Sabah gazetesi yazarı Bercan Tutar, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze’deki soykırımı hakkında çarpıcı tespitlerde bulundu. Tutar, Netanyahu’nun siyonist stratejisinin ABD’nin terörle mücadele politikasını yönlendirdiğini dile getirdi. Yazar, İsrail’in Filistin’i yok etme planlarının bölgeyi felakete sürüklediğini belirtti. Bercan Tutar, Netanyahu’nun dünya için en tehlikeli liderlerden biri olduğunu ifade ettiği yazısında şunları kaydetti:
“İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu insanlık ve dünya için en tehlikeli katil haline getiren şey siyonist barbar safsatalarını ABD’nin temel küresel doktrini haline getirmesindeki başarısıdır.
İngiliz gazeteci Jonathan Cook’un da işaret ettiği gibi Netanyahu, Amerikalı neo-conların 11 Eylül 2001’den sonra ‘terör ile savaş’ stratejisi bahanesiyle iştahla başladığı İslam dünyasını parçalama ve siyonist hedeflere göre yeniden dizayn etme işini tamamlamak istiyor.
Çünkü ‘Gazze Kasabı’ 1986 yılında yazdığı ‘Terörizm: Batı Nasıl Kazanır’ adlı kitapta ana hatlarıyla belirlediği stratejiyi 38 yıldır hem kendisi harfiyen izliyor hem de ABD ve Avrupa’ya dikte ediyor.
Kitabında terörizmi şöyle tanımlamış Netanyahu: “Siyasi amaçlar için korku yaratmak amacıyla masum insanların kasten ve sistematik bir şekilde öldürülmesi, sakat bırakılması ve tehdit edilmesi…” Tam da Ortaçağ’ı aratmayan vahşet, açlık, dehşet ve katliam gösterisiyle bir yıldır Gazze’de uyguladığı sistematik soykırımı ve devlet terörünü tarif etmiş.
***
Netanyahu’nun ‘terörle mücadele stratejisi’ her şeyden önce aşırı kuvvet kullanımına ve her tür barbarlığa başvurmaya dayanıyor. Nitekim ABD’yi Irak işgali öncesince teşvik eden Netanyahu, 2002’de Amerikan Kongresi’nde “Saddam rejimini ortadan kaldırırsanız bunun bölgede muazzam olumlu yankıları olacağını garanti ederim” demişti.
Dolayısıyla ABD’nin 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ilan ettiği terörle mücadele stratejisinin siyonistlerce hem de 15 yıl önce yazıldığı ortaya çıkıyor.
Nitekim Netanyahu’nun 1986’da dile getirdiği ‘bölge ülkelerinin askeri işgal yoluyla dizayn edilmesi ve bunun gerekçesi olarak da terör ile ilişkilendirilmeleri anlayışı’ 2001’de ABD’nin küresel dış politika doktrini haline geldi.
Kongre’deki konuşmasında Netanyahu, ABD’nin izleyeceği stratejinin ana hatlarını şöyle çizmişti: “Teröre karşı savaşı kazanmanın üç ilkesi ‘kazanmak, kazanmak ve kazanmak’tır. Ne kadar çok zafer biriktirirseniz bir sonraki zafer o kadar kolaylaşır. Afganistan’daki ilk zafer, Irak’taki zaferi çok daha kolay hale getirir. Irak’taki zafer üçüncü zaferi kolay hale getirecek. Böylece ‘iç patlamaların’ gerçekleşmesi mümkün olabilir.”
***
Ve şimdiye kadar her şey 1986’dan bu yana Netanyahu’nun Ortadoğu vizyonuna göre ilerledi. Terör ile mücadele bahanesiyle ülkeler işgal edildi. Ardından Arap Baharı adı altında ‘iç patlamalar’a geçildi. Sonra ‘karşı devrimler’ devreye sokuldu. Bu yolla ülkeler iç savaşa sürüklendi ve güçsüzleştirildi.
Şimdiki hedef ise Gazze ile Batı Şeria’nın ilhakı, Filistinlilerin soykırımı, Lübnan’ın yeniden işgali, İran ve Türkiye’nin rehin alınarak yarım kalan işin tamamlanmasıdır. Bunun için Netanyahu’nun elindeki tek ve en büyük koz ise ABD’nin sınırsız silah tedariki ile diplomatik desteği.
Ancak dünya artık eski dünya değil. İsrail ve müttefiki ABD artık silah gücüyle ve terör kozuyla hedef seçtikleri ülkeleri eskisi gibi kolayca dizayn edemiyor.
Yeni bir dünya doğuyor. İşte bu nedenle ABD’nin yarım kalan işini tamamlamaya çalışan Netanyahu’nun önünde büyük engeller var. Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi siyonist Haçlılar yine hezimete uğrayacak.
İşlerini 2001’den sonraki süreçte bitireceklerdi. Eskilerin ‘Ertelenen işe kar yağar’ sözündeki gibi artık çok geç kaldılar.”
