‘Bir teori ve pratik olarak demokrasi (3)’
İşte Uysal’ın kaleme aldığı o yazı; FETÖ İslamı, DHKPC Marksizmi, PKK Stalinizmi ve Kürt milliyetçiliğini esas alıyormuş gibi görünür. Bu ideolojiler ile Batının hiçbir yakınlığı olmadığı gibi, düşmanlığı da vardır. Ama hepsi ABD piyonu olmaktan öte gidemezler. Demokrasi kavramı gibi, bu ideolojiler de sadece ağır bir şekilde istismar edilen motivasyonlardır. DEM parti selefleri gibi PKK’nın mutlak kontrolünde ve emrindedir. Mebusları, Belediye başkanlarını, parti yöneticilerini, Kandil belirler. PKK’ya çukur kazma işlerini Belediye iş makineleri yapar. Milletvekilleri arabalarında cebhane ve terörist taşır. Demirtaş, başkan Apo’nun heykelini diker, diğeri PKK’nın tükürüğü ile TC’yi boğar! Vs vs. Ve bu partiler biz demokratik siyaset yapıyoruz derler, isimlerinde de mutlaka demokratik vardır. Kadın, çoluk-çocuk, binlerce masum insanı öldüren bir cinayet şebekesi ve emrindekiler demokrasiden bahsedemez. Dünyanın hiçbir yerinde demokratik siyasette yer alamaz. AHİM, terörü kınamamayı dahi, BATASUNA partisi için meşru kapatma sebebi saymışdır. İsminde “Parti” geçmesi bir örgütü meşru bir siyasi parti yapmaz. PKK da, Kürdistan İşçi Partisi demektir. Nerede proleterya, nerede demokratik bir parti? Kayyum meselesine gelirsek. Halkın oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanının, merkezi hükümet tarafından görevden alınması, seçimle gelenin seçimle gitmesi demokratik ilkesine, halkın iradesine, aykırı olduğu açıktır. Ancak terör örgütü yancısı olmak, talimatlar almak da, hiç şüphesiz demokrasiye aykırıdır. DEM öncelikle bu şarta riayet edip, sonra halk iradesine dayanmalıdır. Hiçbir demokraside, bir şekilde seçilmiş olmak, suç işleme imtiyazı sağlamaz. Demokrasinin çok önemli bir şartı da hukukun üstünlüğüdür. 100 bin cinayet işlemiş ABD piyonu bir terör örgütü, aynı zamanda meşru siyaset iddiasında olamaz. Burada en trajik olan şudur; Kandil baronları, öncelikle kimin başkan olacağını belirliyor. Sonra ona, temizlik kadrosundan genç bir patron (kayyum) atıyor ve seçimle gelen başkan, seçenlerin değil, örgütün emrine giriyor! Kandil kayyumu, başkanı sorguluyor, tehdit ediyor, tokatlıyor, sigarasını yaktırıyor. Osman Baydemirin, titreyerek sorgulandığı video internette dolaşıyor. Bu nasıl halk iradesi, nasıl bir demokrasi? Bakanlığın kayyum atamak zorunda kalması PKK’nın bir siyaseti olmalı! “Görüyorsunuz, sivil siyaset mümkün değil, tek çare terör” tezine yatırım yapıyorlar. Ayrıca, halkın değil, Kandilin iradesi geçerlidir diyorlar. Tabii kendileri de CIA iradesine tabiler! DEM meselesinde açık bir ikiyüzlülük yapılıyor. 5 milyon oyu ne yapacağız diyerek, seçimlerin belirleyiciliği demokratik ilkesi vurgulanıyor ki, yabana atılamaz, eyvallah. 5 milyon oy hatırına terör etkisi ve gölgesini yok sayma hoşgörüsü! Fakat bu çevreler, AKPARTİNİN 22 yıldır yerel-genel seçimler ve referandumlarda defalarca aldığı, yüzde 50 üzerindeki oylara aynı değeri atfetmiyorlar. Bilakis küçümsüyor ve seçmenleri ve tercihlerini aşağılıyorlar. Bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam vs. ikiyüzlülüğü ve ahlaksızlığı, faşizanlığı. CHP ve Türk Solu, aslında aşağıladıkları Kürt seçmene bunu şimdilik yapmıyor. Zira uzun zamandır ortaklar. Kürt seçmen yerelde, Batı’da CHP’ye, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de CHP’ye oy veriyor. CHP yerel ve genel iktidarı, DEM desteği olmadan alamıyor. Ve bu desteğin ağır bedelleri var. Başka bir ilkesizlik de şu; Demokrasinin en temel mekanizması seçim sonuçlarını AKPARTİ özelinde gömerek, Akparti ve Erdoğan demokratik değil, diyorlar. İşte tam bu noktada bireysel kibir ve egolarını seçim sonuçlarının (millet iradesinin) üzerinde konumlandırıyorlar! Akparti, yüzde 70 oy alıp, ağzıyla kuş tutsa faydasız. Herşeyin esas belirleyicisi beyaz Türk beyimizin keyfini, beğenisini tatmin etmiyorlar. Ih ıh,olmaz, demokrat değil. Siz kimsiniz? Kendinizi ne sanıyorsunuz? Stalinist terör örgütü, cinayet şebekesi PKK güdümündeki parti ile, destekçisi Kemalist parti (ler) nasıl demokrat olabiliyorlar? Türkiyede darbeler, jandarma dipçiği, faşizm, denince akla CHP gelir, gelmelidir! 28 Şubatı, 15 temmuzu, fail-i meçhul 17 bin cinayeti, başörtü zulümlerini unutmadık. Hepsi Kemalist resmi ideoloji adına icra edildiler. CHP gıkını çıkarmadı, dahası, doğası, genetiği, gereği destekledi. Bunlarla yüzleşmediler. Yine darbe olsun, yine destekleyecekler. Değil Kemalist, Fetöcü darbeyi bile alkışladılar, faillerini korumaya aldılar. Ve bu faşizanlığa demokrasiyi gerekçe gösterdiler. Bir demokrasi pratiği olarak 15 Temmuz, hem demokratlar hem de karşıtları bakımından çok önemlidir. 15 Temmuz tarihimizin en kanlı, en alçak ve hainane son darbesidir. Yurdun her noktasında onbinlerce cep telefonu ile de canlı olarak kaydedilmiştir. Tarihimizde ilk defa, millet ve Cumhurbaşkanı hain bir darbeye karşı şiddetli bir mukavemet göstermiş ve darbe boğulmuştur. Yani millet iradesine, demokrasiye, sivil meşru hükumete, karşı yapılan çok ağır bir taarruz başarısız kılınmıştır. Eğer başarılı olsalardı, TBMM’yi, Cumhurbaşkanlığı külliyesini, Özel Harekat karargahını bombalayıp, tanklarla insanları ezen Yurtta Sulh Konseyi (Kemalist görünümlü Fetöcüler), yeni binlerce cinayet ve idamlarla, zindanlarla, kahramanlar olarak, ülkenin ve Türkiye üzerinden tüm İslam aleminin, kaderine el koyacaklar ve faşizm hakim olacaktı! Fakat o gece, tankları alkışlayan, tanklar arasından kendilerine yol açılan, direniş selaları okuyanları döven, ATM ve market kuyruğuna giren Kemalist beyaz Türkler, olayı bir demokratik adımın çelmelenmesiymiş gibi okudular! Zira beyaz Türkler için, Erdoğan ve hükümetinin devrilmesi demokrasi, kalması ise antidemokrasidir! Malum olduğu üzre, TSK daha önceleri de Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, diktatörlüklerini yıkarak demokrasinin önünü açmıştır! CHP’li Kemalistler, darbenin boğulmasına pek üzülmüşler, böyle darbe mi olur, bu bir tiyatro, kontrollü bir darbe, diyerek, sevinçlerinin kursaklarında kaldığını itiraf etmişlerdir. Çünkü gerçek ve iyi bir darbe, önceki örneklerde de görüldüğü gibi başarılan olan bir darbedir! Türkiyede ikinci meşrutiyet ve 31 Mart darbesinden beridir, “Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet” diyerek demokrasi isteyenlerin, demokrasiden anladıkları ve bekledikleri bundan ibarettir. Zorba İttihatçılar, tam bir otokrat (hatta faşist CHP’liler ve müttefikleri) seçilmiş meşru hükümetleri, diktatörlük; darbeci generallerin rejimini ise demokrasi olarak görüyorlar. “Demokrat amca”, “tankların üzerine ilk çıkacak” büyük Kemalist kurtarıcı Kılıçdaroğlu ise, elbette bir demokrasi kahramanıdır! O hem ikinci Atatürk, hem de diktatörlüklerden bıkan dindar seçmenlerin de “Mücahit Kılıçdaroğlu”sudur! Her nedense ilk durakta, herkesi kucaklayan büyük demokrasi otobüsünden indirilmiş, rüşvetlerin havada uçuştuğu demokratik bir kongrede rencide edilmiştir. Gerçi genel başkanlığa da Fetöcü bir seks kasetiyle getirilmişti! Fakat o demokrasi mücadelesini, artık partisi CHP’ye karşı vermektedir. Önce CHP’ye, sonra CHP’yle birlikte Türkiye’ye demokrasi getirecektir. Büyük helalleşme (demokrasi)yürüyüşü akim kalamaz. 2028 yılında, 80 yaşında, kurtarıcı Cumhurbaşkanı olacaktır! Ekmek için Ekmeleddin ve fizik öğretmeni Muharrem’de, hem Mücahit, hem de, demokrasi kahramanı Kılıçdaroğlu projeleriydiler. Onlar da demokrasi otobüsünden hemen indirildiler. Millete Cumhurbaşkanı olarak layık gördüklerini, partilerine bile layık bulmuyor ve indiriyorlar. Seçilmenin daha zor göründüğü zamanlarda Kılıçdaroğlu yerine kaybetme fedakarlığına soyundular. Eğer üçünden biri seçilmiş olsaydı, şu anda Türkiye demokrasi ve özgürlükler ile dolmuş olacaktı! Nasıl da ciddiyetsizler. Milletle nasıl da dalga geçiyorlar. Devam edeceğiz….