İsmail Dümbüllü’nün askerleriyiz! Hangi askerlik bu kadar başıbozukluğu kaldırır?
Sabah gazetesi yazarı Salih Tuna, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının anlamının siyasi kamplaşma içinde değiştiğini belirtti. Tuna, sloganın yanlış amaçlar için kullanılmasının fitneye yol açtığını ifade etti. Ayrıca, genç teğmenlerin yaptıkları yeminin gayri resmi olduğunu ve disiplinsizlik örneği teşkil ettiğini söyleyen Tuna, şunları kaydetti: ” “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı gırtlağına kadar siyasallaşmıştır. Hem de, anlamı, kimin söylediğiyle alakalı değişecek kadar. Tıpkı Atatürk gibi. Merhum Attila İlhan’ların, Oktay Sinanoğlu’ların ve Uğur Mumcu’ların Atatürk’ü, Can Dündar’ların veya “Yurtta Sulh Konseyi” cuntasının Atatürk’üne karşıdır. Yani, birbirine karşıt iki Atatürk vardır. Attila İlhan’ların Atatürk’ünün karakteri bağımsızlıktır; Can Dündar’ların Atatürk’ünün karakteri mandacılık. Aynı şekilde, TGB’li gençlerin Atatürkçülüğü işgalci ABD’li askerlerin kafasına çuval geçirmeyi icbar ederken, “Yurtta Sulh Konseyi”nin Atatürkçülüğü ABD adına bu aziz milletin kafasına çuval geçirme girişiminin kamuflajı olmuştur. Lafın burasında, Öcalan’ı sorgulayan emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un TSK’ya sızan FETÖ’cü askerler hakkındaki şu sözlerini hatırlamadan olmaz: “Evlerine gidiyoruz, kapıda Mustafa Kemal Atatürk’ün posterleri. Bakıyorsun rakı içiyorlar. Öyle bir takiye içindeydiler ki fark edilmeleri çok zordu…” Bakınız, “Yurtta Sulh Konseyi” cuntası 15 Temmuz bildirisinde kendisini nasıl da kamufle etmeye çalışmıştı: “Bu ahval ve şerait altında yüce Atatürk’ün önderliğinde (…) Laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesi üzerine oturan anayasal düzeni yeniden tesis etmek (…) Çağdaş, demokratik, sosyal, laik hukuk ilkelerine dayalı anayasal düzen tesis edilene kadar Yurtta Sulh Konseyi ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır…” “Çağdaş, demokratik, laik ve dahi FETÖ’cü” cuntanın işbu kamuflajı adamakıllı teşrih masasına yatırılmadığı sürece Atatürk’le de laiklikle de aldatan çok olur. *** Kara Harp Okulu’nun geçtiğimiz 30 Ağustos’taki mezuniyet töreninin resmi olarak sona erip Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Erdoğan’la birlikte devlet erkanının tören alanından ayrılmasından sonra bir kısım teğmenin (mezun olan teğmenlerin yaklaşık üçte birinin) “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atarak yaptıkları gayri resmi yemin nerden baksanız son derece manidardır. “Gayri resmi” diyorum, çünkü, 1961 tarihli İç Hizmet Kanunu’nda yer alan, “Barışta, savaşta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde milletime ve cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle, hizmet ve kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine and içerim…” şeklindeki yemin aynı gün resmî törende edilmiştir. Peki, mezkûr yeminin neresi söz konusu teğmenlerimizi tatmin etmemiş ki FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra yasaklanan “yemini” etmişlerdir? Kimsecikleri töhmet altında bırakmak yahut suçlamak istemiyorum sadece soruyorum: Kime neyin mesajı verilmek istenmiştir? *** Mezun olan teğmenlerimizin bir kısmının iki farklı ant içmesinden daha fecaat olanı ayrımcılıktır. Yani, söz konusu teğmenlerin kendilerini diğer teğmen arkadaşlarından adeta ayrıştırmalarıdır. Bu da lafın düzünü edeceksek, ayrımcılıktan başka bir şey değildir. Hangi askerlik bu kadar başıbozukluğu kaldırır? Böylesi bir disiplinsizlikle malul olduktan sonra dilleriniz matine-suare “Mustafa Kemal’in askeriyiz” dese de, pratikte tuluat ustası İsmail Dümbüllü’nün askeri olmaktan öteye geçemezsiniz. Hayır yani, bu fitne ameliyesi neyin veya kimlerin uğruna gerçekleştirilmiştir? Gencecik teğmenlerimizi kimler taklaya getirmiş, gaflete düşürmüştür. Şayet gaflet değilse ihanet çapında dalalettir.”