İnce dönüyor, o dönemiyor! – SALİH TUNA

0

İkisi de gümbür gümbür gelecek, vatanın bahtı kara maderini kurtaracaklardı.

Lakin olmadı.

Olmayınca da kurdukları müstakil partileri bırakıp eski partilerine geri dönmek için harekete geçtiler.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Davutoğlu, Memleket Partisi’nin Muharrem İnce’sine nazaran daha erken davrandı.

“AK Parti’nin ruhunu temsil ediyorum” dedi. “AK Partili kitlelerden hiç kopmadım; ben o kitlelerin içinden geldim” dedi. Son derece sempatik bir mantık geliştirdi ve şunu söyledi: “Sayın Özgür Özel, Sayın Erdoğan ile görüşünce normalleşme oluyor da, hayatı boyunca birlikte mücadele etmiş Sayın Erdoğan ile Sayın Davutoğlu görüşüyor olsak, bu normalleşme olmaz mı?” (Cümle orijinaldir; noktasına virgülüne ve “Sayın”larına dokunmadım.)

Hülasa, “Sayın Erdoğan çağırırsa dönerim…” dedi.

Ne ki, Edip Cansever’in “Çağrılmayan Yakup”u misali bir türlü çağrılmadı.

Hâliyle AK Parti’ye dönemedi.

Fakat Cumhur İttifakı konusunda “güvenilmez” olduğu iddiasıyla Erdoğan’ı sıklıkla uyardığı MHP Genel Başkanı Bahçeli’yle görüşmeyi başardı.

Sayın Bahçeli de yaptıkları görüşmede intikamını alırcasına Davutoğlu’nun zaafına acımasızca çalıştı. “Türkiye’nin birikiminize ihtiyacı var…” dedi.

Zaten Davutoğlu’nu da hep bu havalar mahvetmişti.

O kadar ki, Dışişleri Bakanlığı görevinin son demlerinde “Türkiye’nin Kissinger’ı” övgüsünü almış, bir daha da toparlayamamıştı.

AK Parti’ye geri dönüş sadedinde, “Ben başbakanlık yaptım, tanımlanmış görev kabul etmem…” şeklinde ön şart ileri sürmesi hep bu zaafının eseri değilse, ben bir şey bilmiyorum. (Ben kendisini sevdiğim için “narsistik tepkileri” göze alarak uyarmaya çalıştım. Hatta nefesim yetmedi, kadim dostlarını yardıma çağırdım. Kötü oldum.)

Sayın Davutoğlu, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından tanımlanmayacak bir görev söylesin de biz de bilelim. Yapmakla o çok övündüğü başbakanlık görevini, Erdoğan’ın “tanımlamadığını” mı sanıyor hâlâ?

Kuvvetle muhtemel gönlünde, cumhurbaşkanı adaylığı veya parlamenter sisteme dönülürse (ki bence de dönülsün) başbakanlık görevi vardır.

İyi de bütün bu görevlere, Sayın Erdoğan tarafından aday gösterilmeden (yani tanımlanmadan) nasıl ulaşacakmış bakalım!.. Erdoğan olmadan ulaşabilseydi, kendi kurduğu partisini bırakıp AK Parti’ye çağrılmayı hiç bekler miydi?

Hiç kuşkusuz Muharrem İnce’nin de zaafları var. Ama o (anladığım kadarıyla) zaaflarını biraz kuantum fiziği, biraz da “erotik aşk şiirleriyle” köreltiyor.

Bunun yanı sıra, kurucusu olduğu Memleket Partisi marifetiyle de herhangi bir denklemde yer alma ihtimali kalmadığını görünce, “CHP’nin cumhurbaşkanı adayı oldum, tanımlanmış bir görev kabul etmem…” yollu bir koşul öne sürmedi.

Sonuç itibarıyla temaslar yoğunlaştı ve anlaşılan o ki katılımı gerçekleşecek.

Nereden bakarsanız bakın, İnce (amiyane tabiriyle) “dilbazlığıyla” CHP’ye güç katacaktır.

İşbu özgül ağırlığı sayesinde CHP Genel Merkezi’ni Mansur Yavaş ve İmamoğlu’nun etrafında kümelenen “yandaş” ve “fondaşların” oyun hamuru olmaktan çıkaracaktır.

Leave A Reply

Your email address will not be published.

File not found.