Türkiye artık NATO’ya muhtaç değil! İşte kanıtı
Yeni Şafak gazetesi yazarı İhsan Aktaş, Türkiye’nin son yıllarda önemli bağımsızlık adımları attığını söyledi. Aktaş, savunma sanayiinde yaşanan gelişmelerin ülkenin gücünü artırdığını belirtti. Türk ordusunun NATO teçhizatına olan bağımlılığının azaldığını ifade eden Aktaş, ülkenin çok yönlü bir dış politika izlediğini dile getirdi. İşte İhsan Aktaş’ın yazısı: “Son bir haftadır yaşanan gelişmelere baktığımızda, Devlet Bahçeli’nin açtığı kapıyı mı, hainlerin TUSAŞ saldırısını mı, yoksa FETÖ elebaşının gömülmesini mi ele alacağız? Konuların hepsi birbirinden önemli; fakat tüm bunlara sebep olan şey nedir diye soracak olursanız, ülkemizin kuruluşundan 100 yıl sonra güçlü bir şekilde atmış olduğu “İstiklal-i Tam,” yani tam bağımsızlık adımlarıdır. I. Emperyalistler, Afrika ve Uzak Asya gibi bölgelerde birçok devleti işgal ettiler. Bugün bu fiili işgaller yer yer sürmektedir. II. Bazı devletler bağımsız bir görüntü verse de, fiilen diktatörlerin eliyle yönetilmektedir. Ortadoğu’nun zengin kaynaklarına sahip olan ülkeler bu gruba dahildir. III. Doğrudan işgal edilemeyecek ve derinliği itibarıyla diktatörlerin eliyle yönetilemeyecek ülkelerde ise, halkın oyuyla seçilen hükümetleri kendi çıkarları doğrultusunda bin bir türlü hileyle ve Batı müstemlekesinin gönüllü köleleriyle kontrol altında tutmaya çalıştılar. Batı hegemonyasının vidaları gevşedi; eski gücü elinde değil. Afganistan, Irak ve Yemen örneklerinden yola çıkarak baktığımızda, Batı medeniyetinin ateş gücü, yıkıcılık kapasitesi ve askeri teknolojide üstünlüğü devam ediyor, fakat düzen kurma kabiliyeti kalmamıştır. Jeopolitik ilişkilerde bazen bir fotoğraf, yüzyıllık bir uygulamanın adını koyar. Afganistan’da ABD ile çalışan, kendi insanlarına ihanet eden Afganların, Taliban Kabil’de hakimiyet sağladıktan sonra ABD uçağının kanatlarına sarılarak havada ölmeleri, bir yönüyle dünyada ABD adına çalışan hainlerin akıbeti için unutulmaz bir tabloya dönüştü. Az önce üçüncü grupta ele aldığımız Türkiye Cumhuriyeti, 7000 yıllık devlet geleneği olan, dünyanın en büyük imparatorluklarını kurmuş, yönetmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nu başta Avrupa kıtası olmak kaydıyla üç kıtada bir medeniyete dönüştürmüş bir milletin temsil ettiği bir devlettir. Batı sömürge imparatorluğu, iki yüzyıl boyunca uyguladığı fiili işgal ve kültürel emperyalizm ile bu milletin var olan hafızasını silmeye çalıştı. İki yüzyıllık misyoner kolejleri, baskın Batı kültürü, sinema, tiyatro, akademi ve sözde kurucu olmakla övünen müstemleke ruhlu yönetici ve aydınlar eliyle bu milletin geçmiş hafızasını yok edip kurşun döktüler. Bu milletin imanlı fakirleri, dindarları, milliyetçileri, muhafazakarları ve asil, köküne sadık kalan aileleri ve entelektüelleri, bu milletin kimliğinin yeniden oluşmasına ve hafızanın geri kazanılmasını sağladı. Birinci Dünya Savaşı bittiğinde 13 milyon nüfusu olan ve topraklarının %80’ini kaybetmiş bir imparatorluktan sonra Türkiye’nin bugünkü gücüne erişeceğini hiçbir emperyalist ülke hayal etmemiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş bu millet, bugün Batılı devletlerin baş edemediği bir ülkeye nasıl dönüştü? Kuruluşundan bugüne kadar bu milleti var etmek için bir tuğla koyan her bir yöneticiye bu millet minnettardır. *Kurtuluş Savaşı’ndan sonra iki yüzyıllık geri çekilmenin ardından Kıbrıs Barış Harekâtı ve bir Müslüman ülkenin Batılı bir devletten toprak kazanması, tarihi akışı tersine döndüren ilk adımdır. *1970’li yıllarda ağır sanayi adımları ve yatırımları yapıldı. *Kıbrıs Barış Harekatı’nda karşı karşıya kaldığımız ambargolardan sonra savunma sanayii üretim adımları atıldı. *Son yirmi yılda Batılı devletlerin desteği olmadan altyapı ve kalkınma devrimini tamamlayan birkaç ülkeden biri olduk. *Bu altyapı devrimi; ulaşım, sağlık, eğitim altyapısı ve teknoloji üretimi konularında gelişmiş ülkelerin çoğundan daha ileri bir konumdadır. *Suriye iç savaşından sonra ülke savunması, ordunun güçlendirilmesi ve NATO gibi ittifaklara ihtiyaç duyulmayacak şekilde yeniden modellendi. *Türk ordusunun gücünü ve kabiliyetini tarihten bugüne kadar dost düşman herkes bilir. Fakat Batı sömürgecileri, bütün ülkelerde olduğu gibi Türk ordusunu da NATO teçhizatlarına bağımlı hale getirmişlerdi. *15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden sonra, eski ve yeni prangalarından kurtulan ordu, dünyanın en etkili ve savaşma kabiliyeti en yüksek ordularından biri haline geldi. *Türkiye’nin son on yıldaki en büyük devrimi savunma sanayii alanında oldu. Türk ordusu kadar güçlü, milli bir ordunun kendi mühimmatlarını ürettiğini varsaydığınızda, bunu ne anlama geldiğini, Türkiye’yi kendi yörüngesinde tutmak isteyenler derinden hisseder. NATO konsepti içinde bağımsız bir değişken konumu kazanan, müttefikliklerine değer vermekle birlikte Türkiye’nin menfaatleri söz konusu olduğunda ABD tezleriyle çatışan, ihtiyaç duyduğunda sert gücünü sahneye sunan; çok yönlü, çok taraflı dış politika vizyonu gereği AB yolundaki ısrarını sürdürürken BRICS toplantısına katılma adımı atan bir Türkiye var. Bir ülkenin gelmiş olduğu nokta, düşmanlarının radarından kaçamaz. Devlet Bahçeli’nin açmış olduğu kapı, Sn. Cumhurbaşkanımızın iç kalenin tahkimi ile ilgili hassasiyetinin devamı niteliğinde bir adımdı. Devlet erkini yöneten Cumhur İttifakı’nın siyasal derinliği ve geniş vizyonu, Türkiye ve bölge için önemli bir fırsat penceresi açtı. Bu yolun nasıl yürüneceği çok önemli. Batılı devletler, bugüne kadar bir ülkede ya iktidarı düşürdüler ya lideri itibarsızlaştırdılar ya darbe yaptılar ya da teröre başvurdular. Erdoğan Türkiye’sinde bunların hiçbirisi işe yaramadı. Bu millet çıktığı yoldan geri dönmez görelim Mevla neyler.”