Bölgesel savaşı kim durduracak? – NEBİ MİŞ
İnsanlığın geleceği açısından İsrail durdurulmalıdır.
İsrail, Filistinlilere karşı insanlık tarihinin suç olarak kabul ettiği bütün eylemleri gerçekleştirdi. Çocukları, kadınları, yaşlıları katletti. Geride kalanları aç ve susuz bıraktı. Dünyanın gözü önünde soykırım yaptı. Başka ülkelerin topraklarına saldırdı. Büyükelçiliklerini bombaladı. Uluslararası en üst mahkemeler tarafından, insanlık ve savaş suçunu işlediği tespit edildi.
Tüm bu olup bitenlere karşı, ABD ve Batılı ülkeler her seferinde İsrail’i desteklemeye devam ettiler. Savaş suçlusu olarak kabul edilen Netanyahu’yu alkışlayarak yeni katliamlar yapması için cesaretlendirdiler. Teşvik ettiler. Soykırıma, katliamlara ortak olmayı sorun olarak görmediler.
ABD ve Batı’nın bu desteğinden güç alan İsrail, savaşı bölgeye yaymak istiyor. Topyekûn bir bölgesel savaşı tetiklemek için Ortadoğu’da beş ülkenin başkentine aynı gün içinde saldırdı. Lübnan’da Hizbullah’ın komutanlarından Fuad Şükür’ü hedef aldı. Tahran’da Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’yi şehit etti. Aynı gün, Irak, Suriye ve Yemen’de benzer saldırılar gerçekleştirdi. Hamas’ın askeri şefi Muhammed Deif’in öldürüldüğünü duyurdu. Tüm bu saldırılar sonrası ABD ve bazı Batılı ülkelerin ilk tepkileri yine değişmedi. İsrail’i desteklemeye devam edeceklerini bir kez daha yinelediler.
Netanyahu’nun en başından itibaren planı, İran’ın dâhil olduğu bölgesel bir savaştı. “İran’a karşı senin için de savaşıyorum” diyerek ABD’yi savaşın içine çekmeyi hedefledi. Bugüne kadar hem İran hem de ABD savaşın bölgeye yayılmasını istemedi. İran’a karşı yapılan saldırılarda Tahran yönetiminin cevabı hep sınırlı oldu. İsrail ise her defasında İran’ı savaşa kışkırttı. Bu son suikastlarla birlikte, İran’ın kendi caydırıcılığı ve vekâletleri üzerindeki etkisi açısından daha büyük bir cevap verme zorunluluğu doğuyor. Karşılıklı tetikleyici saldırılarla bölgenin topyekûn bir savaşa çekilme olasılığı yükseliyor.
Uluslararası sistemin geleceği, yeni bir dünya savaşının engellenmesi, dünyanın yeniden kaotik bir sürece girmemesi için İsrail’e karşı önlem alınmalıdır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kendi siyasi geleceğini de düşünerek, savaşı uzatmak istiyor. Barışı, müzakereyi, ateşkesi reddediyor. ABD başkanlık seçimlerini bu katliam ve saldırılarını devam ettirmek için bir fırsat olarak görüyor. ABD siyasetini rehin alarak, seçimlerin tamamlanmasına kadar, İran ve vekâetlerinin hedefte olduğu bir plan çerçevesinde savaşı genişletecek her türlü saldırıyı gerçekleştirmekten geri durmuyor.
Şu ana kadar İsrail, istediği hedeflere ulaşmadı. Uluslararası toplum nezdinde ABD ve bazı Batılı ülkelerin desteğine rağmen, uluslararası sistemde sorgulanırlığı ve izolasyonu arttı. Uluslararası hukuku, anlaşmaları, BM kararlarını tanımadığı için dışlanmış bir devlet olma vasfı giderek yükseliyor. Filistin’in haklarını ve geleceğini savunan, Filistin’i resmi olarak tanıyan ülkeler çoğaldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’nın katliamcı Netanyahu başta olmak üzere İsrailli yöneticilerle ilgili kararları, devlet olarak İsrail’in meşruiyetinin sorgulanmasını giderek yükseltiyor.
Ancak bunlar İsrail’i durdurmak için yeterli değil. Batı caydırıcı ve sonuç alıcı bir adım atmadığı müddetçe, İsrail bölgesel bir savaşı tetikleyecek adımlardan geri durmayacak. Küresel krizleri derinleştirecek katliam politikalarını devam ettirecek. ABD ve Batı, İsrail’i durduracak adımlar atmadığı müddetçe bölgesel bir savaşın, küresel sistemin geleceğinde sarsıcı etkiler oluşturması kaçınılmaz.
İsrail’in katliamlarını durdurmak için Türkiye en başından itibaren büyük çaba gösterdi. Uluslararası toplumu harekete geçirmek için diplomasinin tüm yollarını denedi. Bölgesel bir savaş ihtimaline karşı, Suriye rejim yönetimi başta olmak üzere işbirliğini artıracak mekanizmaları hızlandırmaya çalıştı.
Bölgede İsrail’i sadece bugün değil gelecekte de durdurmanın yegâne yolu güçlü olmaktan geçiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Daha güçlü olmayız” sözü sadece Türkiye için değil, bölgenin diğer ülkelerini de kapsıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Türkiye ile Arap ülkeleri arasında “güvenlik ittifakı”nın oluşturulması gereğinden bahsetmesini de yine bu minvalde değerlendirmek gerekir.