Sosyal

Gazze’deki çocuklar uyuyan kalpleri uyandırıyor

Ayçin Kantoğlu: Size bu duyguyu veren esas hususiyetin Türkçe olduğunu ifade etmek isterim. Yani benim ile ilgili halkın nezdinde oluşan her ne kanaat varsa ve bu kanaat kıymetli ise kullandığım Türkçe ile alakalı bir durum. Bunu çok duydum; daha sonra gelen tepkilerde, övgülerde. Genelde söze başlayanlar arı, duru bir Türkçe duyduk, doğru vurgularıyla konuşulan bir Türkçe duyduk dediler. Demek ki beni Türkçe anlattı. Hem nasıl biri olduğumu anlattı, hem sahip olduğum birikimi anlattı. Böyle olması da çok tabiidir. Biz şimdi burada üçümüz oturuyoruz. Her birimizin bir sureti var ama aslında burada konuşan şey Türkçedir. Sadece üzerindeki suretlerimiz var ve biz onun içinde var oluyoruz. Dolayısıyla çok insanın kendinden ayrıca hususi olarak özellikleri itibariyle tecrübeleri itibariyle bahsetmesine gerek kalmaksızın kullandığımız Türkçe sizi anlatıyor. Hani derler ya “insan dilinin altında gizlidir” diye belki onu hatırlamak icap eder. Çok teşekkür ederim. Yani hakikaten onore oluyorum bunu duyduğum zaman. Çünkü Türkçenin varlığı onunla birlikte hareket etmek imkânı size çok kapı açıyor. Kendinizi çok kolay ifade edebiliyorsunuz. Türkçede, Türkçe dilinde kendini kolayca ifade etmenin, boş konuşmamanın sırlı erleri oldu, yaşadılar. Yani bizim bu coğrafyamızda, bizim insanımızda çok konuşmak, boş konuşmak ayıplanan bir hâldir. Çok konuşanı sevmezler. Aksine az kelam ile çok sırrı aşikâr edeni, davasını az kelam ile doğru şekilde anlatanı överler. Bu babda aldığım bir övgü olarak da bunu kabul ediyorum. sizinle kurduğum bu samimi bağı Türkçeye borçluyum.

Gazze’de 21 bin şehit verdik ve hala orada insanlar var, hala katlediliyorlar. Kalan 2 milyon insan için neler yapabiliriz? Kalıcı çözümler nasıl üretebiliriz?

Ayçin Kantoğlu: Teşekkür ederim, ben tabi keşke uygulama imkanına sahip olabilsem. Yani 7 Ekim’den bu tarafa öyle sıkıntılı akşamlar, geceler ben de herkes gibi geçirdim ki balkonumda füze yapıp atmak mümkün olsa herhalde yapıp atmıştım. Ama tabi elimizin altında bir ordumuz yok, bizler ferdiz. Burada her ne kadar karşımızda bir cephe oluştu gibi gözükse de yalnız değiliz. Dünyanın her yerinde çeşitli dinlerden, ırklardan, dillerden insanlar kendi hükümetlerine karşı gelmek pahasına, ters düşmek pahasına, hatta kariyerlerini riske atarak olayın başından bugüne Gazze için ses çıkardılar. Sanıyorum insanlar arasında politikalar vasıtasıyla oluşmuş bu duvarları bir noktada aşmak lazım. Onlarla güç birliği yapmak lazım ve bilhassa onların oradaki sesini çoğaltmak lazım. Elbette ben Türkiye’nin Gazze’nin yanında yer alışını çok önemsiyorum. Ama daha fazlasına ihtiyaç var ve bir vatandaş olarak, bir anne olarak, bir Müslüman olarak bunu talep etmekten kendimi alamıyorum. Daha somut adımlar, İsrail’in mümkün mertebe yalnızlaştırıldığı, elinin kolunun, imkanlarının daraltıldığı, kesildiği somut adımları görmek istiyorum. Bunun için sabırla çağrılarımı yinelemeye devam ediyorum.

HABERİN DEVAMI İÇİN TIKLAYIN

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir