Kolon ve rektum kanseri Y kuşağında artıyor
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) rakamlarına göre dünyada her yıl yaklaşık 1 milyon 800 bin kişi kolon ve rektum kanserine yakalanıyor. Yaklaşık 900 bin kişi de bu hastalıktan kaybediliyor. 50 yaş öncesinde görülme sıklığı artan bu önemli sorunla ilgili daha endişe verici bir tablonun oluşmaya başladığına dikkat çeken Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Neşet Köksal, şu çarpıcı bilgileri paylaştı: “Kolorektal kanserler olarak tanımlanan kolon ve rektum kanserleri 1980 yılı sonrasında doğan Y kuşağını temsil eden genç yetişkinleri de tehdit ediyor. Yapılan bir çalışmada 1950’li yıllarda doğan yetişkinlerle karşılaştırıldığında, 1990’lı yıllarda doğanlarda kolon kanseri riski 2 kat, rektum kanseri riski ise 4 katına çıkmaktadır. Ayrıca rektum kanseri hastalarının neredeyse üçte birinin 55 yaşın altında olduğundan taramaya 50 yaşından önce başlanmasının düşünülmesi gerektiği belirtilmiştir” dedi. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 2018 yılında kolon ve rektum kanserli hasta sayısının yaklaşık 20 bin kişi olduğu bilgisini veren Prof. Dr. Köksal, hem genetik hem de çevresel faktörlerin etkili olduğu bu kanserlerde erken tanının sağ kalıma etkisinin büyük olduğunu söyledi.İLK TEDAVİ CERRAHİDİR
PROF. Dr. Köksal, kolon kanserlerinde eğer bir organ yayılımı olmamışsa yani metastaz yoksa ilk uygulanacak tedavinin cerrahi olduğunu söyleyerek, şöyle dedi: “Patolojik evreleme ve tümörün moleküler özellikleri dikkate alınarak medikal onkoloji uzmanıyla birlikte ek bir tedaviye ihtiyacı olup olmadığı değerlendirilir. Tümörün yerleşimi rektum bölgesinde ise tümörün evresi, hastanın yaşı ve genel durumu dikkate alınarak tedavi planlaması yapılır. Erken evrede yakalanan rektum kanserlerinde tedaviye cerrahi ile başlanır ve sonrasında patolojik değerlendirmeye göre kemoterapi ya da radyoterapi yapılıp yapılmayacağına karar verilir. Günümüzde kolorektal kanser cerrahisi deneyimli bir ekip tarafından büyük oranda laparoskopik, yani kapalı yöntemle yapılabilir. Bu sayede laparoskopik cerrahinin avantajlarından hasta yararlanmış olur. Tedavilerin bitiminden sonra bu hastaların nüks açısından takipleri de önemlidir.”AİLE ÖYKÜSÜ VE YAŞ DEĞİŞTİRİLEMEZ RİSK FAKTÖRLERİ
Kolorektal kanserlerde değiştirebileceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz risk faktörleri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Köksal, şunlara dikkat çekti: “Yaş ve aile öyküsü değiştirilemez risk faktörleri. Bir insanın yaşamı boyunca kolon kanserine yakalanma oranı yaklaşık yüzde 5 civarında iken, birinci derecede akrabalarından birinde kolon kanseri olanlarda bu oran yüzde 12’ye çıkıyor. Eğer birinci derece yakınlarından 2 kişide kanser varsa bu oran 3’e katlanıyor ve yüzde 35’e çıkıyor. Elbette bunlar değiştirilebilir risk faktörleri olmasa da riskin farkında olmak ve düzenli kontrolleri yaptırmak gerekiyor.”KOLONOSKOPİK TARAMA YAŞI 45’E İNDİ
MEME ve rahim ağzı kanserlerinde olduğu gibi kolon kanserinde de taramanın çok önemli yeri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Köksal, “Çünkü bu hastalıkta erken tanı konulduğunda tedavi başarısı yüzde 90’lara kadar çıkabiliyor. Ancak geç tanıyla birlikte evre ilerledikçe başarı oranı düşüyor. Tarama bu anlamda çok önemli ancak tarama testlerinin çeşitliliği, uygulanabilirliği, bunlarla ilgili maliyetler ve doğru hedef kitleye yapılması iyi değerlendirilmelidir. 50 yaş altında hastalığın görülme sıklığının artmasına paralel olarak kolonoskopik tarama yönteminin 45 yaş gibi daha erkene alınması önerilmektedir” dedi.SIK GÖRÜLME NEDENİ YAĞLI VE FAST FOOD TİPİ BESLENME
BESLENME alışkanlıkları ve yaşam tarzının kolon kanserleri için değiştirilebilir risk faktörleri olduğunu belirten Prof. Dr. Köksal, şöyle dedi: “Örneğin; Avrupa ya da Kuzey Amerika’da yer alan gelişmiş ülkelerde kolorektal kanser daha çok görülüyor. Bu sonuçtaki en önemli unsur yağlı ve düşük lifli fast food tarzı besinlerin daha fazla yer aldığı yanlış beslenme alışkanlıkları. Bu durum beraberinde yine kolorektal kanserler için bir risk faktörü olan obeziteye de neden oluyor. Tam aksine Afrika ülkelerinde kolon kanseri görülme oranı çok daha düşük. Çünkü bu bölgelerde tahıl ve sebze ağırlıklı bir beslenme şekilleri var. Yine hareketsiz yaşamın da önemli bir risk faktörü olduğunu söylemek gerekli.”