Marketlerde fiyat terörü bitmiyor! Milleti böyle kazıklıyorlar
Emin Pazarcı, Türkiye’de marketlerdeki fiyat farklılıklarının ciddi bir ahlaki problem olduğunu yazdı. Esnafın fiyat konusunda denetimlerden kaçtığını ve keyfi fiyatlandırma yaptığını belirten Pazarcı, vatandaşın tepkili olduğunu fakat denetimlerin yeterli olmadığını ifade etti. Ahi Birliklerinin benzeri bir sistemle ahlaki denetimlerin yapılması gerektiğini söyleyen Pazarcı, Akşam gazetesindeki yazısında şunları kaydetti: “Sıkıntı var, hem de oldukça ciddi bir sıkıntı. Bir ürünün fiyatı, yan yana iki markette bile oynama gösteriyor. Elektrik malzemeleri satanlar, hırdavatçılar, eczaneler ve büfelerde de durum pek farklı değil… Üstelik satış fiyatları arasında küçük farklılıklar da yok. Birinde 5 lira olan, değerinde 10 lira. Aynı yerden, aynı dağıtıcıdan alıyorlar. Tutturabildikleri fiyata satıyorlar. “Hayat pahalılığı” diye izah etmek zor bu durumu. Burada başka ve ciddi ahlaki bir problem var! Geçtiğimiz cuma günü eczaneden bir ürün aldım. Fiyatı 50 liraydı. Pazar günü yakınındaki bir nöbetçi eczanenin önünden geçerken, bir tane daha almak istedim. Çocukları gönderdim, 75 lira istemişler. Hem yüzde 50 daha fazla fiyat uyguladılar, hem de satış fişi vermediler. O fişi almak için çocuğu yeniden gönderdim. Kim bilir, belki de bir başka eczane aynı ürünü 30 ya da 40 liraya satıyor. Sürekli karşılaşıyoruz, maalesef pek çok sektör ve üründe durum aynı. Hele hele sanayiye yolunuz düşerse, şaşkınlıktan küçük dilinizi yutabilirsiniz. Aracınızdaki bir tamirata on kata kadar ayrı ücretler isteyenlerle karşılaşabilirsiniz. *** Vatandaş tepkili. Haklı da. Ancak tepkileri ortaya koyarken kantarın topuzunu kaçıranlar bulunuyor… Genellikle denetimsizlikten bahsediliyor. İçlerinden “Devlet nerede, devlet? Ne iş yapar?” diye bağıranlar da çıkıyor. Denetim yapsanız ne olacak? Kimi “Benim alış maliyetimi bu fiyat kurtarıyor” diyecek. Kimi de “Benim el işçiliğimin değeri bu” diyerek aradan sıyrılacak. Belki belli ürünlerde narh sistemi uygulanabilir, ama serbest piyasa ekonomisinde bunun getireceği başka sıkıntılar da var. Geçmişte bu işi çözmüştük biz. Tıkır tıkır işleyen bir sistemimiz bulunuyordu. Ahi Birliklerimiz vardı. Kendi içinde denetim sağlanırdı. Bir esnaf müşterisini kazıklayamazdı. Yaptığında da sonucuna katlanırdı. Birlik tarafından dışlanır, pabucu dama atılırdı. Defteri dürülürdü kısaca! Şimdi esnaf odalarımız var. “Ne yapıyorlar?” derseniz, sadece üyelerinin hak ve menfaatlerini korumaya yönelmişler. Asgari satış listeleri yayınlıyorlar. “Altında satamazsınız” diyorlar. Örneklerini basından okuyoruz. Satan hakkında da işlem yapıyorlar. Pek çok alanda durum aynı: Bir avukat, asgari vekâlet ücretinin altında dava takip etse, baro hemen devreye gidiyor. Ama bizde alışkanlık olmuş, her konuda ve hemen “Nerede bu devlet?” diye bağırıyoruz… Satıcı fiş vermiyor. Maliye vermeyene ve almayana ceza getirmiş. Vatandaş olarak devreye girmiyor, üzerimize düşeni yapmıyor, yine devlete yükleniyoruz. “Vergi kaçırıyorlar, nerede bu Maliye Bakanı?” diyoruz. Hele hele özel sağlık muayenelerinde fatura ya da fiş istemeyi ayıp ya da suç olarak görüyoruz. Elbette devletin bazı eksikleri olabilir. Ancak, birlikler, odalar ve vatandaş olarak bizim de yapmamız gerekenler bulunuyor. Peki, sorumluluk ve yükümlülüklerimizi yerine getiriyor muyuz? Tabii ki hayır! Devlet dediğimiz şey, milletin teşkilatlanmış şeklidir. Tabii ki devletten taleplerimiz olacak. Elbette harekete geçmesini isteyeceğiz. Ama biraz da biz hareketlensek, suç, ayıp, yanlış ya da kötü mü olur?”