Sosyal

Bir sanat eseri olarak ‘insan’


Eğer sanat için “Güzeli
ortaya çıkarma eylemi” diyeceksek sanat üzerine söz söylemeden önce “Güzel
nedir” diye sormak uygun olacaktır. Bu soruyu sorunsal haline
getirdiğimizde düşünce tarihinin tamamı anlaşılmak üzere karşımızda duracaktır.
Güzelden bağımsız bir ahlak, güzelden bağımsız Tanrı anlayışı ya da güzelden
bağımsız bir insan tanımı yapmak olanaklı görünmemektedir.
İnsan bedeni başta
olmak üzere doğa nesnelerindeki güzeli göstermek için çok çaba sarf etmeyiz.
Ancak söz konusu olan bir sanat eserindeki güzellikse onunla karşılaşmak bir
çiçekle karşılaşmak gibi zahmetsizce değildir. Hareketsiz taştan yontulan bir
heykelde havada asılı o “an”ı görmek, hareketsizliğin içinde hareketi görmeye
eşdeğerdir. Güzel, o “an”da kendini gösterendir.
Heykele, resme, şiire,
onlarda açığa çıkarılan güzelliğe yaklaşmak zahmetli de olsa yine de mümkündür
çünkü onlar hâlâ birer duyu nesneleridir.
Peki insan söz konusu
olduğunda güzel nerededir? Bu cümleyi yazdıktan hemen sonra
büyük filozof, şair Schiller’in gaipten eğilerek kulağıma “Baştan aşağı hatalı
bir soru bu!” dediğini duyar gibiyim.
– Neden hatalı olsun?
– Çünkü sen insanı
verili varlık zannediyorsun. Bir insan var ve onda güzeli arayacağız öyle mi?
– Enteresan bir
yaklaşım. İnsandan başlamayacaksak neyden başlayacağız?
– Güzellikten
başlayacağız. Güzellik bizi insan kavramına ulaştıracak olan şeydir. Güzellik
tek kelimeyle insanı işaret etmelidir ki böylece “güzel” denilenle
karşılaşılsın.
GOETHE’NİN SÖZLERİ
Schiller’i dinlerken
Goethe’nin yetkin bir sanat eseri için söyledikleri aklımıza geliyor. Böyle bir
sanat yapıtı üzerine konuşurken tüm sanat üstüne konuşmak icap edecektir. Çünkü
yetkin bir sanat eseri sanatı tümüyle içerir. Doğada tek tek nesnelerde dağınık
olarak bulunan güzellik insanda birliğe gelen şeydir.
– Bırak şimdi
Goethe’nin yetkin sanat tanımını. Çok acele ediyorsun. Sadece yontulmamış bir
taşı düşün. Hatta kendini yontulmamış bir taş olarak düşün.
– Bir heykel ortaya
çıkaracağız anladığım kadarıyla.
– Biz değil, sen
yapacaksın! İnsanla taşı ayıran şey tam da bu! Taş kendini bir heykele
dönüştüremez, heykeltıraşa ihtiyaç vardır. İnsan
kendini sanat eseri olarak ortaya koyabilen tek varlıktır. Başlangıçta
insan, insan olmaya yönelmiş bir şeydir. Bir tür yontulmamış taş. O taştan, o
taşı yonta yonta insan açığa çıkacak. Ama bu alelade bir yontma değil.
– Aynı zamanda alelade
çünkü kendimden bir sanat eseri ortaya nasıl çıkaracağımı bilmiyorum!
Aradaki iki yüz yıllık
mesafeyi gülümseyerek eritiyor Schiller. İnsanın başlangıçta neden verili bir
varlık değil de “yok varlık” olduğunu şimdi anlıyoruz. Alelade bir yontmayla
başlayan güzeli bulma çabası ya da eylemi ortaya bir heykel çıkarırken bizi
aynı zamanda heykeltıraşa döndüren şey.
Schiller burada
durmuyor ve devam ediyor: “Deneyim bize tek tek insanların durumlarını gösterip
asla insanlığı göstermediğinden…”
Güzel, insanda “insanlık”
idesinin açığa çıkarılmasıdır…
Friedrich Schiller
akciğer rahatsızlığından 46 yaşında dünyaya gözlerini yumdu. Büyük şair 15, 16
yaşlarında yazdığı bir şiirde şöyle:
“Ne mutlu! Ne mutlu!
Seni buldum/Milyonların arasından seni seçtim/Milyonların arasından benimsin
sen/Bırak şu kaos sallasın dünyayı/Sarsıversin harmanlasın atomları/Ebedi
kalplerimiz birbirine sığınsın.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir