Küçük millet olmaz! İnsan, düşmanıyla da tartılır
Rahim Er, Rus edebiyatının zenginliğini ve Çarlık dönemi yazarlarının dünya kültürüne olan etkisini vurguladı. Er, Dostoyevski ve Tolstoy gibi isimlerin, Rusya’nın edebi mirasını güçlendirdiğini belirtti. Türk edebiyatının da benzer bir zenginliğe sahip olduğunu ifade eden Türkiye gazetesi yazarı Er, Yunus Emre ve Bâki gibi isimlerin kültürel önemi üzerinde durdu. Rahim Er, şunları kaydetti: “Rusların bizimle alâkalı çokça gündemde olduğu günlerde,”Moskof”la olan tarihî husumet ve mücadelemize misalleriyle atıfta bulunduktan sonra isimleri herkesçe mâlûm meşhur Rus düşünür ve romancılarını sayıp şöyle demiştik: -Bu isimleri yetiştiren bir millet, küçük millet olamaz! Kırk yıl evveline kadar yaşadığımız düşmanlık ayrı bahistir. Kaldı ki insan, düşmanıyla da tartılır… Şimâl komşumuz, bugün de hikâyeciler, romancılar, edebiyatçılar çıkarmaktadır. Ama; Çarlık dönemi Rusya İmparatorluğunda yetişen Rus edebiyatçıları, hem sayı; kemiyet ve hem de değer; keyfiyet itibariyle Sovyetler yahut modern çağ Rusya’sında yetişenlerden daha yüksektir. Çarlar devri Rus edebiyatçıları Dostoyevski’ler, Tolstoy’lar, Gogol’lar, Puşkin’ler, yalnızca Rus kalem ikliminin değil, dünya yazı vâdisinin de mümtaz isimleridir… Yunus Emre, Mevlâna Celâleddinî Rûmî, Şeyh Edebalı, Akşemseddin, Molla Gürâni, Zembilli Ali Efendi, Fuzulî, Bâki, Nef’î, Nâbî, Nedim, Hoca Saadeddin, Ahmed Cevdet Paşa… gibi birçok dergâh, kalem, kelam değerlerimizin olduğu gibi…
ÖNE ÇIKAN VİDEO Fydor Mihayloviç Dostoyevski, muasırı edîbleri kasdederek “hepimiz, Gogol’un Palto’sundan çıktık” der. Kasdettiği, Nikolay Gogol’un giydiği palto değil, O’nun bir memurun hayatını anlattığı Palto adlı hikâyedir. Adı geçen yazarın, bu hikâyesiyle Rus edebiyatında gerçekçilik çığırını açmasına işaret etmektedir. Bizde de şairler, “hepimiz Yunus’un çocuklarıyız” deseler, yanlış yapmış olmazlar. Bir şarkiyatçı şöyle bir hakîkati tesbit eder: -Bir gün Türkçede hiçbir kelime kalmasa; Yunus’un şiirleri, onu ayağa kaldırmaya yeter… Bu söz, muhakkak ki muhteşem bir doğrudur. Aynı hakîkat, aynı ihtişam, fıkıh yâni hukuk tarihimiz için de mevzu bahistir. Mezheb imamımızın ismine yoğunlaştığımızda şunlar görülür. “Ebû Hanife İmâm-ı âzâm Numan bin Sâbit”. Kısaca “Sâbit oğlu Numan”dır. Lakin teslim edilmesi gereken haklar vardır. Ebû Hanife, “doğru istikamette yâni ehli sünnet ve’l cemaat yolunda olanların babası” bir başka ifadeyle üstadlar üstadı demek. Bu kadarla yetinilirse eksik kalır. Unvanlarının devâmı “İmâm-ı âzâm” büyük önder, yüce rehberdir. Zira amelî ve itikadî mezheblerimizin başıdır, reisidir. Az yukarıda o meşhur dîvân şâirimiz için “Bakî” diyerek geçtik. Ama anıp geçmek ne mümkün? Şeyh’ül İslâmlıkta kendisine sıra gelmediği için bu makama oturamamıştır. Ne gam! Mahmud Abdülbaki adındaki bu üstad şairimizin şiirdeki makamı “Sultan’üş Şuara”dır. ‘Şâirler Sultanı’dır. Muhyiddin ibni Arabî Hazretleri, “Şeyh’ül Ekber” diye zikredilir; Ulu Hoca. Tasavvuf semasının gündüz de parlayan emsalsiz yıldızının ismi Ahmed Faruk’tur. Unvanlarıysa layık olduğu gibidir. “İmâm-ı Rabbanî Müceddid-i Elf-i Sânî”. Kâinatın Efendisi Sevgili Peygamberimizden -aleyhi’selâm- sonraki bin yılı kuşatıp aydınlatan, tanzim eden kutup yıldızı, büyük önder. Cüneyd-i Bağdadî, Ahmed Yesevî, Mevlâna Hâlid-i Bağdadî, Ebu’s Suud Hazretleri, Ali Şir Nevâî, Bâbür, Fatih, Yavuz, Kanunî gibi daha nice sîmâlar ilim, fıkıh, dergâh, şiir, tarih ve devlet adamı olarak sayılabilir. Hazreti Hatice ve Hazreti Aişe validelerimizden Pertevniyal Vâlide Sultan’a, Bezmi Âlem Vâlide Sultan’a, Abdülhamid Han’ı yetiştiren mânevi annesi Rahîme Sultan’a kadar nice seçkin hanımların sayılabileceği gibi… Milletler, yalnızca sahip oldukları topraklar ve kazandıkları galibiyetlerle tartılmazlar. Öyle olursa sadece rüzgâr sesi ve kılıç şakırtısı işitilir. Yukarıda Ruslar için söylediklerimiz faraza garp edebiyatının nirengi noktalarından olan Fransa için de mevzu bahistir. Bodler başta olmak üzere Fransız şairleri sadece 20. asır bâzı Türk şairlerini değil, diğer toprakları da etkilemiştir. Bir Balzac Fransa’dan, bir Goethe Almanya’dan çekip çıkarılırsa o kültürlerde ciddî boşluklar doğar. Daha başka milletlerden de isimler vermek mümkündür… Adı geçen bütün bu milletlerde yazı, sohbet, eser zenginliği, çok kültürlü hayatın hâkim olduğu dönemlerde daha bol ve daha inşa edici olmuştur. İlim, irfan zenginliğinden korkmamalı. “Küçük olsun benim olsun” demek yanlıştır.”