Ne ararsan Anadolu’da var – Cumartesi Sabah Haberleri

0

Yeryüzü bir süredir korkunç bir girdabın içinde. Bir yanda fırtınalar, yangınlar, seller diğer yanda kuraklık, obezite, açlık… Bir tarım ülkesi olarak iklim değişikliğinin -yoksa yıkımı mı desek- en çok etkileyeceği ülkeler arasında Türkiye… Anadolu; dört mevsimin yaşandığı, farklı endemik türlere ev sahipliği yapan bir coğrafya. Kuşların önemli bir geçiş rotası olan Anadolu toprakları; göllerin kuruması, derelerin akış yollarının değiştirilmesiyle bu özelliği korumakta zorlanıyor. Çok şükür bunları dert edinenler var, Birnur Temel Birtane gibi… Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından hazırlanan Yeryüzü Renkleri sergisi için küratör Birnur Temel Birtane ile Bomontiada’da buluşuyoruz.

MILKist Sosyal Proje Merkezi’nin hazırladığı çalışmada 5 çiftçi ve 5 tasarımcı, doğadan ilham alarak ürettikleri 27 eser üzerine sohbet ediyoruz. Serginin 12 Şubat’a kadar gezilebileceğini hatırlatalım.

– Yeryüzü Renkleri sergisi nasıl çıktı ortaya?

– Görünmeyi göstermek, bakılmayana bakmak ve perde arkasında kalan hikayeyi biraz daha görünür kılmak istedik. Hedeflerden biri bu. Bütün hikaye 2018 senesinde Birleşmiş Milletler ve Milli Eğitim Bakanlığı ve STK ile tüm Türkiye’yi gezen doğal mürekkep atölyeleri ile başladı. Bu, altı sene sonra duvarda gördüğünüz Türkiye haritasının çıkmasını sağladı. Bunu çıkarmamızın sebebi bu alanda bir kayıt eksikliği görmemiz. Tariflerin, pratiklerin ve zanaat kollarının kaybolduğuna şahitlik ettik. Bu haritada çiftçinin mahsulü, nerede ne ektiği, ne yetiştiği, coğrafi işaret alan ürünleri görüyoruz. Göstermek istediğimiz Türkiye’nin bir renk paletini çıkarmak. Akdeniz iklimine has, dört tarafı denizlerle çevrili coğrafya bu renklere sahip diyebilmek istedik. İklim değişikliğini de konuşmalıyız.

Küçük ölçekli çiftçi, iklim felaketi karşısında yaşanan ciddi ekonomik ve mevsimsel değişimlerin yarattığı stresle mücadele etmek zorunda kalıyor. Ve bu çiftçiler genellikle kadın oluyor.

– Sergide konu edinilen tarım ürünlerimizden bahseder misiniz?

– Karadeniz bölgesinden ısırgan otu, Marmara bölgesinden mor soğan, Güney’den dut yaprağı, Doğu Anadolu’dan ceviz ve nar kabuğu geldi. Yani Türkiye’nin yukarıdan aşağıya, sağdan sola her akstan bir ürün var. Türkiye o kadar zengin bir ülke ki, her bölgesinde farklı bitki örtüsü olan, hem balıkçılık hem hayvancılığın yapıldığı, vaktiyle dört mevsimi yaşamış bir coğrafya… Bu yüzden de insanı da çok çeşitli. Biz de gittiğimiz bölgelerde bunu göstermek istedik.

– Anlattıklarımızın hepsi bize toprağın vazgeçilmezliğini kanıtlıyor.

– Şüphesiz, çünkü toprak kaybedildikçe yalnızca gıdamızı değil, kültürümüzü ve renklerimizi de kaybederiz. Ziraat ve zanaat, yüzyıllardır iş birliği içinde olduğunu hatırlatmak için bizi çağırıyor. Isırgan otu, mor soğan kabuğu, dut yaprağı, ceviz ve nar kabuğu gibi boyar maddeler, tekstilin başlangıcı ve sürdürülmesi için toprağın vazgeçilmezliğini ispatlıyor. Serginin bir alt metni de ziraat ve zanaatın iş birliği…

Farklı alanları, sektörleri bir araya getirdik. Moda tasarımcıları ile çiftçileri buluşturduk.


Mardin / Ayşe Güneş

CEVİZ ŞİFA KAYNAĞIDIR

Mardin Dara antik kentinde yaşayan, küçük ölçekli bir çiftçi Ayşe Güneş, Dara’da doğup büyümüş. Yine burada evlenip çocuk sahibi olan Güneş, cevizlerden artık eskisi gibi verim alamadığını söylüyor: “Ceviz tamamıyla şifadır, her şeyiyle. Yaprakları ezilip başa sürülür, kabukları boya olur, cevizin içi zaten bir mucize.” Güneş’in hasat ettiği cevizlerin kabuklarının kurutulmuş hali doğal boyama ustası Mustafa Genç tarafından Gül Ağış’ın tasarımı için kullanıldı. Ağış ceviz için, “7000 yıllık geçmişiyle, dayanıklılık, zekâ ve üremeyi temsil eden dokusu, rengi ve formuyla asırlardır ilham kaynağı” diyor.


Hatay / Emel Duman

YEREL ÜRETİME DESTEK VERİLMESİ ÇOK ÖNEMLİ

Dut ağacında beslenen ipek böceklerinin kozalarında üretilen iplik ve doğal boyamacılık pratiğinde kendine yer eden sarı yeşil renkler, bu ağacın yaprakları sayesinde elde ediliyor. Tekstilin gelişmesinde, gerek elyaf gerek renk ihtiyacında, dut ağacı yapraklarının apayrı yeri var. İpek üretimi, barış ipeği ya da şiddetsiz ipek adıyla 2018-2019 tarihlerinde Hatay’da başladı. 6 Şubat depremini yaşayan Antakyalı Emel Duman, “Kendi üretimim olan barış ipeğinin tercih edilmesi ve yerel üretime destek verilmesi çok kıymetli, benim de motivasyonumu artırdı” diyor. Geleneksel yöntemleri ve ipekçiliği yaşatmaya gayret eden tasarımcı Arzu Kaprol, Emel Duman ile yürüttüğü projede, gençlerin kültürel mirasa sahip çıkmalarını hedeflediklerini söyleyerek, “Bu projede, dut yapraklarını doğal boya olarak kullanarak keten kumaşları da boyadık. Doğal yöntemlerle üretilen bu kumaşlarla yaptığım tasarımlar, bilinen en eski kumaşın ana vatanı ve tekstil coğrafyası olan Anadolu’nun zengin tekstil kültürünü günümüze taşıyor” diyor.


Balıkesir / Havva Değirmenci

HAZIRA ÇOK ALIŞTIK

Dışı hafif sedefli gibi gözüken, ince yapraklı kırmızı soğan, Balıkesir’in Kapıdağ Yarımadası bölgesinde mor soğan adıyla biliniyor. Coğrafi işaret alarak tescillendiği Erdek bölgesinin kumlu topraklarında yetişiyor. Dokunulduğunda elde rengini bırakıyor. Mor soğanın kabuğundan elde edilen antosiyanin ekstraktı yün boyamada ve dokumacılıkta kullanılıyor. Kapıdağ Yarımadası, Ballıpınar Mahallesi’ndeki Havva Değirmenci, gençliğinde Karadeniz’de çay çiftçiliği yapmış. Evlenip geldiği Erdek’te 33 senedir mor soğan ekiyor, hasat ediyor ve örüyor. Eşi ve kayınvalidesini izleyerek örmeyi öğrendiğini söyleyen Değirmenci, gençlerin tarımla ilgilenmeye ve toprak işlerine heves etmeleri için teşvik edilmeleri gerektiğinin altını çiziyor: “Ne zamanki insan her şeyi dışarıdan almaya başladı, problem de başladı. Kendi kendimize yetiştirmeyi unuttuk. Hazır istedik, hazır talep ettik ve ekip biçmekten uzaklaştık. Ben, çiftçiyim ve köylüyüm derken gurur duyuyorum. Baksanıza çöpü bile değerli bir mahsulü ekip biçiyorum.” Mor soğan kabuklarının kuru hali, doğal boyama ustası Mustafa Genç tarafından tasarımcı Zeynep Tosun’un kumaşları için kullanıldı.


Giresun / Nermin Çerçil

ISIRGAN OTU MUCİZEVİ BİR BİTKİDİR

Giresun’un Esentepe köyünden fındık üreticisi çiftçi Nermin Çerçil, her hasat dönemi öncesinde tarlasını temizlemek için ısırganlarını toplayıp, boyar madde olarak kullanıyor. Çerçil, “Her yerde, özellikle fındık bahçelerinde, tarla kenarlarında doğal olarak bulunur. Kurusu, yaşı, tohumu ayrı bir şifadır. Yeni doğum yapmış ineklere verilir mesela, çabuk toparlasın diye. Ezmelerde, çorbalarda kullanılır, tereyağı mükemmel olur. Bir ısırganın kökü, her şeyi yapabileceğiniz bir mucizedir” diyor. Nermin Çerçil’in yetiştirdiği hammadde ile boyanan kumaşlar Simay Bülbül’ün tasarımlarında vücut buldu. Bülbül, bu ekolojik ve sosyal işbirliği için, “Bu yolculuktaki en kıymetli yoldaşlarım hep Anadolu’nun dört bir köşesindeki kadınlar oldu. Ne kadar özümüze dönersek, ne kadar çevresel değerlerimize sahip çıkarsak, o kadar kıymetli bir hayat yaşıyor olacağız. Nermin Hanım’la harika bir dayanışma içerisinde ısırgan otunun mucizesine tanıklık etmek çok kıymetliydi. Bu imza niteliğindeki projede diğer kadınlarla beraber üretmek gurur verici” yorumunu yapıyor.

Leave A Reply

Your email address will not be published.

File not found.