Sultan Vahidettin Han’ın kabri Şam’da mahzun kalmasın

0

Yılmaz ALTUNSOY / Tarihçi Yazar Vatancüda olarak üç buçuk sene Avrupa’da kalan Halife Vahidettin Han, kendisi gibi sürgün hayatı yaşayan bendegânı ve ailesinin “Yetişin efendiler Sultanımıza bir hal oldu” avazesinden sonra, 25 Mayıs 1926 günü yokluklar içerisinde İtalya’nın San Remo şehrindeki Villa Manyoli’de hayata gözlerini kapamıştı. San Remo esnafına olan borçlarından dolayı tabutu bile haczedilen Sultan’ın nereye defnedileceği, hacizli tabutun nasıl icra memurlarından habersizce evden çıkarılacağı çaresizlik içinde düşünülmeye başlanmıştı. Zira ölümünden sonra çekmecesinden çıkan tüm dünyalık serveti sadece 17 çeyrek Osmanlı altını ve taşları sökülmüş bir Hanedan-ı Ali Osman nişanından ibaretti. Hadise duyulur duyulmaz hanedana mensup bazı şahıslar, Avrupa’nın değişik şehirlerindeki sürgün yerlerinden San Remo’ya gelmişler ve cenaze ile ilgilenmeye başlamışlardı. Yeğeni Küçük Sami Bey dayısına kıt imkânlarla cevizden mamul bir tabut yaptırmış ve pirinç bir levha üzerine de “İslamların halifesi, Türklerin Hakanı, VI. Sultan Mehmed Han Hazretleri burada medfundur” ibaresini yazdırmıştı. Sami Beyin şahsi olarak yaptığı harcama ile yaptırılan bu tabut, o dönem San Remo esnafının dikkatini çekmiş ve hemen tabutun icra yoluyla haczedilmesini sağlamışlardı. Ne var ki, tabut üzerine konulan haciz, kızı Sabiha Sultan’ın küpelerini satması, Irak Kralı Faysal, Hicaz Kralı Hüseyin ve Mısırlı Tosun Paşa tarafından sağlanan maddi destek ile kaldırılmış ve tabut damadı ve yeğeni olan Ömer Faruk Efendi tarafından Trieste yolu ile önce Lübnan’a, oradan da Şam’a getirilmişti. O dönem Suriye Devlet Başkanlığı görevini, Sultan Abdülhamid Han’ın kızı Ayşe Sultan’ın eski eşi Ahmet Nahi Bey deruhte ettiğinden, onun destek ve himayesi altında mazlum ve mahzun padişahın cenazesi, ümmetin Arap taifesinin kalabalık bir merasimi ile Şam’da bulunan Sultan Selim Camii bahçesine defnedilmişti. Bu mezarlığa daha sonra birkaç Osmanlı hanedan mensubu da defnedilmişti. Tarihçi Yazar Yılmaz Altunsoy Sultan Vahidettin Han, 36 Osmanlı devlet başkanı arasında vatan-ı milli toprakları dışında defnedilen tek kişi olmuştur. Vatan-ı milli (Türkiye) hudutları içerisine girmesi zinhar yasak olduğu için, kendisinin muhtelif zamanlarda, vefatı durumunda Şam’daki Selahaddin Eyyubi kabristanının yanına defnedilmek istediğini beyan ettiği ve bunun da aile tarafından bir vasiyet olarak telakki edildiği anlaşılmaktadır. Ancak mahlu padişah, çeşitli sebeplerden Selahaddin Eyyubi mezarlığına değil de, Sultan Selim camii haziresine defnedilmek durumunda kalmıştır. Sultan Şam’a mı Defnedilmeyi Vasiyet Etmiştir? Kendi ifadesi ile tahta değil de bir ateşin kızgın koru üzerine oturmuş olan ve Birinci Dünya Savaşı’nın son perdesinde tahta geçen felaketzede ve mazlum padişah Sultan Vahidettin, Mondros Mütarekesi cehennemi günleri ile Yunan Harbi’nin son perdesi arasındaki zaman diliminde dört sene kadar hüküm sürmüş ve Yunan Harbi’nin kazanılması için gerekli her türlü tedbiri almış, Anadolu’daki direnişin örgütlenmesi için Mustafa Kemal Paşa’yı bizzat görevlendirmiş, Sevr Sulh Projesini asla tasdik etmeyerek kadük kalmasını sağlamış ve tacından tahtından vazgeçip, vatanı için her türlü fedakarlığa katlanmış bir vatansever olarak, vatan-ı milli dışında bir toprağa gömülmeyi elbette zaruret altında istemiş olmalıdır. Onun, doğduğu, büyüdüğü, şehzadelik ve hükümdarlık yaptığı payitahtta gömülmeyi istememiş olması akla ziyan bir düşünce olmalıdır. Kimileri, padişahın vasiyeti bu yönde olduğu için Şam’daki kabrinin onun ebedi ıstırahatgahı olması gerektiğini ifade ediyor olsa da, kimilerine göre bu bir vasiyet değil, ailenin ıztırar halinde almış olduğu bir karardır. Zira o dönemde ve uzunca bir dönem daha hanedan ailesinin ölüsünün de, dirisinin de Türkiye’ye getirilmesine müsaade edilmemiştir. Tarihçi Murat Bardakçı bu hakikate şu sözleri ile dikkat çekmektedir: “Cenaze ile ilgili yazışmalarda Şam’a defnedilme konusunun her ne kadar Sultan Vahidettin’in vasiyeti olduğu söyleniyorsa da, karar aile içinde alınmış ve resmi belgelere Şahbaba’nın arzusu imiş gibi yansıtılmış olmalıdır”. Hakan’ın Sahih Vasiyeti Nedir? Hiç şüphesiz ki Sultan Vahidettin Han, âlem-i İslam’ın kalbi, hilafetin merkezi ve Türklüğün payitahtı olan İstanbul’da, babası Sultan Abdülmecid Han’ın makberinin yanına gömülmek istemiştir. Ancak bu hukuken ve fiilen mümkün olmadığından, başka bir İslam beldesi olan ve Selahaddin Eyyubi, Muhyiddin Arabi gibi İslam büyüklerinin yattığı Şam’ı tercih etmiştir. Onun en sahih vasiyeti, zinhar bir gayrimüslim beldeye gömülmemek şeklindedir. İşin bu kısmı kat’idir.
Şam Artık Hür Oldu Sultan’ın Kabri İstanbul’a Getirilmelidir… 1926’dan bu yana, 98 senedir vatan toprakları dışındaki bir kabristanda yatmakta olan Türk Hakanının merkandının artık İstanbul’a getirilmesinin zamanı gelmiştir. Sultan Vahidettin Han, vatan-ı milli hudutları dışında defnedilen tek Osmanlı devlet başkanıdır. Zamanı evvelde, vatan toprakları dışında vefat eden padişahların cenazesi zor şartlar altında da olsa Bursa ya da İstanbul’a getirilmiş ve oralarda defnedilmiştir. Kosova’da şehit olan I. Murad Han ve Zigetvar’da vefat eden Kanuni Sultan Süleyman Han bu meseleye birer misal olarak zikredilebilir. Vahidettin Han’ın Kabrinin İstanbul’a Nakli Sembolik Önemi Haizdir Osmanlı Cihan Devleti’nin son hakanı olan Vahidettin Han kadar kendisine haksızlık yapılmış bir başka padişah olmasa gerektir. Bu denli vatansever bir devlet başkanına yapılan bir asırlık gadirliğe son vermek ve ona itibarını iade etmek adına kabrinin İstanbul’a taşınmasını temin etmek, her Müslüman Türk evladının hiç şüphesiz arzu edeceği bir şeydir. Bu mümtaz Osmanoğlu’na, bu milletin bir vefa borcu bulunmaktadır, bu borç sembolik olarak kabrinin taşınması ve iade-i itibar yapılması ile ödenmelidir. Osmanlı’nın 36 padişahı da muhteremdir, hürmete layıktır ve vatanperverdir. Nihal Atsız’ın tabiri ile Vahidettin Han’dan önceki devlet başkanlarının hepsi imtihanı başarı ile vermiş, Vahidettin Han ise dönemin şartlarından dolayı ikmale kalmış ama o da ikmal imtihanında muvaffak olmuştur. Cumhurbaşkanımıza Açık Çağrı Muhterem Cumhurbaşkanım. Osmanlı’yı birkaç çadırdan, koskoca bir cihan devleti haline getiren ecdadımızın son silsilesine mensup, Osman Gazi, Fatih, Yavuz ve Kanuni’nin torunu, Ulu Hakan Sultan II. Abdülhamid Han’ın biraderi Vahidettin Han’ın kabrinin İstanbul’a nakledilmesi devletimizin boynunun borcudur. Nasıl ki 1996 senesinde Enver Paşa’nın kabri Türkistan’dan İstanbul’a getirilmiş ise, Sultan Vahidettin Han’ın da cenazesi Şam’dan İstanbul’a nakledilmeli ve mahşeri bir kalabalık ile gıyabi cenaze namazı kılınmak suretiyle, vatan toprağında ebediyen yatması temin edilmelidir. Bu yönde atılacak adım devletimize itibar, milletimize de ebedi bir sürur temin edecektir. Her ne kadar Şam şehri gönül coğrafyamızın bir parçası ve belde-i İslam olsa da, İstanbul dünyanın merkezi, ümmetin kalbi ve İslam birliğinin payitahtıdır.

Leave A Reply

Your email address will not be published.

File not found.