Suriye operasyonun arka planı! – Yeni Akit

0

Sinan Tavukcu, Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde kaleme aldığı yazısında önemli ifadeler kullandı. İşte Tavukcu’nun “Suriye operasyonun arka planı, Hakan Fidan’ın bölgesel ittifak önerisi ve kurtuluş reçetesi” başlıklı yazısı: Kasım ayı sonuna doğru Lübnan operasyonunu tamamlayan İsrail ve başbakanı Binyamin Netanyahu, bir sonraki hamle olarak Şam’a yönelmeyi, Suriye’de bulunan İran askerlerini ve güya Lübnan’dan kaçtıklarını iddia ettikleri Hizbullah milislerini temizleme, yok etme gerekçesiyle Suriye’ye girmeyi planlamıştı. Netanyahu, planını devreye sokmak için işgali altındaki Golan Tepelerine iki tümen askerini yığmış, Lübnan’da bulunan bir tümenine de doğuya doğru kayması emrini vermişti. İsrail’in asıl hedefi Şam’ı, Suriye’nin tamamını ele geçirmekti. Bunun için ABD ve İsrail’in Suriye’ye çok fazla asker yığmasına da gerek yoktu. Esad rejiminin kara birlikleriyle, kuzeydoğuda ABD kontrolündeki PKK/YPG/SDG gibi vekil terör örgütleri ülkeyi İsrail’e teslim etmek için yeterliydi. ABD ve İsrail, kendisiyle birlikte hareket edecek olan rejim askerlerine ve vekil terörist güçlere havadan her türlü desteği vererek Suriye’yi tamamen kontrol altına alacak, Türkiye destekli rejime muhalif grupları Türkiye’ye sürecek ve operasyon sona erdiğinde, PKK-YPG- SDG ile Suriye’yi paylaşacaktı. Bunlara verilenin dışında kalan bölgede yine Beşar Esad kontrolünde bir Nusayri devleti oluşturacaklardı. İşte, Suriye devriminin en önemli bam teli burasıdır. Türkiye, ABD ve İsrail’in bu niyetini, hedefini çok net gördü ve Suriye’deki iç dinamikleri acilen koordine ederek duruma el koydu. İşin en enterasan kısmı, Türkiye’nin Siyonist yayılmacılığa karşı hamlesini Türk yayılmacılığı olarak gören Rusya ve İran’ın, ABD ve İsrail’in muhaliflere saldırılarına destek vermeleriydi. Nitekim, İdlip kırsalında toparlanmaya çalışan yerel birlikleri hem İsrail-ABD, hem de Rusya havadan devamlı bombalıyorlardı. Esad ise kara birliklerini adım adım idlib ve Halep’e doğru kaydırarak yeni katliamlara zemin hazırlıyordu. Türkiye bu duruma fırsat verirse sadece Lübnan ve Suriye İsrail’in ve ABD’nin işgali altına girmeyecek, aynı zamanda önce Hatay’dan başlamak üzere Türkiye’nin önemli bölgelerinden toprak taleplerini de seslendireceklerdi. Tevrat’ta Yahudilere vaadedilmiş topraklar içerisinde oldukları iddiasıyla, Hatay, Gaziantep, Urfa, Mardin, Hakkari gibi bölgelerden hak talep edip buraları askeri operasyonla ele geçirerek meşhur kutsal topraklarını kurtarmış olacaklardı. Bu operasyonları için en uygun zaman olarak Aralık ayını belirlemişlerdi. Türkiye, zaten var olduğu Suriye sahasına istihbarat, askeri ve diplomatik unsurlarını hızla indirerek muhalifleri toparlamayı başardı. Onları tek bir dava ruhuyla birleştirdi. Diğer taraftan Türk yetkililer, Suudi Arabistan, BAE, Katar, Ürdün ve Mısır’a bölgede yaşanacakları ilk ağızdan anlatarak duruma acilen el konulacağını bildirdiler. Suriye’nin başına gelecek olanların bu ülkelerinde başına gelmesinin kaçınılmaz olduğu konusunda uyardılar. Diğer taraftan, Rusya ve İran ile de görüşmeleri devam ediyordu. Bu iki ülke Türkiye’nin planını yayılmacılık olarak görüyor, ABD ve İsrail’in Suriye’yi işgal edeceğine ihtimal vermiyorlardı. Muhaliflerin operasyonu başlatıp Halep’i ele geçirdiklerinde Beşar Esad’ın İsrail ile iletişime geçerek acilen yardım istediğini görene kadar da inanmamışlardı. Burada, Esad’ın yeni kuracağı Nusayri devleti İran’ın işine gelmez mi, sorusu sorulabilir. Hayır gelmez. Çünkü, Esad’ın kuracağı Nusayri devletinin kontrolü İran’da değil İsrail’de olacaktı. 27 Kasımda başlayan muhaliflerin operasyonu aslında, sadece rejime karşı değil ABD ve İsrail ile onların işbirlikçisi terör örgütlerine karşı başlatılmıştı. İdlip ve Halep’ten 50-60 bin kişilik Heyet Tahrir el-Şam(HTŞ) güçlerinin yanı sıra, Suriye Milli Ordusu(SMO)’nun Türkiye sınırlarındaki 30 bin kişilik birliklerine Güneyde Dera kentindeki 11 bin kişilik muhalif aşiret birlikleri de katılınca ve Suriye halkının da buna destek verdiği görülünce ABD ve İsrail geri adım atmak zorunda kaldılar. Başlarına yeni bir Gazze veya Hamas belası açarak iyice çıkmaza girmeyi göze alamadılar. ABD-İsrail geri adım atınca, İran ve Rusya’da geri adım atmak zorunda kaldı. Zaten, Rusya başındaki Ukrayna belasını, İran içerisindeki rejim muhaliflerinin hareketlenmesini kaldırabilecek durumda değillerdi. İşte, Suriye’de hızla gelişen ve rejimin çöküşüne giden bu yolda Türkiye, bölge ülkelerine güçlü bir ittifak önerisini teklif etti. Hakan Fidan’ın Bölgesel İttifak önerisi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 16 Aralık’ta Suudi Arabistan merkezli Al Hadath televizyonuna verdiği kapsamlı röportajında bölgede yeni ittifaklar kurulmasının zaruretini dile getirdi. Fidan konuşmasında, 2024’ten 2025’e geçtiğimiz şu dönemde, artık olgunlaşmış, güçlü bir alt yapıya sahip bulunan bölge devletlerinin Türk, Arap, İran dominasyon dilini terk etmesi, emperyal fikirlerin rafa kaldırılması gerektiğini söyledi. Birilerinin proxy kullanarak bölgede başka ülkeleri yönetmeye çalışmasının, birilerinin geri planda para vererek başka bir şey yapmaya çalışmasının, menfaatini korumaya çalışmasının 20-30 yıldır bölgeyi ateş sarmalına soktuğuna işaret etti. Bölge ülkelerini ittifaka davet eden Fidan, “bir araya gelip iş birliği kültürü içerisinde birbirimizin sınırlarına, egemenlik haklarına saygı duyarak, saygının ötesine geçip birbirimizi korumayı taahhüt ederek, omuz omuza vererek bölgede kendi çıkarlarımızı, kendi düzenimizi kurmamız gerekiyor.” dedi. Aksi takdirde dışarıdan bölgeye müdahale edildiğine, kutuplaşmadan yararlanıldığına ve bunun bölgede uzun süreli, kanlı ve maliyetli çatışmalara yol açtığına dikkati çeken Fidan, buna gerek olmadığını, açık ve şeffaf şekilde bölge halklarının yaşayabileceğine işaret etti. Fidan, “Zaten hepimiz akrabayız birbirimizle, hepimiz Müslümanız, hepimiz aynı dindeniz. Bir araya gelip bizim büyük bir olgunluk ve profesyonellik içerisinde menfaatlerimizi, isteklerimizi, hassasiyetlerimizi tanımlayıp birbirimizle, nasıl Avrupa’da, Kuzey Amerika’da, başka yerlerde ittifaklar kuruluyor, ekonomik, siyasi, askeri, bunların hepsini de bu coğrafyada yapmak mümkün.” dedi ve bu coğrafyanın toprağının bereketli, insanının verimli, çalışkan ve dürüst olduğunu söyledi. Konuşmasında, Akabe toplantısında görüldüğü gibi Türkiye’nin, Suudi Arabistan’ın, Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Mısır’ın, Katar’ın, Kuveyt’in, Bahreyn’in, Ürdün’ün ve Irak’ın bir araya gelerek bölgedeki kritik sorunları çözmede çok ciddi adımlar atabileceğini gösterdiğini belirterek, önemli olanın devletlerin samimiyeti olduğuna vurgu yaptı. Akabe’deki Suriye konulu toplantıda bölge ülkelerinin tek sesliliği ve ortak tavırları ABD Dışişleri Bakanı Blinken ve heyetini oldukça şaşırtmış ve düşündürmüş olmalıdır. Konuşmasında Fidan, “Bizim el birliğiyle, el ele vererek yeni dönemde özellikle Suudi Arabistan’la çok yakın işbirliği içerisinde ve diğer kardeş ülkelerle işbirliği içerisinde yeni bir anlayışı, yeni bir vizyonu bölgede hep beraber hayata geçirmemiz gerekiyor.” dedi. Sonuç 27 Kasım’da Suriye rejimine karşı Türkiye’nin koordinasyonu ile harekete geçen silahlı muhalif grupların operasyonunu, baskıcı Esad rejimini alaşağı eden özgürlükçü bir hareketten ibaret olarak görmek eksik bir değerlendirmedir. Bu operasyonla büyük bir oyun bozulmuştur. 150 yıldan fazla bir zamandır Siyonistlerin adım adım ördüğü, İslam topraklarının işgal edilerek gasp edilmesi hedefinin önüne set vurulmuştur. Dünyanın süper gücü ABD, İsrail ve destekçileri AB, beklemedikleri karşı bir hamle ile şaşkına dönmüştür. Beşar Esad rejimini bütün zulmüne rağmen ayakta tutmaya çalışan Rusya ve İran saf dışı edilmiştir. Büyük bir intizam ve profesyonellik içinde, muhalif gruplar eliyle kısa zamanda alınan bu sonuç muhakkak ki harp tarihinde yerini alacak, harp akademilerinde tez konusu yapılacaktır. Ancak, bundan sonraki şahit olacağımız gelişmeler çok daha büyük, küresel dengeleri alt üst edecek gelişmeler olacaktır. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın aynı dine mensup, akraba milletlerin bir araya gelerek, Avrupa’da, Kuzey Amerika’da ve başka yerlerde yapılanlar gibi, bizim de ‘omuza omuza verip ekonomik, siyasi, askeri ittifaklar kurarak kendi düzenimizi kurma’ çağrısı karşılık bulacaktır. Anglo-Amerikan hegemonyasına dayalı dünya düzeninin yıkıma uğradığı bu süreçte, Müslüman devletlerin bunca acı ve işkencelerden, devasa servetlerinin çalınması veya gasb edilmesinden sonra, akılları başlarına gelerek teşkil edeceği güçlü bir ittifak, dünyanın geri kalanının kaostan kurtarılması, kan ve gözyaşının sona erdirilmesi, refaha kavuşturulmasında öncü bir rol üstlenecektir. Hep beraber izleyelim, görelim ve Filistin’de, Gazze’de, Afrıka’da, Myanmar’da velhasıl dünyanın dört bir köşesindeki mazlumların kurtuluşuna şahit olalım, inşaAllah.

Leave A Reply

Your email address will not be published.

File not found.