Haki Biçici, Sarp Apak ve Derya Karadaş ‘İyi Bir Aile Değiliz’i anlattılar: İnsan ebeveynini kaybettiğinde başka bir hikâye başlıyormuş
• Senaryo ve yönetmenliğe hep ilginiz var mıydı?
Haki Biçici: Evet, hep ilgim vardı. Yani Derya ve Sarp bunu da uzun mesaisinde biliyorlar. Bir süredir bu denemelerim oldu. Oyunculuğa başlayalı bayağı bir zaman oldu. O zamandan beri tiyatroda yazar ve kendimce yönetmen olarak başka denemelerim de oldu. Ama tabii ki sinema alanında ilk profesyonel yazar bir yönetmen olarak ortaya çıkardığımız iş ‘İyi Bir Aile Değiliz’ oldu.
• Aslında komedi filmi çekmenin zor olduğu söylenir, belli başlı hassas noktalarımız var ortak şeylere üzülüp ağlayabiliyoruz. Belki iş güldürmeye gelince biraz değişiyor gibi sizce öyle mi?
Sarp Apak: Şimdi hepimiz üçümüz de özellikle çok fazla komedi ağırlıklı kariyerleri olan insanlarız ve inanmadan çok fazla mizah sahnesi de çektik ve çok zor olduğunu da biliyoruz. Zorluğun dışında karşılığının olmayacağını bilerek de bazen mizah yapıyoruz.
Haki Biçici: Olmuyor, evet.
Sarp Apak: Olmuyor tabii… Şimdi böyle Türkiye’de de olumlu anlamda bir dil değişimi var mizahta da. Nasıl diyeyim işte Feyyaz’ların ‘Gibi’, ‘Ayak İşleri’ gibi… Böyle küçük niş işler çıkıp komedi dilini etkilemeye başladı. ‘Ölümlü Dünya’nın ilk filminde başlayan bir şey içinde yer aldığım için de sokaktan reaksiyon aldığım için biliyorum. Bu filmin de o yüzden başlamasını çok istiyorum. Çünkü burada yeni bir dil var. Biz bunu gerçekten bir komedi filmi gibi değil, bir bağımsız filmin gerçek bir ailenin cenazesinde yaşanılan krizler gibi düşünerek çektik. Eğer bu formül çalışırsa çalışacağına çok inanıyorum bu arada öyle de olacağını düşünüyorum. Bunu şu açıdan söylüyorum; komedi filmlerinin genel dilini bile değiştirebilecek bir şey var. Bir oyuncu başka türlü bir komedide çalışmak istemez. Çok güvenli. Çünkü komik olmak zorunda değilsiniz, komiklik yapmak zorunda değilsiniz. Sadece asıl görevimiz olan oyunculuğu yani ben ‘Sinan’ın burada varlığını sağlamakla ilgileniyorum. Üstüne bir de Sarp komikliği, Sarpça bir dokunuş yapmak zorunda kalmamak büyük bir lüks. Tembellikten bahsetmiyorum. Yapıya zarar veriyorsunuz siz orada onu unutuyorsunuz, filme zarar veriyorsunuz, onu atlıyorsunuz. Sadece reaksiyona odaklı olarak, burada çok sağlam bir film çekildi. Biz komedi filmi diye çekmedik. Bu bir filmdi. Bu yüzden de ekstradan da umudum da var. Başarılı olmasını da ekstradan da istiyorum. bir oyuncu olarak böyle filmlerde oynamak istiyorum.
Derya Karadaş: Sarp’ın söylediklerine katılıyorum. Ekstra ekleyeceğim bir şey yok. Sadece tür olarak, biçim olarak mesela bu hikâyedeki bütün kadroda ortak bir anlayış vardı ve üslup birliği vardı. Bu çok nadir yakalanan bir şey oluyor. Dolayısıyla hepimizin yaklaşımı hikâyeye hizmet ettiği noktada bence durum çok komik oluyor. Bizim için de yeni bir deneme alanı gibi oluyor. Sadece çok güncel, çok popüler. Anlık durumlarda yaratılan komedinin çok uzun süreli devam etmediğini düşünüyorum. O yüzden bizim filmdeki mizahın herkesin bir karşılığı olabileceğini düşünüp kalıp yıllar sonra da izlenebilecek. Her zaman o üslubunu koruyup dilini anlatabilecek bir hikâye gibi görüyorum.
Haki Biçici: Aslında aile hikâyelerinde şöyle şeyler oluyor yazarken de; “Aaa, ben kendi ailemi yazdım ama acaba diğer aileler benim ailem gibi mi?” gibi hislerde oluyorsunuz. Sonra işe dahiliye olunca yapım, oyuncular bütün teknik ekip şöyle hissetmeye başlıyorsunuz; “Aaa, bütün aileler birbirine benziyor.”
Sarp Apak: Evet bence dünyadaki bütün aileler birbirine benziyor.
Haki Biçici: Bu birazcık aslında yaşla ilgili de oluyor. Yani belirli bir yaştan sonra, dış ülkelerle temasınız arttığında şunu anlıyorsunuz. Atıyorum işte Derya ile böyle bir bazı deneyimlerimiz oldu. Gecenin üçünde bir yurt dışında bir yerde yürüyoruz ve bir bakıyoruz bir balkonda insanlar çekirdek titreyerek muhabbet ediyorlar. Derya’ya diyorum ki; “Derya, bu bizim köye benziyor, bu bizim yaşadığımız ilçeye benziyor, semte benziyor.” Aslında insan davranışları birbirinden çok farklı değil. O farklı olmama üzerinden bir bütün hikâye anlattığınızda aslında insanlar buna onay veriyor. Biz bu hikâyede bunu sağlamaya çalıştık. O yüzden ‘İyi Bir Aile Değiliz’ ile ilgili hissim en başından beri şu; aileler beraberce gidip izleyebilir, arkadaşlar beraberce gidip izleyebilir, karı – kocalar beraberce gidip izleyebilir. Mutlaka herkesin ya halası, ya anası, ya amcası, ya kendi abisi, ya bibisi (babanın kız kardeşi), ya nenesi… Yani hepimiz ortak kültürde birbirimize çok yakınız. Biz ülke olarak kendimize işte başka başka diyarlarda, başka başka insanlar olarak kabul ediyoruz ama aslında çok küçük bir ülkeyiz ve Karadenizimizle Akdenizimizle birbirine çok benziyor. Doğu Anadolumuzla, Trakyamızda çok birbirine benziyor. Kültürümüz birbirine benziyor. O yüzden “Ortak ve benzer kültür üzerinden o kültüre bir bakın, biz de bu kültüre böyle bakıyoruz” gibi bir hikâye yarattık.