu teknolojik yetkinliklerimizi de geliştirecek bir proje. Cari açığı da kalıcı indirmenin en kolay yollarından biri, çünkü bu teknolojiler, yatırımlar geldikçe cari açığımız da yine aşağıya düşmüş oluyor. Dolayısıyla FDI’da daha olumlu bir perspektifimiz var. Yalnız şunu da söylemek zorundayım: Dünyada da burada bir sorun var, toplam FDI da eskisi kadar değil, yani dünyanın toplamında da FDI az önce yine konuştuk korumacılık eğilimleri ön plana çıkıyor, herkes kendi ülkesine sermayeyi yönlendirmeye çalışıyor. Örnek vermek gerekirse, Suudi Arabistan mesela geçmişte çok fazla ülkede yatırım yapardı, şimdi daha çok kendisinde yatırım yapmayı önceliklendirmiş durumda hükümet, kendisi bakımından da öyle haklı gerekçelerle. Dolayısıyla, dünyadaki FDI hacmi de düşmüş durumda. Önemli olan bizim buradan daha fazla pay almamız küresel düzeydeki bu pastadan biz de onun gayreti içindeyiz.

Çin ve Batı inanın hiç fark etmiyor bizim için yatırım hangi ülkeden gelirse gelsin, ama ağırlıklı olarak biliyoruz ki Avrupa ve Amerika’dan Türkiye’ye geliyor yatırımlar. Bugüne kadar çok ağırlıklı olarak Amerika’dan ve Avrupa’dan gelmiş durumda. Çin’den son dönem de bir elektrikli otomobil markası biliyorsunuz büyük ölçekli bir yatırım kararı aldı. Daha da fazlasını da elbette istiyoruz. Sadece Çin’den değil, hangi ülkeden olursa olsun dünyanın neresinden olursa olsun. Türkiye’ye gelip yatırım yapanlara biz kendi şirketimiz gibi bakıyoruz. Yeter ki gelsin üretimini burada yapsın, bize istihdam üretsin, teknoloji getirsin, ihracat getirsin bunun için de gayretlerimizi sürdüreceğiz.

SGK REFORMU

Kapsamlı bir çalışma yok gündemimizde. Sosyal güvenlik bütün toplumu ilgilendiren, uzun vadeli etkileri çok önemli olan bir alan, burada çok detay çalışma yapmadan, çok ciddi ince çalışmalar yapmadan bir gündem oluşturmanın da doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu konuda kapsamlı analizler, etki değerlendirmeleri, nasıl yapacağımıza ilişkin tasarımlar netleştikten sonra bunları gündem yapmanın daha doğru olduğunu inanıyoruz. Dolayısıyla şu anda o kapsamda bir reform söz konusu gündemimizde değil.

GÜMRÜK TARİFELERİNDE TRUMP ETKİSİ NE OLACAK

Bütün dünyanın da tartıştığı bir mesele. Şimdi Trump gelince söylediği sözlerin ne kadarı gerçekleşir gerçekleşmez, tabii orada bir belirsizlik var. Özellikle Çin’e karşı tarifeleri çok yükseltme gibi bir durum, bunun yanı sıra bir pazarlık pozisyonu da var aynı zamanda. Çin’le anlaşabilecekler mi, nerede anlaşacaklar, anlaşamazlarsa ne kadar bir tarife gelecek. Bu bizi de yakından ilgilendiriyor elbette tüm ülkeleri ilgilendirdiği gibi. Çünkü bunun gerçekleşmesi halinde, Amerika Birleşik Devletleri’nin Çin’e karşı gümrük duvarlarını arttırılması halinde Çin, ABD dışı pazarlara çok daha yoğun bir şekilde ihraç yapma tutumu içine girecektir. Bu da bizim gibi ihracatçı ülkeleri elbette daha fazla rekabetle karşı karşıya getirecektir. Belki Amerikan pazarında biraz daha farklı bir tablo olacak, ama Amerika dışı pazarlarda rekabet daha fazla yoğunlaşabilecektir. Bunu biz de dikkatle analiz ediyoruz, ama henüz gerçekleşen bir durum tabii ki söz konusu değil. Gerçekleşmelere göre buna bakmak durumundayız. Türkiye’nin Avrupa pazarına yakınlığı, lojistik avantajları bu anlamda elini güçlendiren unsurlar. Ama gelişmelere göre biz de ticaret politikalarımızda elbette bazı adımlar atmak durumunda kalabiliriz. Çünkü dediğim gibi Amerikan pazarının daralması, Çin’in diğer pazarlarındaki daha yoğun bir şekilde bulunma çabasını getirecektir. Bu da rekabet baskısını arttıracaktır.

Ticaretle ilgili şunu da söylemek isterim: Artık eski küresel düzende değiliz, yani yeni bir dünya var gerçekten. Serbest bir ticaret düzeni, uluslararası kuralların yönettiği bir düzen maalesef epeyce yıpranmış durumda. Bu eğilim daha da artacak gibi görünüyor önümüzdeki süreçte. Gerek Avrupa’daki yükselen seslere baktığınızda, gerek Trump yönetiminin tercihlerine baktığınızda, uluslararası çok liberal bir düzenden ziyade korumacılık eğilimlerinin arttığı, ticari bloklaşmaların, rekabetin yoğunlaştığı bir döneme gireceğimizi söyleyebilirim. Biz de kendimize elbette bu gerçekler ışığında politikalarımızı sürdüreceğiz.

ZİYARET VE İSTİŞARELERİNİZDE REEL SEKTÖR EKONOMİYE NASIL BAKIYOR

Birçok ile, bölgeye gittim. Gördüğüm, söylediklerinin özeti şu şu; bazı zorluklar yaşıyoruz, ama bu program, zorluklar yaşıyoruz, bazı sıkıntılar yaşıyoruz ister istemez, ama bu program doğru bir program, biz de sabırla sonucunu bekliyoruz. Orta vadede bizim için de çok daha iyi olacağına inanıyoruz. Yani özetlersem benim duyduğum mesaj bu, ama bir taraftan da elbette reel sektör belli taleplerini, belli beklentilerini ifade ediyor, biz de hiçbir şekilde onlara duyarsız kalmıyoruz. Programımızın ana çerçevesini bozmadığı sürece, demin işte bir tanesini anlattım, istihdamı rahatlatmaya dönük tedbir veya selektif bir kredi programı gibi programlar, başka bazı düzenlemelerle, reeskont kredileri gibi imkânlarla, farklı unsurlarla reel sektörümüzün taleplerine de hiçbir zaman duyarsız kalmıyoruz, ama programımızın ana çerçevesini bozmadan bu diyalogu reel sektörle birlikte hayata geçiriyoruz.

NÜFUS POLİTİKALARI YÜKSEK KURULU

Nüfus Politikaları Yüksek Kurulumuzun ilk toplantısını 9 Ocak’ta yapacağız. İlk yapacağımız toplantıda bu ana bir çerçevenin belirlenmesi için istişarelerimiz olacak tabi, hemen ilk toplantıda yol haritamızın şekillenmesini beklememek gerekir, kapsamlı yol haritamız için bir sunum olacak, bunun üzerinde tartışacağız ve muhtemelen bir yeni strateji eylem planını başlatacağız. Hazırlıklarını, teknik çalışmalarını, bir sonraki toplantıda da muhtemelen bu yeni bir yol haritasını sizlerle paylaşacağız. Ama bu arada spesifik bazı konuları da ele alma imkânımız olacak, bunlardan bir tanesi Aile ve Gençlik Fonu kurduk biliyorsunuz. Bunu pilot uygulama düzeyinde şu anda belli illerde hayata geçiriyoruz. Özellikle petrolden, doğal gazdan, madenlerden gelen gelirlerin bir kısmını bir fonda topluyoruz, bunu da yeni evlenen gençlere faizsiz imkân olarak sağlıyoruz. Bunu tüm Türkiye’ye yaygınlaştıralım mı, nasıl yapalım, bunu muhtemelen bir gündem maddesi olarak bu Nüfus Kurulunda tartışacağız, çünkü nüfusun düşük olmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi de evlilik yaşının giderek yükselmesi. Yani eğitimdi, kariyerdi derken şimdi yanlış rakam söylememeyim ama, hatırladığım kadarıyla erkeklerde 29 şu anda ortalama evlenme yaşı, tabi bunun üstü de var, altı da var, ortalamasını söylüyorum, kadınlarda 26 civarına çıkmış durumda. Bu yaş yükseldikçe doğal olarak doğurganlık oranı da düşüyor. Dolayısıyla evliliklerin; şu an ki ortalama yaşların yani, erkeklerde 29’dan, kadınlarda ise 26’dan biraz daha düşük yaşlarda gerçekleşiyor olması gerekiyor.

Niye evlenemiyor insanlar? Muhtemelen yeni mezun, ev kuramıyor, işte birtakım finansal sıkıntılar yaşıyor olabilir, işte bu aile ve gençlik programımız bunları aşmaları için yardımcı oluyor gençlere, dolayısıyla evlilik yaşını bir miktar ortalamasını aşağıya çekme etkisi var, bu da doğurganlık hızını etkiliyor; bu sadece bir tane örnek.

Çok sayıda konu var tartışacağımız, doğurganlığı azaltan bir diğer faktör de sezaryen ameliyatları mesela, Türkiye’de sezaryen oranları dünyadan çok çok daha yüksek. Bu da aslında doğurganlığımızı çok etkileyen bir husus. Elbette tıbbi bir sebep varsa hiç tartışmasız sezaryen olmalı, orada hiç tereddüt yok. Ama bir ülkede doğumların yüzde 60’ı sezaryenle oluyorsa bunu herhalde sadece tıbbi sebeplerle açıklayamayız, yani başka sebepler var mutlaka burada. Dolayısıyla bunları da tartışmak durumundayız.

Buna benzer çok sayıda başlık var, o yüzden kurul kurduk zaten. Çalışma hayatı yine, kadınların hem hayatını, hem iş hayatını aynı anda sürdürmeleri durumunda ikisi arasında bir tercihe zorlamamak için yeni çalışma modelleri geliştirmemiz lazım. Yeni çalışma modelleri olmalı ki hem ev hayatını, hem iş hayatını aynı anda kadınlar sürdürebilsinler, iş gücüne de katılsınlar, ama çocuk sahibi olmak istiyorlarsa çocuk sahibi de olsunlar.

Her biri başka bir kurumu ilgilendiren, düzenlemeyi ilgilendiren çok sayıda başlık var, işte bütün bunlara bir bütünlük içinde bakacağız ve yeni bir eylem planı, yol haritası oluşturacağız.

Türkiye çok şükür yaşlanmadan üst-orta gelire ulaştı, ama birçok gelişmekte olan ülkenin en büyük problemi bu, zenginleşmeden yaşlanmak. Şimdi yoksulsanız ve gençseniz geleceğe yine umutla bakabilirsiniz, genç bir nüfus, çalışırız hallederiz dersiniz. Toplum olarak yaşlı ve zenginseniz yine problem yok, yani paranızla bir şekilde idare edersiniz. Ama hem yaşlı bir nüfus, hem yoksul bir nüfus en büyük felaket. Biz çok şükür yoksul bir ülke değiliz, alt-orta gelirden üst-orta gelire geldik, şimdi de yüksek gelirli ülkeler liginin eşiğindeyiz, işte bizim o yüksek gelirli ülkeler ligine hızla geçiş yapmamız ve bu demografimizin hala devam eden avantajını çok iyi kullanmamız lazım.

EN AZ ÜÇ ÇOCUK

En az 3 çocuk sloganı olacak mı dedi bir arkadaşımız. Cumhurbaşkanımız zaten yıllardır bunu söylüyor. Aslında şimdi bunun kıymeti bence daha iyi anlaşılıyor. Burada da size kısaca bir Cumhuriyet tarihi özeti yapayım isterseniz, Cumhuriyet ilk kurulduğunda nüfusu arttırıcı politikalar savunuldu. Cumhuriyeti ilk kuranlar nüfusu nasıl arttırırız diye, savaştan çıkmış bir ülke, nüfus problemi var vesaire… 60 yılına kadar bu böyle devam etmiş, 1960 Darbesinden sonra nüfusu planlama, nüfusu azaltma yönünde politikalar ön plana çıkmış. 80 askeri müdahalesinden sonra Kenan Evren fazla 2 çocuk kampanyası yapmış. Böyle bir dönem yaşamış Türkiye. Maalesef onun sonuçlarını şimdi görüyoruz işte. Cumhurbaşkanımız da yıllardır “en az 3 çocuk” sloganıyla bu konudaki hassasiyetini ortaya koyuyor. Başta çok tartışmalar yapan da oldu, ama geldiğimiz noktada ne kadar haklı olduğunu ne kadar önemli bir kırılma yaşandığını hep birlikte görüyoruz.

KADINLARIN ÇALIŞMA HAYATINDAKİ TEMSİLİ

Nüfus politikaları ve önümüzdeki dönemin çalışma hayatını düşündüğünüzde kadınların işgücü piyasalarına daha fazla girmesi çok çok önemli. Makro politikalarımız açısından da çok önemli.

Bu nüfus dinamikleri açısından da önemli, giderek daha çok çalışan bulamama sorunuyla karşı karşıya kalacağız yani bu önümüzdeki süreçlerde. Şimdiden yaşıyoruz bunu, ben az önce il bazındaki toplantıları söyledim, bunların neredeyse tamamında iş dünyasının dile getirdiği sorunlardan biri “yeterince çalışan bulamıyorum” sorunu. Ankara Sanayi Odası da bunu söylüyor, Konya’daki Sanayi Odası da, İstanbul Organizedeki bilmem iş dünyası da. Yeterince çalışan bulamama sorunu Türkiye’nin hakikaten bugün bir sorunu haline gelmiş durumda. Bu tabii belli işleri yapmama, tercih etmeme gibi sebepler de var bunun içinde. Dolayısıyla önümüzdeki dönem özellikle kadınların işgücü piyasasına daha fazla girmesi Türkiye’yi bir oranda rahatlatacak bir durum. İşgücü ihtiyacını, çalışan ihtiyacını karşılayacaklar anlamında. Burada kötü bir durumda değiliz, bir ekonomide stok analizi vardır, bir de float analizi vardır. Şu anki tabloyu, fotoğrafı döndürüp baktığınızda kadınların işgücüne katılımı düşük gibi görünüyor. Gerçi son 20 yılda çok arttı, ama yine uluslararası mukayeselerle düşük gibi görünüyor. Ama şu anda üniversitede okuyan kadınlara bakın, genç kızlara bakın. Son 20 yılda AK Parti döneminde kızların yükseköğrenimdeki okullaşma oranı yüzde 14’lerden yüzde 51’lere gelmiş. Bu ne demek biliyor musunuz? Hiçbir şey yapmasak bile önümüzdeki dönemde çok ciddi anlamda kadnılar işgücü piyasasına girecek demek. Çünkü bunu ölçüyoruz, üniversite mezunu kadınlarda işgücüne katılım oranı yüzde 60’larda, 70’lerde. Ama okumayanlarda bu çok daha düşük. Dolayısıyla AK Parti’nin, kızların okula gitmesi ve kadınların yükseköğrenimdeki okullaşmasında sağladığı değişim önümüzdeki süreçte bence çok büyük etkilerde bulunacak. Eğitimin etkisi biraz gecikmeli oluşuyor, hemen oluşmuyor. İşte ilkokula başlıyorsunuz, bitirinceye kadar uzun yıllar geçiyor aradan. Bu etkileri önümüzdeki dönem işgücü piyasalarımızda çok daha geniş manada göreceğiz. Toplum olarak da kendimizi buna hazırlayalım bence. Daha önce olmayan mesleklerde de kadınları göreceğiz, çok daha geniş anlamda işgücü piyasası içinde göreceğiz. Bu da milli gelirimizi yükseltecek, refahımızı yükseltecek. Ama az önce söylediğim gibi bunu yaparken bir taraftan da nüfus demografi dinamikleri, aile hayatı, iş hayatı, işte bütün bunları daha fazla tartışacağımız bir dönem olacak önümüzdeki dönem.

Leave A Reply

Your email address will not be published.

File not found.