Türkiye’nin iddialı duruşunu kabul etmeliyiz
Türkiye’nin Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki stratejik adımları Almanya’da yayımlanan analiz yazısıyla ele alındı. TÜRKİYE’DEN KARADENİZ BAŞARISITürkiye’nin Karadeniz’de tüm kıyıdaş ülkelerle işleyen bir model kurmayı başardığı belirtilen analiz yazısında, “Ankara’nın stratejisi, bölgesel sahiplenmeyi, çok taraflı iş birliğini ve herhangi bir tek gücün hakimiyetini önlemek için bir dengeleyici eylemi vurguluyor. Türkiye, Rusya’ya karşı Batı liderliğindeki yaptırımlara katılmasa da, Ankara’nın Karadeniz bölgesindeki adımları, örneğin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni uygulaması Rusya ve Ukrayna arasındaki ilk arabuluculuk çabaları, Karadeniz Tahıl Anlaşması ve Romanya ve Bulgaristan ile üçlü Karadeniz Mayın Karşı Tedbirleri Görev Gücü Batı tarafından memnuniyetle karşılandı” denildi.Karadeniz ve Doğu Akdeniz’deki dengenin çok farklı olduğuna vurgu yapılırken AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in “Üç eski imparatorluk: Rusya, Çin ve Türkiye… Avrupa için küresel rakipler olarak geliyor” sözüne atıfta bulunuldu. “HEM SAHADA, HEM DE MASADA”Türkiye’nin bölgede “hem sahada, hem de masada” iddiasının bulunduğuna vurgu yapılan yazıda, “Türkiye’nin Karadeniz ve Doğu Akdeniz politikalarını karşılaştırıp zıtlaştırdığımızda, Ankara’nın ikinci durumdaki temel sorunlarından birinin bölgesel tartışmalarda söz sahibi olmaktan dışlanmışlık duygusu olduğunu gözlemleyebiliriz” ifadeleri kullanıldı.Türkiye’nin bölgesel meselelerde belirleyici bir aktör olma kapasitesini göstermeyi amaçladığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Artık hem sahada hem de masada temel bir yere sahip bir ülkeyiz” ifadesinin Türkiye’nin bölgesel siyasette ve uluslararası arenada merkezi bir oyuncu olma hırsını vurguladığından söz edildi.
Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetleri, Libya ile imzalanan deniz sınırı anlaşmasının Türkiye’nin stratejisinin açık bir göstergesi olduğu kaydedildi. Yazıda, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi bölgesel girişimlerden dışlanması, masada meşru bir paydaş olarak tanınmasında karşılaştığı zorluklara örnek teşkil etmektedir. Bu, Türkiye’nin kasıtlı olarak bir kenara itildiği algısına dayanan iddialı yaklaşımını körüklemektedir. Karadeniz bölgesel düzeni Türkiye’ye bölgesel bir dengeleyici olarak hareket etmede önemli bir rol veriyor. Ankara’nın diplomatik çabaları, öncelikle Montrö Sözleşmesi’nin stratejik uygulanması yoluyla bölgesel istikrarı korumaya ve dış müdahaleleri önlemeye odaklanıyor. Türkiye, Montrö Sözleşmesi’nden yararlanarak kıyıdaş olmayan devletlerin etkisini sınırladı ve dengeli bir güç dinamiğini koruyarak herhangi bir aktörün bölgeye tek başına hakim olmasını önledi. Bu, Türkiye’nin Karadeniz’in güvenlik mimarisinde etkili bir rol oynamasına, stratejik özerkliğini ve bölgesel etkisini en üst düzeye çıkarmak için hem NATO hem de Rusya ile ilişkilerini dengelemesine olanak sağladı.” denildi.TÜRKİYE’YE YÖNELİK BASKILARIN AMACITürkiye’ye diplomatik baskı, ekonomik yaptırımlar uygulanmasına ilişkin, “Amaç, Türkiye’yi davranışını değiştirmeye ve AB, ABD ve Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail gibi bölgesel müttefiklerin tercihleri doğrultusunda Doğu Akdeniz’de daha sınırlı bir rol kabul etmeye zorlamaktır” ifadeleri kullanıldı.Türkiye’nin Yunanistan’a karşı Libya ile deniz sınırı anlaşmasını imzalamasını bölgesel düzeni yeniden şekillendirme girişimi olarak nitelendirilen yazıda, “Türkiye, Libya ile bir ittifak kurarak, Kıbrıs, Mısır, Fransa, Yunanistan, İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin Yönetimi’ni içeren Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu dengelemeye çalıştı. Mutabakat Muhtırası, Türkiye’yi stratejik olarak bölgenin enerji politikalarında kilit bir oyuncu olarak konumlandırıyor ve Doğu Akdeniz gazını Türkiye’yi atlayan rotalar üzerinden Avrupa pazarlarına taşıma planlarını bozabilir. Ayrıca, Mutabakat Muhtırası, Türkiye’nin iddialarını ileri sürmek için ikili anlaşmaları kullanma konusundaki daha geniş stratejisini vurguluyor ve ayrıca dışlayıcı bir bölgesel düzen olarak algıladığı şeye meydan okuyor. Bu hareket eleştirilere ve artan gerginliklere yol açtı, ancak aynı zamanda Türkiye’nin, özellikle Yunanistan ve Kıbrıs’ın Türk ve Kıbrıslı Türk haklarını dikkate almadan deniz bölgelerini sınırlandırmak için tek taraflı eylemleri zemininde, çıkarlarını proaktif önlemlerle savunma kararlılığını da vurguluyor” denildi.Yazının devamında şu ifadeler yer aldı; Doğu Akdeniz’in Türkiye için Karadeniz’e kıyasla daha büyük bir stratejik öneme sahip olması muhtemeldir. Mavi Vatan doktrininin Doğu Akdeniz bağlamında resmi söylemde ortaya çıkması ve desteklenmesi tesadüf değildir. Bölgenin enerji kaynakları, deniz anlaşmazlıkları ve Türkiye’nin kendisini bölgesel bir güç olarak kurma hırsı, onu Ankara için kalıcı bir öncelik haline getiriyor.Mavi Vatan doktrini ve “sahada ve masada” yaklaşımı, egemenliğini korumayı, bölgesel nüfuzunu iddia etmeyi ve ekonomik çıkarlarını takip etmeyi önceliklendiren Türkiye’nin geleneksel dış politika hedeflerinin uzantılarıdır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki eylemlerinin ABD, AB ve NATO ile ilişkileri üzerinde etkileri olacaktır. Türkiye, dengeli ve yapıcı bir yaklaşım izleyerek, küresel konumunu güçlendirmek ve stratejik hedeflerini ilerletmek için bölgesel etkisini kullanabilir. Ancak, Türkiye’nin güvenlik ve ekonomik çıkarları ele alınmadan kalırsa, masada olmaktan ziyade sahada daha iddialı eylemlere başvurabilir. Potansiyel olarak diplomatik ve ekonomik sonuçlara yol açabilir. Bu riskleri azaltmak için Türkiye’nin iddialı duruşu, bölgesel anlaşmazlıklara karşılıklı olarak kabul edilebilir çözümler bulmak için diplomatik çabalarla dengelenmelidir.Karadeniz ve Doğu Akdeniz arasındaki jeostratejik bağlantı göz önüne alındığında, Ankara’nın Batılı müttefiklerinin Türkiye ile yapıcı bir şekilde etkileşime girerek endişelerini gidermeye ve ortak bir zemin bulmaya çalışması da önemlidir.