Bilim dünyasında çalışmaları çığır açtı! İlim Yayma Ödülleri’ni alan bilim insanları SABAH’a konuştu
İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen İlim Yayma Ödülleri, vakfın 50. yıl dönümünde bu yıl da sahiplerini buldu. Atatürk Kültür Merkezi’nde dün düzenlenen ödül töreninde “Büyük Ödül”, “Mühendislik, Doğa ve Sağlık Bilimleri” ve “Sosyal Bilimler” alanlarında üç farklı kategoride de akademik dünyasının öncülerine ödüller takdim edildi.
İstanbul Teknik Üniversitesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. İbrahim Akduman Büyük Ödülü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden aldı. Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi’nden Prof. Dr. İlhami Gülçin’e “Mühendislik, Doğa ve Sağlık Bilimleri” alanında ödülü verildi. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’a ise Sosyal Bilimler alanında ödül layık görüldü. Her üç bilim insanı da SABAH’a özel açıklamalarda bulundu, ödül sonrası çalışmalarını ve duygularını paylaştı.
PROF. DR. AKDUMAN: “CUMHURBAŞKANIMIZIN ELİNDEN ÖDÜLÜ ALMAK GURUR VERİCİ”
20’li yaşlardan itibaren meme kanserini elektromanyetik dalgalarla tespit edebilen ve görüntüleyen SAFE (Tara ve Erken Bul) isimli görüntüleme cihazıyla “Büyük Ödülü” alan İstanbul Teknik Üniversitesi, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. İbrahim Akduman, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden bu ödülü almanın gururunu yaşadığını ifade etti.
Prof. Dr. Akduman, “Cumhurbaşkanımızın ödülü ilan edip elinden ödülü almak gurur verici. Bundan daha fazla gurur verici bir şey yok. Ayrıca başarıyı görünce başarının bir parçası olmak istiyor gençler ve motive de oluyorlar. Bu da önemli. Bir kere bilime, teknolojik gelişmeye ne kadar önem verildiğini ve tarafsız bakıldığını bu ödülle gördük. Bizi motive eden bir ödül. Ödülle hem ülkemiz çalışmamızdan haberdar oldu hem de devlet yönetimi. Devletimizin kademelerinin bundan haberdar olması bizim önümüzü açmasını sağlar” dedi.
“TIBBİ CİHAZLAR ARASINDA BİR DEVRİM” Prof. Dr. Akduman çalışması hakkında ise şu bilgileri paylaştı: “Biz yeni bir teknoloji geliştirdik. Bu teknolojinin adı mikrodalga görüntüleme teknolojisi. 2009’da bu teknolojiyi meme kanserine uygulamak istedik. Meme kanserini erken aşamada tespit etmek, görüntülemek hatta dokunun kanserli olup olmadığı hakkında fikir vermek üzere bir cihaz geliştirmeye karar verdik. Bu süreçte Karel elektroniğin ortakları daha araştırma aşamasında bu projeye destek verdi. Projeye başladıktan sonra 2013’te ilk klinik testlerimizi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yaptık ve cihazımızı yeniledik. Klinik testlerimize Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde sürdürdük. Bin 500 hasta üzerinde denedik. Türkiye’nin en iyi meme radyologları da aramıza katıldı. 2019 yılında tıbbi cihazı tamamladık. Türkiye’de tıbbi cihaz sertifikasyonu olmadığı için Avrupa Birliği’nde ve ABD FTI’ye başvurmamız gerekiyordu. Biz Avrupa Birliği üzerinden sertifikasyon sürecini başlattık. 8 ay içerisinde bu süreç tamamlanacak ve kullanılabilir hale gelecek.”
“YERLİ OTOMOBİLLE BU YERLİ TIBBİ CİHAZ ARASINDA BİR FARK YOK”
Prof. Dr. Akduman sözlerine devam ederek şunları belirtti: “Bu cihazın önemi ise meme kanserinin 20 yaşlardan itibaren sık görülen bir hastalık olması ve kadınların ölümüne neden olan ilk üç hastalıktan birisinin meme kanseri olmasından kaynaklı. Bu kanserde erken teşhis önemli. Şu an bir cihaz var. O da mamografi cihazı. Mamografi 40 yaşından itibaren uygulanabiliyor. X ışını kullanıyor. Bu aslında meme kanserini tetikleyici ve tehlikeli. Kısıtlamaları var ve yılda bir kere yapılabiliyor. Bizim cihazımız ise 20’li yaşlardan itibaren istediğiniz sayıda uygulanabiliyor. Bu nedenle de erken yaşlarda teşhis hem de sürekli izlemek için kullanılacak bir cihaz. Cihazımız memenin içerisinde bir yabancı doku varsa bunu tespit ediyor. Bu dokunun kanserli olup olmadığı hakkında bilgi verir ve böylece de tamamen erken teşhis yapar. Bu çerçevede teknolojiyi ve cihazı geliştirdik. Tıbbi cihazlara arasında bir devrim oluşturduk. Ülkemizde tıbbi cihaz gelişimi yok. Biz nereden alıyoruz? Dışarıdan alıyoruz. Tüm bu görüntüleme cihazlarını, analiz cihazlarını aklınıza hangisi geliyorsa yurt dışı kaynaklıdır. Aslında şimdi biz bu tür devrimler yaparak ülkemize tıbbi cihaz alanında artık dünyada öncülük yapabilecek duruma geldiğimizi gösteriyoruz. Yerli ve milli tıbbı cihaz alanında lider olmak mümkün. Yerli otomobille yerli ve milli tıbbi cihaz arasında aslında bir fark yok. İnsanlığın en önemli problemlerinden birisi sağlık.”
PROF. DR. GÜLÇİN: “BEN VE GRUBUMUN YAPTIĞI ÇALIŞMALARDA DÜNYADA TOP (TEPE) NOKTADAYIZ”
Dünya bilim insanları listesinde de yer alan ve “Mühendislik, Doğa ve Sağlık Bilimleri” alanında ödülü alan Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi’nden Prof. Dr. İlhami Gülçin, “Ben ve grubumun yaptığı çalışmalarda dünyada top (tepe) noktadayız. Gerek bilimsel yayınlarımız gerek bunların aldığı atıflarda sadece Türkiye’de değil dünyada öncü bir noktadayız. Bu ödül mühendislik, doğa ve sağlık alanlarında bir kişiye veriliyor. Üç kategoriye bir araya geldiğinde alma şansı da azalıyor. Ama memnuniyet verici olan şu ki objektif kriterlerle değerlendiriliyor. İnceden inceye tetkik edilen bir aşamadan geçiyor. Bunun sonucunda bu ödülün bize verilmesi benim ve grubum açısından oldukça heyecan vericiydi. Türkiye Bilimler Akademisi’nin asli üyesiyim. Bizim yapmış olduğumuz çalışmalar hem Türkiye’deki literatürde hem de dünya literatüründe kabul görmüş çalışmalardır. Dünyanın en etkili bilim insanları listesinden sonra bu ödülde bunu taçlandırdı. Bilim deyince akla taşra gelmiyor açıkçası. Ankara İstanbul geliyor. Ankara İstanbul’un dışında verilen bir ödül bu. Erzurum kategoriye girdi. Benim için de Doğu ve Ağrı’daki akrabalarım için de oldukça memnuniyet verici bir ödül bu. Ama şu da var. Benim üniversitem Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birisi. Atatürk Üniversitesi. 1957 kurulmuş, 70-80 yıllık geçmişi olan bir üniversite ve Türkiye’de araştırma üniversiteleri arasında ilk 10’a giren bir üniversitedir. Bu noktanın da yabana atılmaması lazım” şeklinde konuştu.
“BİZİM ÇALIŞMALARIMIZIN İKİ AYAĞI VAR: TIP VE GIDA”
SABAH’a özel açıklamalar yaparak ödüle layık görülen çalışmasını anlatan Prof. Dr. Gülçin, bilim dünyasında çalışmalarının gıda ve farmakolojide nasıl bir öncülük sağladığına şöyle değindi: “Bilim öyle bir noktaya geldi ki disiplinler arasındaki keskin çizgiler çizmek mümkün değil. Artık multidisipliner çalışmalar ortaya çıkıyor. Bizim yapmış olduğumuz çalışmanın iki önemli tarafı var. Bir tarafı sağlık, farmakoloji, tıpa bakıyor diğer taraf gıdaya bakıyor. Sağlığa bakan tarafı şu: İnsan vücudunda oksidatif stres meydana geldiğinde serbest radikaller üretiliyor. Antioksidan moleküller insan vücudunda 100’den fazla hastalığa sebep olan bu reaktif oksijen türlerini gideriyor. Bu açıdan bakıldığında sağlık açısından çok önemli. Diğer taraftan da günümüzde gıdaların üretim aşaması ve raf ömrünü uzatması için antioksidanlar yani koruyucu maddeler kullanılıyor. Ama bu kullanılan koruyucu maddeler sentetik maddelerdir. Bunların daha sonra sağlık açısından çok ciddi mahsurları ortaya çıktı. Yağ dokularında depolanıp atılamadığı, zamanla vücuda çok farklı sağlık sıkıntılara sebep olduğu ortaya çıktı. İşte doğal antioksidanlar bu noktada gıdaların korunmasında devreye giriyor ve yan etkileri olmuyor. Çünkü doğal oldukları için yan etkileri yok, sentetikler gibi değil. Bu noktadan bakıldığında özellikle doğal kaynaklı antioksidanlar tıp, farmakoloji ve gıda alanında çok önemli etkiye sahip. Bizim çalışmalarımızın iki ayağı bu. Tıp tarafı ve gıda tarafı. Bu çalışmalarla bu zararların etkisini azaltmak ve tamamen gidermek amaç. Bu konunun ilaç etkisi konusu da var. Elde etiğimiz bu doğal ürünlerin alzheimer, kanser, glokom, diyabet gibi en yayın hastalıklarla ilintili olan bazı enzimlerin inivizyonlarında etkilidir bunlar. Bu doğal antioksidanları almakla hem vücudu koruyorsunuz hem de bu bahsettiğim hastalıkların giderilmesinde öncülük yapıyor bunlar.”
“BU HASTALIKLARA YAKALANANLAR RİSKLERİNİ MİNİMİZE EDİYOR”
Tavsiyelerini dile getiren Prof. Dr. Gülçin son olarak şunları söyledi: “Biz şiddetle şunu tavsiye ediyoruz. Vücudun tanımadığı sentetik antioksidan yerine birer canlı olan bitkilerde ve doğal kaynaklarda meydana gelen bu doğal antioksidanları kullanmayı. Alternatif tıp olarak bazı hastalıklardaki riskleri minimize ediyor. Anadolu halk kültüründe, halk hekimliğinde kullanılan örneğin zencefil, zerdeçal, ısırgan, anason, rezene gibi bitkiler antioksidan konusunda çok zengin bitkilerdir. Bunları kullandığınızda aslında bunlar alternatif tedavi yöntemleri arasında sayılma noktasında. Ve bu hastalıklara yakalananların risklerini minimize ediyor.”
PROF. DR. KURŞUN: “ÖDÜL BENİ ONURLANDIRDI VE MUTLU ETTİ”
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’a ise Yakınçağ Tarihi, Osmanlı Arap Coğrafyası, Ortadoğu ve Kuzey Afrika çalışmaları sonucu özgün arşiv kaynaklarını kullanarak kaleme aldığı “Osmanlı Arapları, Hilafet, Siyaset ve Milliyet (1798-1918)” başlıklı kitabıyla ulusal ve uluslararası literatüre katkı vermesi ve çalıştığı alanı akademide kurumsallaştırmasından dolayı Sosyal Bilimler alanında ödül verildi.
Prof. Dr. Kurşun, ödülle ilgili olarak şunları söyledi: “İlim Yayma Vakfının 2023 Sosyal Bilimler Akademi ödülünü bana tevcih etmeleri beni onurlandırdı ve mutlu etti. Ancak bundan daha önemlisi ödülün çalıştığım alanın dikkate alınarak verilmiş olmasıdır. Zira Osmanlı Arap Coğrafyası, Türk Arap İlişkileri, Modern Ortadoğu ve Kuzey Afrika çalışmaları konusunda Türkiye’de hâlâ emekleme devresindeyiz. Genel olarak Sosyal Bilimler özel olarak da benim çalıştığım bu alanların himaye ve teşvike ihtiyacı vardır. Bu yüzden bu ve benzeri teşvikler genç araştırmacıları da cesaretlendirecek ve bu alanlara yöneltecektir. Zira Türkiye yeni yüzyılını bu coğrafyalardan bağımsız sürdüremez. Türkiye’nin gerek tarihi sorumlulukları ve gerekse jeopolitik zorunlulukları Yakıncağ tarihinin iyi okunup yeni perspektiflerin oluşturulmasını gerektiriyor. Bu da Sosyal Bilimlere destek vermek ile mümkün olacaktır. İlim Yayma Akademi Ödülü de bu anlamda önemli bir başlangıçtır.”