Fok Derisi Kavuşma: Kendine kavuşabilme hikâyesi
KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com “Yuvayı dişi kuş mu yapar? Peki, bu yuva kimlerden ve nelerden oluşur? Bir çatıya sahip ama anne olmak isteyip olamayan beyaz yakalı bir kadın Dilek. Bir çocuğa sahip ama kendi ailesiyle aynı çatı altında yaşayamayan Türkmen bir bakıcı Gül. Aile dediğimiz kavramı, kendi yuvasını tamamlamaya çalışan bu iki kadının vazgeçtikleri, fark ettikleri ve kendileri çok tanıdık. Farklı sosyal statüde ve coğrafyadan olan Dilek ve Gül’ün anlattıkları, gerçek deneyimlerle harmanlanmış, trajikomik hikâyelerden oluşmakta. Masallar, kuşlar, şarkılar her zaman bizimle. / Kurtlarla Koşan Kadınlara selam olsun.” Meramını bu peşrevden veriyor Tiyatro Us’un ilk oyunu “Fok Derisi Kavuşma!”…“Karabatak”, (XVI. Direklerarası Seyirci Ödülleri, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldığı / Refik Halit Karay hikâyelerinden uyarlanan) “Yatık Emine”, “Kafkas Tebeşir Dairesi”, “Büyük İskender’in Atı” ve son olarak da “Gebe” oyunlarından hafızaya aldığımız Esra Şengünalp’ın yazıp yönettiği ve “Blu”, “Zenhar – Bir Tören Oyunu” oyunlarından hatırlayabileceğimiz Gamze Dar ile birlikte oynadığı “Fok Derisi Kavuşma”nın yardımcı yönetmeni Bora Akın, dekor tasarımcısı Cihan Aşar ve ışık tasarımcısı Yasin Gültepe…“Hikâyeler yaralı ruhlara ilaçtır” der (Ayrıntı Yayınları, Hakan Atalay çev.) “Kurtlarla Koşan Kadınlar / Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler” kitabının yazarı Clarissa P. Estes… “Fok Derisi Kavuşma!”nın selam ettiği yerden biz de ABD’li yazar ve psikanalist Estes’e “mütemadiyen selamlar” notumuzu düşerek gelelim, bugünün meramının öznesi olan Esra Şengünalp ile gerçekleştirdiğimiz röportajımıza… (Es notu: Fotoğraflar, Emre Mollaoğlu) “Tiyatro Us’u kurma amacım bu oyunu yapabilmekti”· İzninizle sondan başlamak isterim. “İnsan bir zaman tüketicisidir. Üstelik bize ayrılan bu zaman oldukça sınırlıdır da. Ama yine de çoğumuz yapmak istediklerimizi sonsuza dek zamanımız varmışçasına erteleriz.” der psikiyatrist, yazar Engin Geçtan “İnsan Olmak” adlı kitabında ve ekler: “İnsanın kendi içinde ürettiği kargaşa dış dünyadaki gerçek tehlikelerden çok daha ürkütücüdür… Kimse siyah ya da beyaz olarak nitelendirilemez. Aslında hepimiz grinin tonlarıyız.” Üstadın tanımından yola çıkarak sizin, hem kişisel hem de sanat/tiyatro hayatınızın kadrajından 2024 yılı “Z Raporu”ndan ortaya nasıl bir fotoğraf çıkar? Ve 2025 yılı için kısa ve uzun vadede dünya insanlarına ve tiyatroya karşı öngörünüz ne olur?Öncelikle Engin Gençtan ile başlamanız bir tebessüm oluşturdu yüzümde. Çok severim, okurum. “İnsan Olmak” ayrıca çok dostuma hediye ettiğim bir kitap. Zaman ve zamane çok farklı bir boyutta ilerliyor. Kıymetli olanı tutabilmek, fark edebilmek zorlaşıyor. Hafıza! Unutmak kavramları da… İnsan olmak zor, daha da zorlaşıyor. Hissizleşip, samimiyetsizleşiyor. Teknoloji ilerlerken boğulduğumuz binlerce gerçek hikâye ve de zamanı geçiştirdiğimiz içi boş, gerçek dışı bir sürü içerik olsa da, insan başkalarının hayatlarında kendini bulmayı seviyor, gerçeğin ve iyi bir hikâye anlatıcısının peşini hiçbir zaman bırakmayacaktır diye düşünüyorum. Onu bıraktığımızda, asıl insan olmak içi boş bir kavram.Hayatı tüm renkleriyle yaşamaktan ve yaşatmaktan yanayım. Gri olmak çok dengeli, çok sıkıcı… Siyah; çoğu kez yaratmamı sağlayan, yüzleşmemi üretime döktüğüm, renklendiğim ve beyazdan şeffafa varabilene kadar çalıştığım renk. Hayatımda, içimde hep var ki beyazın aydınlığını daha iyi fark edip, fark ettirebileyim ve hikâyelerimi şeffaf bir biçimde aktarabileyim. Daima içimde, sanatımda kolladığım bir denge. 2024, “Fok Derisi Kavuşma!” sayesinde mesleğimde çok şey öğrendiğm bir yıl oldu; insana, tiyatroya ve kendime dair. Kendimin kendimle baş edebilmesine dair…Tiyatro Us’u kurma amacım, bu oyunu yapabilmekti ve devamı niye gelmesin üretime vesile olur dedim… Teksti yazmaya başladığım zamandan, sahneye taşınana kadar ki zaman çok sancılı, bir o kadar da heyecanlıydı… Ama asıl iş, asıl sancı sonrasıymış… Yazarı, yönetmeni ve oyuncusu olma dışında yapımcılık ve organizasyon en zoruymuş. Hayalleri ertelemeden gerçekleştirmenin önemi çok büyük ama asıl olay bunu sürdürebilmek. Sürdürebilmeyi, vazgeçmemeyi iliklerime kadar hissettiğim bir proje oldu.Sanat (tiyatro üzerinden gideceğim) üretiminin ve yatırımın arttığı nice projeler görüyoruz; çoğu insanın o rakamlara bilet alamadığı. Asıl izlemesi gerekenler… “Ne için? Kim için?” diye sorgulasak da büyük firmaların, yapımcıların sanata destek olması güzel. Ayrıca yerli metinlerin artması, tiyatroların çoğalması, imkânsızlıktan doğan zorunlu üretim gibi herkesin daha çok çalışmasını sağlıyor. Gelişiyoruz. Kaliteli nitelikli işler çıkıyor. Her derde deva oyun var. İzlemek isteyen arayan bulur! Birçok yeni mezun ve oyuncu meslektaşım sanatını var edebilmek için kendi yolunda yürüyor. Daha çok çalışacağız. Öngörebildiğim, her konuda daha da çok çalışmak gerektiği.· Gelelim, Clarissa P. Estes’in yazdığı “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabında yer alan “Fok Derisi, Ruh Derisi” öyküsüne de selam çaktığınız oyununuz “Fok Derisi Kavuşma!”ya… Hikâyenin doğuşunu, çıkış noktasını (sahnelemeden önceki meramınızı) anlatır mısınız?Kısaca, bir kadının yaratma isteği. Açacak ve kişisel olarak bakacak olursak da; 30 yaşında evli bir kadın olarak kariyerime ara vermek istemiyor, daima sahnede kalmak istiyorken. Hormon mu, toplumsal beklenti mi? “Evlendin, ee, çocuk ne zaman?” sorusu içimde dönüp dururken, bu soruyu kağıda döktüm öylesine. Aklımda bir oyun yazmak ve üstüne oynamak vs. hiç yoktu. Tamamen kendi kendime bir günce gibi yazıyorum. Bir tarafta anne olmak isteyen bir kadın, diğer tarafta da kariyer derdinde olan bir kadın, yazmaya başladım derken yazma tekniği ilerledi; engel olmalı, çatışma olmalı vs… İlk yazdıklarımı okuttuğum Yiğit Sertdemir Hocam ve birkaç arkadaşımın söylediği şeyler üzerinden yüreklenip meseleyi ciddiye aldım. Sonrasında bambaşka bir hal aldı yazdıklarım ve artık bir tiyatro metnine dönüştü. “Kurtlarla Koşan Kadınlar” beni yaratım arayışımda, asıl yapmak istediğim şeye yönlendiren, yazma işine iten sağlam bir güç, ilham oldu. “Fok Derisi, Ruh Derisi” (İskandinav miti) masalı da en etkilendiğim ve tekrar tekrar okuyarak altını çizdiğim anonim bir masal; yazmak istediğim hikâyeyle kafamda tamamlandı. Birbirini karşılayan, cevap bulan paralel hikâyeler olarak yerini oyunda aldı. Anlamı bende büyük. Oyunun adı olarak da var olsun istedim. Süreç çok uzun. Oyunu yazarken Dilek karakterinin hikâyesindeki araştırmalarımda (Dilek çocuk sahibi olmak isteyip biyolojik engeller yaşayan bir kadın) O kadar bütünleştim ki yazarken karakterle; “Böyle şeyler yaşayan insan ne çokmuş. Sadece ben üremeli miyim? Çocuk yapsam kariyerim nasıl olur?” gibi sorular o kadar anlamsızlaştı ki ben de. Adı da Dilek, oyunda adını ve hikâyesini kullanmama izin veren çocukluk arkadaşım Dilek’in erken yaşta yaşadığı tüp bebek tedavileri, erken dönem kısırlık teşhisi ve daha nicelerini yaşayan milyonlarca insanın hikâyeleri beni çok etkiledi ve kendim, anne olmaya karar verdim. Hamileliğim boyunca da yazma hikâyesi devam etti. Aslında anne olup olmama meselesinin derin düşüncesi dolaylı yoldan bu oyunu yazmakla başlıyor ve sonrasında kızım Maya ve “Fok Derisi Kavuşma!” art arda doğuyor. Tabii araya pandemi ve benim anne oluşum girdi. · Tam da bu noktada belirtmek isterim ki, oyunu seyrederken, metni yaratım aşamasında, tazesinden bir “annelik” süreci geçirdiğinizi düşündüm. Zira bazı doğum ve annelik süreçleri, kişileri etkiliyor ve deneyimlerini icra ettikleri mesailerinde görme / anlatma arzusu oluşturuyor gibi… “İnsan”, “kadın” ve “anne”; bu süreç nasıldı ve yazım aşamasına etkileri oldu mu?Sanırım bir önceki soruda cevabımı paylaşmış oldum. Söylediklerime ek olarak devam edersem de, anne olduktan sonraki bakış açısı ve deneyimler oyunu baştan yazmaya itti beni. Kariyer peşindeki kadın karakter gitti yerine Türkmen Bakıcı Gül geldi. Sonra ikisinin derdi, iç içe geçişi, anlattıkları dertlerin dengesi daha anlamlı oldu. Aile, yuva, kimlik soruları arttıkça gerçek hayatta fok derisine daha çok yaklaştı kadınlar ve tüm oyun. Derken çıkan hikâyenin son hali bu oldu…· “Fok Derisi Kavuşma!”nın meramını iki, üç cümle ile tariflerseniz, bu ne olurdu?Kadın olmak, anne olmak, her şey olmak… Kendin olamamak! Kendini bulma yolundaki “uyanış”.· Oyun sonrası us’umda beliren Clarissa P. Estés’in şu cümleleriydi: “Yaralarımız, en derin hikâyelerimizin haritalarıdır… Bir kadının hikâyesi ne kadar güçlü olursa, ruhu o kadar özgürleşir.” Oyundan rotalanırsak aynı evin içinde, fakat iki farklı hayat döngüsünde yaşamaya çalışan iki kadını / anneyi görüyoruz; biri -ekonomik şartlar sebepli- çocuğuna kavuşamıyor, diğeri ise fiziksel olarak “annelik halini” meşakkatli yollardan yaşıyor. Bunları kerteriz alarak sizin yorumunuz ne olur?Oyunda söylediklerimle beraber; toplumun kadın için biçtiği rollerden sıyrılıp kadının, kendinin farkına varması ve sorgulamayı bırakmadan, kendi yolunda yürümesi gerektiği. “Kadınsın” diye, “annesin diye, “evlisin” diye, bize engel olan her şey özgür ruhunla ne yapmak istediğinle başla. Fok derini çaldırma. Ne olursan ol sen insansın. Şarkını söyleyip, dans etmeye devam et. “Yıllardır kafamda oynadığım oyun”· Metni prova ve sahneleme aşamasında yaşadığınız, ilginç, absürt veya “bu da varmış” dediğiniz neleri tecrübe veya -yeniden- teyit ettiniz? Ayrıca oyunu yaratım ve provalar boyunca fonunuzda, kafanızda sürekli dönen dolaşan neydi?Eşime fazlaca yüklenmiş olabilirim! 2,5 ay boyunca kızımızla, her şeyiyle o ilgilendi. İşte yazdığım hikâyeyi her gün bir örnekle teyit ettik aslında. O da baba olmayı öğrendi. Ayrıca oyundaki rolüme o kadar kaptırmıştım ki kendimi, tüm kadınların kocalarından beklediği desteği, tüm kadınlar adına eşime kusmuş olabilirim. Feminizmi iliklerine kadar hisseden sevgili eşime her daim desteğini sürdürdüğü için de buradan tekrar teşekkür ederim. Provalar boyunca kafamda sürekli dönen meraktı aslında. O gün gelsin artık. Yıllardır kafamda oynadığım oyun artık seyirciyle buluşsun heyecanı sabırsızca içimdeydi. Hamilelik ve doğum gibi, nasıl olacak, neye benzeyecek?· Oyundan en sevdiğiniz bölüm / replik hangisi ve neden?Oyunun yazarı olarak hepsi benim gözbebeğim! Yönetmen gözünden, ikinci sahnede, iki kadının iç içe geçerek temizlik yaptığı bölüm. Oradaki matematiği çok seviyorum. Oyuncu olarak da en sevdiğim repliklerden biri: “Ben her şey olmak istemedim. Sadece anne olmak istemiştim. Bir adamın baba olmak istemesi gibi.” Nedeni bir kadın ve bir anne olarak çok açık değil mi zaten!· Günümüze düşen anlatımda, bugünün “Fok Derisi Kavuşma”nın (Dilek ve Gül) karakterleri kimlerdir sizce?Fok derisini (ruh derisi) kaybetmiş, kendi gibi hissetmeyen, kendini arayan herkes.· Tesadüf bu ya, hayat verdiğiniz oyun içindeki karakter(ler)le aynı ortamlarda tanışsınız. Hayat hikâyelerini de bir şekilde biliyorsunuz. Ve bir vakit de aynı masalarda kelama düşmüşünüz. Onlara bir cümleniz olsa, bu ne olurdu?“Farkında olman güzel bu sorgulaman ve arayışın bana da ilham oldu. Susma. Devam!” derdim!· “Önemli olan biz olabilmek.” diyen Tiyatro Us’un ilk oyunu “Fok Derisi Kavuşma!” ve aslında seyircisine de ilk merhabası… Tiyatronuzla ilk defa tanış olacaklara takdim edersek, kimlerden oluşuyor, güzergâhı ve tiyatroda meramı nedir?Yola bir tiyatro açmak için çıkmadım. Tek derdim “Fok Derisi Kavuşma!” hikâyesini seyirciyle buluşturabilmekti. Fakat şartlar ve koşullar beni bir tiyatro açmaya itti. Dediğim gibi, neden devamı gelmesin, bu sanat üretimimi arttırmama vesile olacak bir oluşum. Daha çok yeni Tiyatro Us, belki yeni projelerle beraber, ekibimiz daha da büyür. Neden olmasın. “Fok Derisi Kavuşma!” oyunuyla Tiyatro Us “farkındalık yaratanlar” ödülü aldı. Bundan sonraki projeler ne olur bilemiyorum ama, daima farkındalık yaratan, biz olmak kavramını yaşatan işler olacağı kesin.“Uluslararası Kadın Oyun Yazarları Tiyatro Festivali’ndeyiz”· Son zamanlarda sizi etkileyen veyahut iyi gelen performans, oyun, film, albüm / şarkı, sergi, kitap veyahut bir fotoğraf karesinden neler var; paylaşırsanız bizler de nasiplenelim isterim?Elizabeth Sankey tarafından yazılan ve yönetilen, “Witches” belgeseli ilk aklıma gelen. Şiddetle tavsiye ederim. Bir de bu yıl tiyatro festivalinde izlediğim “Hekabe, Hekabe Değil” çok ilham veren bir işti. Hüma Zeybek’in (Doğan Novus) “Anne Yarası” ruhuma çok iyi gelen bir kitap oldu. Son zamanlarda psikomitoloji ilgimi çekiyor, okumaya başladım. Ve ayrıca son zamanlarda kızımın yaptığı resimler içimi açıyor.· Masanızda veya kafanızda gelecek proje ve programınızdan bahseder misiniz?Masada da kafada da çok proje var. Fikirler kısmı daha çok. Zamanı geldiğinde içlerinden hangisi beni tutkuyla süreklerse sanırım onunla başlarım. Henüz geliştirme kısmında değilim, ama biri çok kalabalık, biri çok sesli ama tek kişi, biri de sözü az bir performans. Hepsi doğru motivasyon ve tutkuyla ilerleyecek birbirinden çok farklı işler. Bakalım, ben de merak ediyorum bir sonraki hangisi olacak.· Son olarak “bu da var paylaşalım, çoğalsın” dediğiniz notlar varsa, paylaşalım isterim?“Fok Derisi Kavuşma!” çok yakında iki güzel festivalde yer alacak. İlki İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun düzenlediği Uluslararası Kadın Oyun Yazarları Tiyatro Festivali seçkisine seçilen oyunumuz; 8 Şubat, saat 18.00’de İstanbul, Tekel Sahnesi’nde olacak, sonrasında da bir söyleşi. Şubat ve Mart boyunca da Türkiye’de ve Avrupa’da bir ilk olan Kadın Oyunları Festivali kapsamında, Ankara, Çanakkale, Ayvalık, Bandırma, Manisa gibi illerde oyunumuz turne yapacak. Ayrıca 13 Şubat’ta da İstanbul / Kadıköy Boa Sahne’de olacağız.