Bosna, Irak, Mısır, Afganistan tecrübeleri ışığında Suriye…
Gizemli unsurları muhakkak var. Ama Suriye’de son iki haftada yaşananlar Türkiye açısından, “tarihin doğru tarafında durma kararlılığı, sabır ve güçlü iradenin” belirgin sonucudur. Elbette küresel dengelerin de güncel şartlara denk düştüğü bir gerçek. Rusya, Batı bloku ile kavgası ve Ukrayna savaşındaki hataları nedeniyle öylesine enerji kaybetti ki Esad’a sahip çıkma önceliğini geri plâna itmek zorunda kaldı. İran derseniz, İsrail’le sıcak çatışmaya girmenin maliyetine katlandığı gibi Hizbullah’tan Haşdi Şabi’ye kadar uzanan paramiliter unsurlarıyla da ağır yara aldı. ABD ise Ortadoğu’ya bir şekil verip Asya Pasifik’e yönelme hırsıyla hareket edeceğini zaten gizlemedi. Ve onlar için İsrail’in güvenliği ile Suriyeli Kürtlerin (YPG’nin değil!) bölgede hangi ülkeye emanet edileceği arayışı başladı.
Buna karşın…
Türk devlet aklı sahayı çok yönlü analize tabi tuttu.
Rejim ordusunun direncinin ve moralinin bitik olduğunu belirledi.
Teşkilat mensupları en üst düzeyin de bulunduğu uzman bir ekiple Suriye kentlerini bizatihi yerinde inceledi ve son durumu raporladı.
Suriye muhalefetinin, uluslararası topluma aykırı düşmemek kaydıyla, hızlıca sonuç alabileceğini öngördü.
Tel Rıfat ve Münbiç gibi iki stratejik merkezin YPG terör unsurlarından arındırılması amacıyla kurmay planlamayı tamamladı.
MİT, Suriye Milli Ordusu’nu ve yerel aşiretleri iyi organize etti, TSK da gereken desteği sağladı.
***
Şimdi ileriye bakma zamanı… Elimizde ibret dolu canlı örnekler söz konusu. Her birinde etnik unsurlar, din faktörü, mezhepçilik ve devlet yönetimine dair tasavvurlar itibariyle ders alınacak olaylar söz konusu…
İşte Bosna Hersek… Yugoslavya kanlı bir senaryo ile parçalanırken, en ağır bedeli Bosnalı Müslümanlar ödedi. Dayton Antlaşması ile adeta bir saatli bomba Bosna’nın kucağına bırakıldı. Bugün Bosna- Hersek devleti iki ayrı birimden (Bosna Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti) ve küçük bir özerk bölgeden oluşmakta. Bosna- Hersek devletinin başında Başkanlık Konseyi bulunuyor. Başkanlık Konseyi üyeleri dört yılda bir Boşnak, Sırp ve Hırvatlar tarafından halk oylaması ile seçilirken, 8 ayda bir Başkanlık Konseyi’nin başına başka bir üye geliyor. İşte bu yüzden Bosna hükümet sorunları yaşamakta, ayrılıkçı Sırp nüfusu bünyesinde taşımakta ve gerçek kalkınmayı bir türlü başaramamakta!
Irak mı dediniz? 1. ve 2. Körfez savaşlarından bu yana (1990 ve 2003) bir türlü dikiş tutturamadı. Saddam infaz edilirken ülkedeki kurumlar da lağvedildi. Bu tercihin yanlışlığını sonradan ABD’liler de kabul etti. Ama ülke kaosa sürüklendi ve her türden terör örgütünün tatbikat sahasına dönüştü. Derken Amerikan yapımı çok parçalı anayasa yazıldı fakat ulusal birlik sağlanamadı. Ülkede, 2003’ten bu yana cumhurbaşkanı Kürt, başbakan Şii, meclis başkanı ise Sünni. Yani, etnik-mezhebi dehşet dengesi Irak’a huzur getirmedi.
Mısır’da halk iradesi darbeyle ezildi. Müslüman Kardeşler’in seçimle iş başına gelmesi hazmedilemedi. Mısır’daki seçimi, yönetsel geleceklerine tehdit gören körfez ülkelerinin finansmanı ve ABD’nin azmettirmesi ile demokrasi sekteye uğratıldı. Kan ve gözyaşıyla yoğrulan bir halk, umudunu bir başka bahara erteledi.
Ve Afganistan… ABD’nin apar topar terk ettiği bu ülke, dünyadan ve kendi toplumlundan kopuk bir idari anlayışı benimsedi. Taliban’ın sözde dini esaslara göre kurduğu sistem, küresel olarak izole olmakla kalmadı, ekonomik ve sosyal sorunlarla boğuşan bir Afganistan’a yol açtı.
İşte bu ahvâl ve şerait içinde…
Suriye’nin anayasal temelde yeniden inşası bir mezhebi, dini veya etnik grubu öncelerse, ilk günden bunalımın tohumları ekilmiş demektir. Öyle ki İsrail Dışişleri Bakanı daha dün, “Tüm bölge üzerinde etkili kontrol ve egemenliğe sahip tek Suriye devletini düşünmek gerçekçi değil. Mantıklı olan, Suriye’deki azınlıklar için özerklik ve belki de federal yönetim aramaktır” demekteydi!
Türkiye’ye gelince… Suriye’ye büyük ağabeylik yapma iddiasında değildir ama geçiş döneminin her merhalesinde ilham kaynağı ve rol model olmayı sürdürecektir!