Çekmeyen bilemez! Türkiye’de her 6 kişiden biri bu sorunu yaşıyor
Migren, tekrarlayan baş ağrılarıyla hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen kronik bir rahatsızlık. Türkiye’de her 6 kişiden birinin migren hastası olduğunu belirten Medical Park Bahçelievler Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Gülşen Kocaman, bu hastalığın kadınlarda erkeklere göre 3 kat daha yaygın olduğunu söyledi. Prof. Dr. Kocaman, migrenin fiziksel olduğu kadar psikolojik boyutlarının da göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade ederek, tedavi yöntemleri ve dikkat edilmesi gerekenler hakkında önemli bilgiler paylaştı. Bazı kişilerde ağrılar 72 saat sürebilir Prof. Dr. Kocaman, “Migren, müdahale edilmezse 4-72 saat (çoğunlukla tüm gün) süren, genellikle şiddetli, zonklayıcı, bulantı-kusma ve/veya ışıktan ve sesten rahatsızlığın eşlik ettiği, genellikle başın bir bölgesinde yoğunlaşan bir baş ağrısıdır” ifadelerine yer verdi. Kadınlarda daha yaygın Dünyada yaklaşık 1 milyar, ülkemizde de yaklaşık 13.1 milyon kişinin migren hastası olduğunun tahmin edildiğini dile getiren Prof. Dr. Kocaman, “Ülkemizin 85 milyonluk nüfusu olduğu göz önüne alınırsa, her 6 kişiden birinin migren hastası olduğu görülmektedir. Kadınlarda, erkeklere göre 3 kat daha sık görülmektedir. Ortalama 5 kadından biri, 16 erkekten biri ve 11 çocuktan biri migren hastasıdır. Migren dünyada en sık maluliyete neden olan hastalıklardandır. 50 yaşına kadar erken çocukluk dâhil her yaş döneminde görülebilir. 50 yaşından sonra başlaması nadirdir” dedi. ‘Hastaların sadece yüzde 40’ı tanı alıyor’ Dünya Sağlık Örgütü’nün migreni olan hastaların sadece yüzde 40’ının profesyonel olarak tanı aldığını tahmin ettiğini ifade eden Prof. Dr. Kocaman, “Maalesef bu kadar yaygın olmasına karşın doğru tanı alan ve doğru yönetilen hasta oranı azdır. Migren, insan beyninde sinir hücreleri, atardamarlar, beyin zarları ve hedef dokularda bazı kimyasal değişimlerin olduğu, genetik potansiyeli olan çok yönlü bir hastalıktır. Kesin nedeni, nasıl ve hangi beyin bölgesinden başladığı tam aydınlatılamamıştır. Genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığı bilinmektedir. Birinci derece akrabalarında migren öyküsü bulunan bireylerde bu hastalığın görülme olasılığı çok daha yüksektir” diye konuştu. Bazı etkenler migreni tetikleyebilir Migren ataklarının çeşitli tetikleyicileri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kocaman, bunları şöyle sıraladı: “Günlük yaşantı içindeki birçok durumdan etkilenip tetiklenebilirler. Stres, yorgunluk, uyku düzensizliği (az uyku-çok uyku), açlık, yetersiz sıvı alımı, hormon dalgalanmaları (özellikle kadınlarda adet döngüsü sırasında), rüzgâr (özellikle lodos), parlak ışık, soğuk hava, yüksek rakım, hava kirliliği, sigara, bazı keskin kokular, bazı gıdalar (fermente besinler, küflü peynir, kurutulmuş besinler, narenciye, balık, çikolata, kuruyemişler, nitrat içeren besinler, işlenmiş besinler, alkolik fermente içecekler, kafeinli içecekler, enerji içecekleri) migreni tetikleyen başlıca faktörlerdir.” ‘Teşhiste hastadan alınan bilgiler önemli’ Migren teşhisinin ağrı özellikleri ile ilgili hastadan alınan bilgilere dayanarak konulduğunu söyleyen Prof. Dr. Kocaman, şu bilgileri paylaştı: “Hastanın fiziksel ve nörolojik muayenesi, laboratuvar tetkikleri ve beyin görüntülemeleri normaldir. Bazı durumlarda beyin tümörü veya enfeksiyon gibi diğer nedenleri dışlamak amaçlı hekim manyetik rezonans görüntüleme (MRI) veya bilgisayarlı tomografi (BT) gibi testler isteyebilir.” “Tedavide üç temel yaklaşım uygulanıyor” Tıpta hastalıkların çoğunluğunda olduğu gibi migrende de tamamen yok edici bir tedavinin olmadığının altını çizen Prof. Dr. Kocaman, “Ancak bu durum tedavisi yok anlamına da gelmemektedir. Tamamen hasta özelinde planlanması gereken çok etkili ve çeşitli tedavi yöntemleri vardır. Tedavide asıl amaç hastanın ağrı sayısını ve şiddetini önemli ölçüde azaltmaktır” dedi. Tedavinin bir nöroloji uzmanı yönetiminde hastanın ağrılarının şiddeti, sıklığı, daha önce kullandığı tedaviler, tıbbi özgeçmişi, tedavi tercihleri gibi durumlar göz önüne alınarak hasta özelinde planlanması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Kocaman, migren tedavisinde üç temel yaklaşım olduğunun altını çizerek şunları anlattı: “Atak tedavisi: Migren atağını kısa sürede durdurmak için ağrı sırasında alınan ağrı kesici ilaçlardır. Klasik ağrı kesiciler ve migrene özel ağrı kesiciler şeklindedir. Önleyici Tedavi: Ataklar sık olduğunda (en az her hafta olan ağrılar varsa) sıklığını azaltmak için düzenli olarak kullanılan ağrı engelleyici ilaçlardır. Günlük düzenli alınması gereken tablet veya belli aralıklarla uygulanan çeşitli iğneler (botulinum toksini, migren aşısı gibi) şeklindedir. Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Stres yönetimi, düzenli uyku ve yeme alışkanlıkları, sağlıklı diyet ve tetikleyicilerden kaçınmak migreni kontrol altına almada diğer etkili yöntemlerdir.” ‘Migrenli kişiler sigara ve şekerden uzak durmalı’ Migrenin genel olarak beyin ve vücuda kalıcı fiziksel zarar vermediği kabul edilse de son gelişmelerin felç riskinde 2,5-4 kat artışa yol açtığını desteklediğini vurgulayan Prof. Dr. Kocaman, “Migrenli kişilerin sigara, kolesterol yüksekliği, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı, doğum kontrol hapı kullanımı gibi damar sertliği riski taşıyan ek sorunlardan uzak durması da ayrıca çok önemlidir. Migren, bireylerin sosyal ve iş yaşamını derinden etkileyen karmaşık bir rahatsızlıktır. Ataklar sırasında günlük aktiviteler yapılamaz hale gelebilir ve hastalar kendilerini izole hissedebilir. Bu nedenle, migrenin fiziksel olduğu kadar psikolojik boyutlarının da dikkate alınması önemlidir” diye konuştu. Erken teşhis önemli Son olarak erken teşhis ve uygun tedavi ile migrenin sorun olmaktan çıkartılıp, hastaların yaşam kalitesi önemli ölçüde artırılabileceğini sözlerine ekleyen Prof. Dr. Kocaman, “Yaşam tarzı değişiklikleri, tetikleyicilerden kaçınma, psikolojik ve sosyal destek migrenle mücadelede önemli bir rol oynar. Migrenle yaşayan bireylerin, bu hastalık hakkında daha fazla bilgi edinmeleri ve bir nöroloji uzmanından destek almaları çok önemlidir” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.