Kendine demokrat! – Yeni Akit
İşte Uysal’ın kaleme aldığı o yazı; Kendine demokrat, halk arasında kullanılan, kendine Müslüman tabirinden mülhem. Yani kişi namaz, oruç, haram-helal, konusunda çok dikkatli olsa bile, başka insanlarla ilgilenmeyen, onlara faydası olmayan, bencil bir Müslümanlığı ima eder. Ki, bu Müslümanlık, pek de makbul değildir. Çünkü Resul-ü Ekrem, güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiştir. Başkasına faydasız, bencil bir dindarlık, İslamın hakikatini ve güzelliklerini içselleştirememiş, nakıs bir dindarlıktır! İslamda, Rabbena hep bana, yoktur. Benzer bir şekilde kendine demokratlıktan da bahsedebiliriz. Son tahlilde teorik ve gerçek demokratlatlık, kadim ilkelere, ahlaklı olmayı gerektirir. Demokrat baba, demokrat patron, demokrat lider gibi deyimler, tevazu, anlayış, aynı seviyede sevgiyi esas alan, ılımlı ilişkileri ihsas eder. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer. Çoğumuz kendimize Müslümanız ve kendimize demokratız. Demokrasi herkese lazım değil, bana lazım veya bize lazım. Muhalefetteysek, alt sınıftansak, madun, hatta mağdur durumdaysak, çok demokrat, özgürlükçü, adalet aşığıyızdır. İktidarda, üst sınıftan, madun ve mağdur kılanlardan isek, “onlar da bunu hak ediyorlar canım” Zırt-pırt, özgürlük, adalet ve demokrasi de neymiş öyle! Herbir ferdin ve herbir topluluğun, (sosyal kümenin), demokrasiden anladığı ve beklediği, çok farklı ve çoğu zaman da birbirine zıt şeyler. Mesela yıllarca başörtüsü yasağı aşılmaya çalışıldı, yasağın özgürlük ve demokrasiye aykırılığı öne sürüldü. Ama toplumun sekülerist, Kemalist kesimi tam aksini söylüyordu. Muharrem İnce; “Başörtüsü bir özgürlük değildir, bilakis başını açma özgürlüğünden bir vazgeçiştir” diyordu, Kemalistleri temsilen! Kemalist CHP’ye göre; demokrasi ve özgürlüklerin ön şartı laisizm ve sekülerizmdir. Din, vicdan, düşünce ve ibadet hürriyetlerleri, laisizmin modern ve katı kurallarına aykırı olamaz. Din ve dindarlar, Allahın emri gerekçesiyle her ibadeti, kafalarına göre ve serbestçe, hele kamusal alanda yerine getiremezler! Deniz Baykal; “Başörtüsü serbest bırakılabilir fakat sonra, başı açık olanlar başörtülü çoğunluğun baskısına maruz kalırlarsa ne olacak? Yani, gelecekteki farazi bir baskıya mani olmak için, şimdiki zamanda, hazır bir baskı tedbiri! Zira, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği başkanı Türkan Saylan, çağdaş yaşamın emredici kuralını şöyle buyurdu; ” Biz asılız, bizim istemediğimiz bir şey bu ülkede olamaz” Cebren ve fiilen konan hukuksuz, saçma yasak, fiilen kalktı ve hiçbir mahzur da doğmadı! 1950’den beri DP, AP, ANAP, AKPARTİ çizgisi ara dönemler dışında, şekli ve resmi iktidarlar. Ancak iki açıdan da halen muhalefetteler! 1- Anayasal, yasal ve fiili iktidar halen Kemalist rejimde. Batı dahi kendine öykünen ve ram olan sekülerist statükonun hayırhahı. 2- Kültürel iktidar halen Batının ülkemizdeki iz düşümü beyaz Türklerde. Yani din, dindarlık, geleneksel değerler, tesettür, aile, pek revaçta değil, demode! Askeri, sivil ve yargı bürokrasisi ve üniversiteler de ağırlıklı olarak modernist, laisist, Kemalist. Kemalizm, modernizm, kendini üst kültür olarak, dindar Türk ve Kürd’ü vs. alt kültür olarak kodluyor. Kodlamakla kalmıyor, aşağılıyor! Türkiyede bazı zengin sitelere tesettürlü kadınlar giremiyor. Bazı Avm’ler ve lüks mağaza ve restoranlar’da mesturelerden hoşlanmıyor. Haşemalı kızlar site havuzlarına ve bazı plajlara giremiyor, girenler dayak yiyor. Dindarlar bir müddet daha, ” Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya ” demeye devam edecek gibi görünüyor. En acısı ise, bazı tesettürlü anneler, çocuklarının okullarına hala gidemiyor, görünmez olmaları gerekiyor. Şu halde mevcut iktidar, tabiatıyla iktidar dili ve tavrı içinde olsa da, halen Kemalist rejimin ve kültürel iktidarının muhalefeti konumunda kalabiliyor! Atatürk öldükten sonra dahi ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Anıtkabir tüm resmi törenlerin merkezi, ziyaretgah, koca koca profesörlerlerin de şikayet mercii konumunu sürdürüyor. Ülke halen 12 Eylül Kemalist darbe anayasası ile yönetiliyor. Demokrasi ve özgürlük isteyenler, kanıksanmış Kemalist otokrasiye çıt çıkarmadığı gibi, bir güvence olarak dört elle de sarılılıyorlar. Resmi ve şekli iktidar özgürlük ve demokrasiyi, bu sınırları aşmadan sağlamak zorunda. Kemalist rejim Kürt inkar ve asimilasyonu uyguladı. Kürt hareketinin en azından bir kısmı, özgürlük ve demokrasiyi ağızlarından düşürmüyorlar. Ama Kemalizme ve partisi CHP’ye tek laf etmiyorlar. Aslında, Apo bir Kürt Atatürk’ü (Atakürdü), Apoculuk da bir Kürt Kemalizmi! KCK sözleşmesi Apo’yu Atatürk’ün yerine koyan, otoriter, totaliter, Stalinist bir otokrasi dayatıyor. Kürt özgürlük hareketi denen şey, Kürt çocuklarını ailelerinden kopartıp zorla dağa kaldırıyor. Dağlarda heder ediyor. Analarını bir daha göremiyorlar. 15 bin örgüt içi infazdan söz ediliyor. Bu çocuklar kefensiz gömülüyorlar ve mezarları da bilinmiyor. Aytekin Yılmazın Yoldaşını Öldürmek kitabı bu tür çok acıklı anekdotlar ile dolu. İddia ediyorum. Farzımuhal PKK bir Kürt devleti kuracak olsa, Kürt halkının kahir ekseriyeti illallah edecek ve başımıza gelen de ne diyecektir. PKK dünyanın en fazla insan öldürmüş, en dehşetli terör örgütüdür. En sevdikleri laf ise demokrasi güçleridir. DEM, CHP, hatta İP dahi demokrasi güçlerinden kabul ediliyor. Nasıl? Terör örgütünün en fazla istediği şey demokrasi ve demokrasi güçlerinin içinde kendi de yer alabiliyor? Kürlerden başka Aleviler de Kemalizmin üvey evlatlarındandı. Bazı Alevi isyanlarına devlet pek sert müdahale etmiş, başta Dersim olmak üzere çok sayıda katliam olmuştur. Rejim her ne kadar Sünni İslamı ve Müslüman Türk’ü de Frengileştirmeye çalışmışsa da, devletin bekası açısından Alevi ve Kürt kadar tehlikeli görmemiştir. Doğal olarak Alevilerin de Kürtler gibi eşitlik, özgürlük ve demokrasi talepleri vardır. Fakat rejimin sillesini yiyen bu kardeşler, çareyi yine de rejimin partisinde aramayı adet edinmişlerdir. Bir Stockholm sendromu vakası olmalı! Mesela Diyanetin Sünni yapılanması, Atatürkten beri devam eden bir durum. Sünnilerin sayısal ve politik ağırlıklarıyla elde ettikleri bir durum değildir. Bu hükümet Roman açılımı gibi Alevi ve Kürt açılımları da yapmıştır. Bakan Faruk Çelik defalarca Alevi Dedeleri ve sivil toplum kuruluşları ile toplantılar yapmıştır. Mesele şurada düğümlenir. Aleviler ve Cemevlerine statü temini için, Tekke ve Zaviyeleri yasaklayan kanunun iptali gerekmiştir. Alevi kardeşler ise, bunun Sünni tarikat ve cemaatlerin de önünü açacağı gerekçesiyle uygun bulmamışlardır. Yani kendine demokrasi mantığı şu; hak ve özgürlükler sadece bize tanınsın, başkalarına da yarayacaksa hiç olmasın ! Suriye’de zalim Baas rejimi ve Esad’ın kaçması demokrasiciler açısından turnusol kağıdı görevi gördü. Aleviler, DEM’liler ve PKK, CHP, Solcular ve Sosyalistler, Milli Görüşçüler vs. pek üzüldüler. CHP sözcüsü; “Suriye’de Atatürk ilke ve İnkılapları uygulanmalı” dedi. Ki zaten Baas rejimi bir Arap Kemalizmiydi! Kemalizm gibi etnoseküler bir ideoloji ve tek parti idi! Bir milyon vatandaşını katletmiş, yurttaşlarının yarıdan fazlası ülkeden kaçmış, işkence merkezleri ve Sednaya zindanları kurmuş bir diktatörlük yıkıldı diye karalar bağladılar. Dehşetli zulümleri, halk hapishanesine döndürülen koca ülkeyi,1 milyon ölüyü hiç önemsemediler! Eski CHP’li sosyalist, hukukçu Serra Kadıgil; “Suriye ile Türkiye savaşsa banko Baas Suriyesinini tutarım” dedi. Kılıçdaroğlunun sağ kolu Alevi Eren Erdem ise; “İran ile Türkiye savaşsa İranı tutarım” demişti. Bu insanların insan hakları, özgürlük ve demokrasiden anladıkları bu mu? Siz Türkiye için de böyle bir demokrasi mi istiyorsunuz? Bizim tek parti diktatörlüğü gibi tek partili otoriter, totaliter diktatörlüklerin nesine heves ediyorlar? Türkiye düşmanlığı mı, sizlere Baas ve İran otokrasilerini sevdiriyor? Bir de utanmadan ve sıkılmadan “Suriye’de Alevi katliamı var” kampanyaları! Sizde utanma yok mudur? Türke karşı Acem, Sünniye karşı Şii(Nusayri), Türkiye Cumhuriyetine karşı İran İslam Cumhuriyeti ve Baasçı Suriye Arap Cumhuriyeti, başörtü yasağından yeni kurtulmuş Türkiyeye karşı, başörtünün mecbur olduğu İran yarı teokrasisi!!! Kemalistler, Sosyalistler, Kürt milliyetçisi ve Stalinist DEM, Mill Görüşçüler, demokratlar, özgürlükçüler, insan hakları şampiyonları, gerçekten iyi misiniz? Apo PKK’yı yıllarca, Muhaberatla birlikte Şam’dan yönetmişti, yoksa onun hatırı mı? Sednaya, işkencehaneler, insan pres makineleri, hangisini sevdiniz? Ali İlahtır diyen Nusayri küfrü mü cezbetti sizi? Gerçekten iyi misiniz?