Sosyal

Türkiye Mescid-i Aksa’da zafer namazı kılacak! Büyük bir zaferin eşiğindeyiz

Türkiye gazetesi yazarı Rahim Er, İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarının Filistin ve Arz-ı Mev’ud planının bir parçası olduğunu ifade etti. İsrail’in bu plan doğrultusunda genişleme politikalarını sürdürdüğünü belirten Er, Türkiye’nin bu süreçte bölgesel gelişmelere karşı dikkatli olması gerektiğini vurguladı. Er, Türkiye’nin güçlenerek Mescid-i Aksa’da zafer namazı kılacak kadar etkili bir konuma geleceğini söyledi. İşte Rahim Er’in yazısı: “İsrail, Gazze Soykırımı’nın birinci yılı günlerinde Lübnan’a saldırdı. Böylece Filistin’den başka Lübnan’ı da savaş meydanına dâhil etti. O’nu da gasbetme niyetini açığa vurdu. Bunu yaparken de Hizbullah genel sekreteri Hasan Nasrallah’ı öldürdü. Dikkatler Beyrut’tayken O, Yemen’e yöneldi, Husiler’i bombaladığını ileri sürdü. Öteden beri zaten Suriye hava sahasına girip Suriye’de de yıkımlar yapmaktadır. Görüldüğü gibi İsrail, pervasız bir şekilde ateş hattını arttırmakta. Gazze Soykırımında Lübnan’ı ve ardından Yemen’i vurduğu gibi ikinci yılda çok yoğun bir bombalamayla Suriye’yi vurması beklenebilir. Şu var ki orada da kalmayacaktır. Üçüncü yılda da Mısır ve Anadolu hedef olur. Arz-ı mev’ud; vadedilmiş topraklar, Siyonistler için vazgeçilemez, terk edilemez bir gâyedir. Bu fanatik, köktendinci bâtıl inanca göre tanrıları, Yahudilere Nil Nehri ile Fırat Nehri arasında kalan toprakları bağışlamıştır! Buralar, İsrailoğullarının mülkiyetidir. Bu mülkiyet, üzerinde olan diğer milletler işgalcidir. İşgalcileri, buralardan sürüp çıkarmak her şekilde meşrû haktır. Bu tez, Siyonist Yahudi’nin âdeta varlık sebebidir. Onun için İsrail, yakın çevresinden başlayarak evvela Filistin’i bitirip, Lübnan’ı çökerttikten sonra ülkesini teminat altına almış olarak Nil ile Fırat arasında kalan bölgeye yönelmektedir. Bunu yaparken ABD’yle Birleşik Krallık’tan destek alıyor. Güney Kıbrıs başta olmak üzere hemen bütün Akdeniz adaları, İsrail’e yardım için silahlandırılmış, Akdeniz savaş gemileriyle dolmuş, devlet başkanı Yahudi olan Ukrayna, Rusya ile kapıştırılmıştır. On bir yıla yakın bir süredir devam eden bu harple topyekûn batıyla uğraşma zorunda kalan Rusya, yıpratılmaktadır. Moskova, düne kadar arka bahçesi olarak gördüğü Suriye’ye Şam talep etse bile şimdi artık yardıma gitmekte zorlanacaktır. Şam’ın bundan böyle kapısını çalacağı tek merkez Ankara’dır. Gelinen günde “İsrail, çatışmaları, bölgeye yaymak istiyor!” sözünün bir geçerliği kalmamıştır. Gazze Celladı, öncülüğündeki Siyonist İsrail, çatışmaları Filistin ve Ürdün’e, tam, Suriye ve Yemen’e kısmen yaymış bulunuyor. İran, “Arz-ı Mev’ud”a dâhil değildir. İran’ın derdi bölgeyi Şialaştırmaktır. Bunu da Haşdi Şâbi, Hizbullah, Husi gibi taşeron güçlerle yapmaya çalışıyor. Siyonistler, Irak’ın bir kısmını da “Vadedilmiş Topraklar”dan sayabilirler. Fırat, bu topraklardan denize ulaşmaktadır. İsrail’in şimdilik ilişmediği ülkeler Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye’dir. ABD, ülkenin kuzeyinin İsrail’e bırakılması konusunda Suudları bir şekilde ikna eder. İsrail, Mısır’la kapışır mı? Yoksa bir anlaşmaya mı varırlar? Şimdiden çok net şekilde bir beyanda bulunmak zor. Ama şu kadarını söyleyelim ki bugün veya on sene sonra yahut başka bir zaman; Kahire, İsrail’in “Vadedilmiş Topraklar” adlı hülyası önünde tâviz verirse bu dehşetli hatanın altında kalır. Türkiye ise vatan topraklarına karşı girişilecek bir saldırıyı değil, saldırı ihtimalini bile bir beka yâni var olma-yok olmak sebebi saymaktadır, sayacaktır, sayar. Bırakalım, güney veya güneydoğumuzdaki herhangi bir vilayetimize yapılacak Siyonist taarruzu, Halep hatta Şam’a vaki bir tecavüz karşısında da Türkiye, asla seyirci kalmayacaktır. Bu sözümüz üzerine Amerika-İngiltere ve Akdeniz yığınaklarını gösterenler olabilir. ABD, Vietnam, Irak, Afganistan ile girdiği her yerde kaybetmiş olarak çıkmak mecburiyetinde kaldı. İçten içe çürüyen ABD de taht entrikalarındaki İngiltere de Türkiye ile her ne şekilde olursa olsun harp etmeyi göze alamazlar. Türkiye, başka bir devlete benzetilemez. Aynı zamanda NATO iç harbi olacak böyle bir kapışma, Washington ve Londra’ya çok pahalıya mal olur. Bizim için de hafife alınamaz ama Mîsak-ı Millî’nin hayat bulmasına ve yanlış çizilmiş haritaları tashih etmemize fırsat verir. Türkiye, her şeyin farkında. Her şeyin de nabzını tutmakta. Her adımı takip etmekte. Şaşkın ve haksız ve insaf tanımaz İsrail, sürekli şekilde yorulmakta. Yorgunluğu dayanılmaz noktaya geldiğinde buna rağmen malum ham hayali için Anadolu veya eski Memâlik-i Şâhaneye dâhil Şam, Halep gibi mücavir alanlarımıza saldırıldığında, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ilişildiğinde o zaman nihâî hesap günüdür. O gün, Mehmetçik sabah namazını Mescid-i Aksa’da kılar!.. O gün, bir kudurgana, bebek, çocuk, yaşlı katiline hak ettiği cevap verilir. O gün, bir gün gelecektir… İsrail, her ne yaparsa yapsın, arkasında kimler olursa olsun 100. kuruluş yıl dönümü olan 2048’le Anadolu’daki 1000. Yılımız olan 2071 Kızılelma’mızın önünü kesemeyecektir. Mehmetçiğin, Mescid-i Aksa şerefelerinden okuduğu Ezan-ı Muhammedî, bunun habercisi olacaktır. O sabah, Mehmetçiğin Mescid-i Aksa’da kıldığı sabah namazı, gönüllerde Zafer Namazı olacaktır. Gazzeli, Filistinli, Şamlı, Bursalı, Bosnalı, Urumçili… Müslüman, o gün bayram yapacaktır.”      

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir