Filistin’de kan akıyor, Müslüman liderler izliyor! Peki İslâm dünyası nasıl bir aksiyon alabilir?
Türkiye gazetesi yazarı İsmail Kapan, Türkiye’nin Filistin halkının haklarını koruma konusunda aktif bir rol üstlendiğini belirtti. Kapan, Batı’nın Filistin halkına yapılan zulme karşı sessiz kaldığını ifade etti. Türkiye’nin ise İslam İşbirliği Teşkilatı’nı harekete geçirmeye çalıştığını vurgulayan Kapan, Batı’daki insan hakları örgütlerinin çifte standardını eleştirdi. İsmail Kapan, şunları kaydetti: “Türkiye, Siyonist İsrail’in Gazze’de yaptığı katliam ve soykırımın önüne geçilmesi için, ilk günden beri dört bir koldan bastırıyor…
Saldırıların başladığı anda, gecikmeksizin İslâm İşbirliği Teşkilatının olağanüstü toplanmasına öncülük etti. Fakat ne yazık ki o toplantıdan dişe dokunur bir karar çıkmadı. Üzerinden bir yıl bir ay geçti. Hâlâ aynı noktadayız!..
Türkiye hiç ara vermeden, her vesileyle Gazze’de akan kanın durması için uğraşıyor. Maalesef, başta İslâm âlemi olmak üzere, dünyanın çok büyük bölümü, Filistin halkının maruz kaldığı insanlık dışı zulüm, baskı ve katliama karşı sessiz ve tepkisiz kalmaya devam ediyor. Fakat Türkiye her şeye rağmen, hız kesmeden dünya devletlerini bu meselede etkili bir tavır almaları yolunda ikna etmeye çalışıyor. Mesela daha dört gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş, Brezilya’da toplanan P 20 Parlamento Başkanları Zirvesinde, uluslararası camiaya seslenerek, Siyonist İsrail’in Gazze’de devam ettirdiği katliam ve soykırımın, yeni bir dünya düzeni ve paradigmanın kurulması için, tek başına alarm verdiğini dile getirdi.
Kurtulmuş, hâlihazırda şeklen var olan beynelmilel kuruluşların büyük zaaf içinde olduğunu ve çözüm üretme kabiliyetini kaybettiğini belirtti.
Gerçekten Dünya Gıda Örgütü (FAO), Dünya Sağlık Teşkilatı (DSÖ), Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve BM Güvenlik Konseyi gibi kuruluşların, bariz bir çöküntü içinde olduğunu, meselelerin çözümü için ortaya bir irade koyamadığını utanç içinde seyrediyoruz…
BM başta olmak üzere, büyük bir erozyon söz konusu! Bu sebeple dünya kurumlarının yeniden yapılandırılması gerekiyor. Bunun için de bir paradigma değişikliği şart.
Numan Kurtulmuş, günümüzde hâkim ve hegemon devletlerin, kendilerini dünyanın sahibi gibi gördüklerini, oysa bu dünyanın kimsenin babasının malı olmadığına dikkat çekerek, küresel yeni bir siyasi mimariye büyük ihtiyaç bulunduğunu ifade etti.
Günümüz dünyasında güçlünün hakkı aranıyor diyen Kurtulmuş, esasen haklının hakkının arandığı ve teslim edildiği bir dünyaya ihtiyaç olduğunun altını çizdi. ADİL BİR DÜNYA VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GEZEGEN temasıyla toplanan P 20 zirvesinde verilen bu mesajlar elbette çok önemli.
Yukarıda işaret ettiğimiz beynelmilel kuruluşların mevcudiyetine rağmen, meselelere çözüm bulunamaması ve büyük haksızlıkların devam etmesi, bu kurumların çözüm etkisini kaybettiği ve dolayısıyla gecikmeksizin, herkes için adil ve eşitlikçi bir küresel sistemin kurulması zaruret hâlini almıştır.
Öncelikle devletlerin büyük ve hegemon yahut küçük ve lokal olarak ayrılması değil, egemenlikte eşitlik esası üzerine bina edilmesi şarttır diyen Kurtulmuş, yeni bir küresel siyasi mimariye mutlak ihtiyaç olduğunu dile getirdi.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, parlamenter diplomasi alanındaki bütün faaliyetlerde, Filistin Meselesini ve Gazze soykırımını en keskin biçimde dile getirmeyi sürdürüyor. Türkiye bütün kurumlarıyla, Filistin halkının haklarının korunması ve teslimi konusunda son derece kararlı bir politika izliyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, iştirak ettiği her toplantıda ve gerçekleştirdiği her diplomatik temasta, Gazze’de devam eden soykırımın durdurulması için çaba sarf ediyor.
Son olarak Riyad’da düzenlenen İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi Bakanlar Zirvesinde, soykırım yapan Siyonist İsrail’in zorlayıcı eylemlerle baskı altına alınması çağrısında bulundu. Fidan bu kabil çağrılarını öteden beri tekrarlıyor. Bu arada, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanında İsrail aleyhine açmış olduğu soykırım suçu davasını ve az sayıdaki Batılı ülkenin müspet tavrını bir kenara koyarsak, Türkiye’nin yaptığı gibi, insan hak ve hukukunun korunmasına dair çabalar, maalesef yok denecek kadar sayılı.
Türkiye hakikaten bu konuda tarihî bir mücadele veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Ekim 2023’ten beri aralıksız olarak, Filistin davasına ve Siyonist İsrail Devletinin üç çeyrek asırdır devam ettirdiği zulüm ve katliamlara dünyanın dikkatini çekiyor. Yine maalesef diyerek belirtelim ki, Erdoğan’ın bu çağrılarına ve uyarılarına kulak kabartan yeteri sayıda İslâm ülkesi ortada bulunmuyor. İslâm âlemi bu hâldeyken dünyanın diğer kesimlerinden ne bekleyebiliriz?
Erdoğan dün Suudi Arabistan’ın başşehri Riyad’da toplanan İİT ve Arap Ligi Olağanüstü Zirvesinde bir kere daha bütün dünyaya seslendi ve soykırım suçu işleyen Siyonist İsrail’e silah ambargosu uygulanması ve bu terörist devletin tecrit edilmesi çağrısında bulundu…
Bilindiği üzere, İİT’nin temelini teşkil eden İslâm Konferansı Teşkilatı, Mescid-i Aksa’nın İsrailli bir terörist tarafından saldırıya maruz kalması ve yakılmaya çalışılması üzerine kurulmuştu… Aradan geçen 54 yıllık zaman zarfında, İslâm İşbirliği Teşkilatı, ne yazık ki, yüklendiği misyonu yerine getiremedi…
On üç aydan beri, Gazze’de devam eden insanlık dışı zulüm ve baskı karşısında; İslâm Dünyasının böylesine aciz kalması, kelimelerle ifade edilemeyecek bir zillettir. Ama acı hakikat da ne yazık ki budur! Şüphesiz bu acziyet İslâm Dünyasını iyi bir yere götürmez. Filistin meselesini kendi çıkarları dışında gören Arap âlemi de bu konuda büyük bir gaflet ve dalalet içinde…
Bunu bilhassa vurgulamak gerekiyor. Filistin halkını ve davasını yok sayan, ilgisiz kalan ve başta ABD olmak üzere, küresel ve bölgesel güçlerle işlerini rahatça yürütebilmek için, Siyonist İsrail’e karşı tavır almaktan çekinen Arap ülkeleri, bugünkü vahim tutumlarının bedelini çok kötü ödeyecekler. Bunu bir kenara yazalım…”