Maarif meselemiz ne âlemde? Yeni eğitim yılı, beraberinde yeni tartışmaları da getirdi
Oğuzhan Bilgin, yeni eğitim yılıyla birlikte müfredat tartışmalarını gündeme getirdi. Akşam gazetesi yazarı Bilgin, sömürgecilik tarihinin öğretilmesinin önemli olduğunu ve Batı’nın hegemonik yapısının öğrencilere aktarılması gerektiğini belirtti. Eğitimde entelektüel birikimi yüksek öğretmenlerin yetiştirilmesinin şart olduğunu ifade eden Bilgin, öğretmenler ve veliler arasındaki ilişkinin de eğitim kalitesini etkilediğini vurguladı. Bilgin, şunları kaydetti: “Yeni eğitim yılı beraberinde yeni tartışmaları da getirdi. Bu tartışmaların içeriğine baktığımızda tartışmaların odaklandığı noktalardan biri de müfredata dair tartışmalardı. Bilhassa müfredat kapsamında sömürgecilik tarihinin biraz olsun öğretilmeye başlanması çok önemli. Batı medeniyetinin nasıl bir yağmacılığa, katliamcılığa, zulme, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe dayandığının biraz olsun anlatılması bizim millî kültür mücadelemiz bakımından da dünya insanlık tarihi konusunda şuur kazandırmak bakımından da mühim olduğunu söylemeye gerek yok. Batı’nın ekonomik ve kültürel sermayesinin sömürgecilik çağına dayandığı, tarihsel süreçte bundan sonra yaşanan hadiselerin bu zemin üzerinde gerçekleştiğini anlatmak gerekiyor. Aksi hâlde Batı’nın küresel, Batıcıların da yerel kültürel hegemonyası ile Batı’nın hâlâ idealize edilebildiğini hâlâ 2024 yılına gelmişken pek çok mecrada görebiliyoruz. Bu idealizasyon süreci Batı’nın bizim üzerimizde bir siyasal, kültürel ve ekonomik vesayet oluşturmasının da temelini oluşturuyor yani mesele sadece bir tarih öğretimi konusunun ötesinde bir öneme sahip. Yine müfredat bağlamında sömürgecilerin kavramı olan “Orta Asya” kelimesi yerine “Türkistan” kavramının kitaplarda kullanılmaya başlanması ve yine Batıcıların yok saymaya çalıştığı büyük edebiyatçı, tarihçi Nihâl Atsız’a kitaplarda yer verilecek olması da kültürel hegemonya mücadelemiz açısından önemli adımlar. Kuşkusuz müfredata dair konuşulacak, eksik olarak not edilecek noktalar da bulunuyor ama müfredat meselesinin haricinde de ele alınması gereken ama gündemi yeterince teşkil etmeyen konuları da gündeme getirmek gerekiyor. Bunlardan ilki öğretmenlerle ilgili meseleler. Ciddi bir öğretmen kalitesi sorunumuz var. Entelektüel sermayeden yoksun bir öğretmenler grubunun sadece eğitim fakültesi mezunu olduğu için ve KPSS’de fazla soru çözdüğü için öğretmenlik yapabilmesinin üzerinde durmak gerekiyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nın üzerinde çalıştığı Millî Eğitim Akademisi projesinde özellikle bu entelektüel yeterlilik meselesinin üzerinde durmak önemli olacaktır. Yani branşı ne olursa olsun edebiyatla, tarihle, kültürle, hayatla, dünya ve Türkiye gündemi ile ilişkisi güçlü olan, nitelikli öğretmenler yetiştirmemiz gerekiyor. Entelektüel yeterliliğin haricinde Türkiye’nin millî meselelerine, millî davalarına, millî kültürüne duyarlı, şuurlu öğretmenler yetiştirmek de bizim maarif mücadelemizin önemli aşamalarından birini teşkil ediyor. Eğitim bahsinde konuşulması gereken bir diğer bahsi de veliler teşkil ediyor. Daha önce bu köşede ele aldığım üzere öğretmenlere “şamar oğlanı” muamelesi yapan, hadsizce tacizlerde bulunan, saygısızca davranan, günün her saati telefonla rahatsız eden veliler eğitim hayatında büyük bir sorunu oluşturuyor. Bu sadece öğretmenlere yapılan bir kötü muameleye dönüşmüyor aynı zamanda da çocukların gözünde öğretmenlerin otoritesini bitirerek eğitim hayatını baştan sabote ediyor. Öğretmenin otoritesinin olmadığı yerde dünyanın en iyi müfredatı bile olsa bir anlam ifade etmeyecektir. Velilerle ilgili ikinci mesele de birçoğunun eğitimi sadece okuldan ibaret görmeleri; insan olmanın, merhametin, nezaketin, saygının, medeni ilişkiler kurmanın, geleneğin, kurallara uymanın öğretileceği esas yerin aile olduğunun farkında olmamaları. Daha da kötüsü farkında olsa bile kendi komplekslerini, yoksunluklarını çocukları üzerinden tatmin etmeye çalışan ve şımarık insanlar yetiştiren ebeveynlerin varlığı… Yer kısıtlılığı sebebiyle maarif meselemize dair ancak birkaç başlığa değinebilsem de bu başlıkların esasa dair öneme haiz olduğu kanaatindeyim.”