Yol ayrımındaki Barcelona neden Jose Mourinho yerine Pep Guardiola’yı seçti? ‘Futbolu değiştiren’ 2008 yazında neler yaşandı? Bir kişinin ‘Evet’ demesi tüm dengeleri değiştirdi

0


Takvimler 2008 yılını gösterirken, Frank Rijkaard yönetimindeki Barcelona, zor günler geçiriyordu. Üst üste ikinci sezonu kupasız geçiren ve La Liga’yı üçüncü sırada tamamlayacağı kesinleşen ekip, Santiago Bernabeu Stadyumu’nda Real Madrid deplasmanına çıkıyordu.Madrid ekibi, şampiyonluğu günler öncesinden garantilemiş olduğundan Barcelonalı oyuncular ezeli rakiplerini sahada tebrik etmek zorunda kaldı. Dahası karşılaşma, Real Madrid’in 4-1’lik çok net üstünlüğüyle sonuçlandı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Madrid tribünleri Barcelona’nın istifa baskısı altındaki başkanı Juan Laporta’ya ithafla, “Laporta ne olur gitme!” tezahüratlarıyla inledi.Takımın sorunları bu hezimetlerle sınırlı değildi. Soyunma odasının lideri konumundaki Ronaldinho’nun, antrenman sahalarından çok gece kulüplerinde vakit geçirdiği sık sık basına yansıyordu. Gittikçe kilo alan Brezilyalı futbolcunun, gece hayatının izlerini silebilmek için bazı günler akşama kadar uyuduğu söylentileri manşetlerden düşmezken, takım disiplini adeta sıfırlanmıştı. Öte yandan basın toplantılarında Rijkaard’a sorulan tüm soruların içinde “istifa” kelimesi geçiyordu.Real Madrid taraftarının “Ne olur gitme” sloganının yankıları devam ederken Başkan Laporta’dan önemli bir açıklama geldi. Madrid’deki maçın bitiş düdüğünün üzerinden henüz 24 saat bile geçmemişken Rijkaard’ın görevine son verildiği duyuruldu.Peki Hollandalı teknik direktörün yerine kim gelecekti?DENEYİMLİ YILDIZ MI GENÇ YETENEK Mİ?İlk akla gelen isim, dönemin en fazla kazanan teknik adamı olan Jose Mourinho’ydu. Mourinho geçmişte Barcelona’da Bobby Robson ve Louis van Gaal gibi teknik direktörlerin yardımcılığını yapmıştı ve kulüple geçmişten gelen dostane ilişkilere sahipti.Dahası özgeçmişi o sırada Avrupa’daki takımları çalıştıran tüm teknik direktörlerden daha iyiydi. Porto’nun başında UEFA Kupası ve Şampiyonlar Ligi şampiyonlukları elde eden Mourinho, Chelsea’yle de Premier Lig’de eşi benzeri görülmemiş bir şampiyonluklar serisine ulaşmıştı.Ancak Barcelona, bu yıldıza teklif götürmek yerine kimsenin aklına gelmeyen bir şey yaptı. Kendi B takımının tecrübesiz çalıştırıcısı Pep Guardiola’yı A takımının başına getirdi.Guardiola, henüz çok yeni teknik direktör olmuştu. Çalıştırdığı ekip, İspanya dördüncü kademesinde ve Katalan bölgesel liginde mücadele veriyordu. Yani La Liga’da nasıl bir performans sergileyeceğini kimse bilmiyordu.Dolayısıyla Mourinho varken Barcelona yönetiminin Guardiola’yı seçmesi büyük tartışmalara neden oldu. Futbolu değiştiren bu kararın ardında ne yatıyordu?
Yıl 1975… Cruyff Barcelona formasıylaKARARIN KÖKLERİ 70’LERDE YATIYORBBC Sport’un geçtiğimiz günlerde yayına giren belgeseli ‘Pep Guardiola: Chasing Perfection’ (Pep Guardiola: Mükemmelliğin Peşinde) bu sorunun yanıtının çok daha eskide 1970’lerde yattığını vurguluyor. Belgesel, Pep’i anlamak için öncelikle Johan Cruyff’u anlamak gerektiğinin altını çiziyor.Cruyff, adı Barcelona ile özdeşleşmiş bir spor adamı. Sahada top koşturduğu dönemde Barcelona’yı 1974 La Liga ve 1978 Copa del Rey (Kral Kupası) şampiyonluklarına ulaştıran Hollanda efsanesi, 1988-1996 arasında da teknik direktör olarak takımın başında yer aldı. Bu dönemde Barcelona dört yıl üst üste lig şampiyonu olmanın yanı sıra Avrupa Kupası’nı da müzesine götürdü.Cruyff, Guardiola’nın kariyerinde inanılmaz bir etkiye sahipti. 1990 yılında henüz 19 yaşında olan Guardiola’yı yedek kulübesinden çıkarıp Michael Laudrup ve Ronald Koeman gibi uluslararası yıldızlarla dolu bir ekibin parçası haline getiren Cruyff, bu gençte çok az sporcuya nasip olan bir kalite olduğunu görmüştü.’SENY’ VE ‘RAUXA’Guardiola’nın 2001 yılında yayımlanan kitabı ‘La Meva Gent, El Meu Futbol’un (Benim Halkım, Benim Futbolum) hayalet yazarı gazeteci Lu Martin, Guardiola’yı en iyi tanıyan kişilerden biri. Martin, BBC Sport’a yaptığı açıklamada, “Biz Katalancada ‘seny’ ve ‘rauxa’ kelimelerini kullanırız. Örneğin [Barcelona’nın efsanevi kaptanı Carles] Puyol’da ‘rauxa’ vardır yani dürtü” dedi ve ekledi:”Barcelona’nın ‘seny’si yani beyni ise Pep’ti. Pep takıma bir mana kazandırmıştı çünkü Johan’ın kendisinden ne istediğini harfiyen anlayabiliyordu. Johan’ın iki oğlu vardı. Jordi kanından canından olan oğluydu, Pep ise spor dünyasındaki oğlu.”Jordi Cruyff da babasıyla Guardiola’nın yakın ilişkisine dair benzer şeyler söyledi.Babasının; Brescia, Roma, Al-Ahli ve Dorados’ta sürdürdüğü pek de etkileyici olmayan oyunculuk kariyerini 2006’da noktaladıktan sonra teknik direktörlüğe soyunan Guardiola’ya güveninin sonsuz olduğunu ifade eden Jordi, “O dönemde Pep’le babamın yakın temasta olduklarını biliyorum. Bence babam kimin iyi bir teknik direktör olacağını hissedebilmesini sağlayan bir içgüdüye sahipti” dedi.HEP BÜYÜK TAKIMLARI MI ÇALIŞTIRDI?Guardiola’yla ilgili en sık dile getirilen eleştirilerden biri, hep Barcelona, Bayern Münih ve Manchester City gibi yıldız oyunculara sahip büyük bütçeli takımları çalıştırmış olması. Bir başka deyişle Guardiola’nın daha mütevazı bir takımda bu kadar başarılı olamayacağı öne sürülüyor.Ne var ki Barcelona’nın B takımındaki performansı bu eleştirileri boşa çıkarıyor.O sırada 37 yaşında olan Guardiola, takımın başına geçtikten sonraki ilk basın toplantısında, “Evet, ben de oyuncuydum ama teknik direktör olarak sıfırdan başlıyorum” demişti. Hatta o dönemde Guardiola’nın bu pozisyonu kabul etmesi de şaşkınlık yaratmıştı. Zira herkes kendisinin çok daha prestijli bir pozisyon olan akademinin başına geçeceğine inanıyordu.Diğer yandan tıpkı Guardiola gibi Barcelona B takımı da sıfırdan başlıyordu. Bir önceki sezonun son 10 maçında galibiyet yüzü göremeyen ekip küme düşmüştü.SİSTEMİ DEĞİŞTİRMEYİ DE DÜŞÜNDÜ AMA…Guardiola’nın takımın başındaki ilk müsabakası, Banyoles karşısına çıktıkları bir dostluk maçıydı. Yapay çimle kaplı küçük sahanın zeminindeki engebeler, Guardiola’yı zor günler beklediğinin işareti gibiydi.Barcelona B, ilk üç maçta bir galibiyet aldı.Sezon sonunda ligden düşecek olan Manresa karşısında sahadan 2-0’lık mağlubiyetle ayrılan Guardiola, topa sahip olmaya dayalı oyun kurgusunu sorgulamaya başladı. Bu sistem dördüncü kademenin küçük sahalarında işlemiyor olabilir miydi?Çarşamba günkü antrenmana giderken Guardiola kararını vermişti. O günleri yıllar sonra şöyle anlatacaktı:”Sahalar çok küçük olduğu için sistemi değiştirmemiz gerektiğini düşündüm. İki gün boyunca bunu kafamda evirdim çevirdim ama o anda kararımı vermiştim: Eğer küçük bir sahada kazanıp iyi futbol oynayabilirsem, aynı şeyi daha iyi oyuncularla daha iyi sahalarda daha üst düzeyde de yapabilirdim. Antrenmana gittim ve ‘Ben buna inanıyorum’ dedim. Alternatifler, yapabileceğimiz değişiklikler beni ikna etmedi. Bu yüzden değişemezdim. Önemli bir andı çünkü yeniydim, deneyimsizdim. 37 yaşındaydım ve büyük sporcuları hiç çalıştırmamıştım. Kendimi ispatlamak zorundaydım.”TORRENT: “PEP SÜNGER GİBİDİR”Guardiola’nın kendisini ispat etmek zorunda olmadığı kişilerden biri Domenec Torrent’ti. 2021-22 sezonunda Galatasaray’ın teknik direktörlüğünü de yapan Torrent, o dönemde başka bir İspanya dördüncü kademe takımı olan Girona’yı çalıştırıyordu. Oyunculuğunu çok beğendiği Guardiola kapısını çalınca, Torrent bu genç teknik direktöre yardım etme fırsatı büyük bir hevesle kabul etti.11 yıl boyunca Guardiola’nın yardımcılığını yapan ve 2018’de ekipten ayrılarak New York City FC’nin başına geçen Torrent, BBC Sport’a, “Her zaman Pep’in çok baştan çıkarıcı biri olduğunu söylemişimdir. Günlük çalışmaları esnasında oyuncuları ikna edebilen biridir. Sünger gibidir. Her şeyi ve herkesi hemen tanır. Barcelona B’yi iyi futbol oynayan çok kompakt bir ekibe dönüştürdü. Fikirlerini, o güne kadar hiç öyle şeyler duymamış olan oyunculara açtı. Çok sağlam bir takım kurduğumuz doğru” dedi.Sergio Busquets, Pedro ve Thiago Alcantara o takımın çaylaklarıydı. Guardiola ise her şeyin merkezindeki tavizsiz, amansız, merhametsiz itici gücüydü.UYKU SAATLERİ, PARA CEZALARITakımda profesyonellik had safhadaydı. Rakip takımların maçları izleniyor, videolar analiz ediliyordu. O dönemde dördüncü kademe takımları için görülmemiş bir detaycılıktı bu. Sporcular saat 23.00 oldu mu uyumak zorundaydı. Kurallara uymayanlara para cezaları uygulanıyordu.Barcelona B’nin o yıllarda kaptanı olan Marc Valiente, “Pep’in sınırları çok netti. Hiç kimsenin uygunsuz gördüğü bir şeyi yapmasına izin vermezdi. Kanunları vardı. Bu kanunlara uymak zorundaydınız ve bence bu makul bir beklentiydi” dedi.O dönem Barcelona’nın bugün ise Manchester City’nin sportif direktörü olan Txiki Begiristain de Guardiola’nın tam bir mükemmeliyetçi olduğunu belirterek, “İnanılmazdı. Pep, Barcelona’nın A takımını çalıştırıyor gibi davranıyordu: Oyuncularla ilgilenmesi, yemekler, şefler, maçların kaydedilmesi. Gerçekten inanılmazdı. ‘Bir gün A takımının başına geçeceğim, bu şekilde çalışmak istiyorum’ diye düşünüyordu. Ve bunu bir dördüncü kademe takımında yapıyordu” ifadelerini kullandı.”FUTBOL İZLEMEYE DEĞİL PEP’İ İZLEMEYE GELİYORDU”Pek de parlak olmayan başlangıcın ardından Guardiola liderliğindeki Barcelona B’nin performansı günden güne toparlandı. O kadar ki sezon sonunda takım bir üst lige çıktı. Bu başarı Barcelona yöneticilerini de memnun etmişti. Memnun olanlar arasında bir isim özellikle dikkat çekiyordu.Torrent, “Johan Cruyff’un eşiyle birlikte sık sık Barça B maçlarına geldiğini hatırlıyorum. Garip olan ise maçı izlemek yerine Pep’i izlemesiydi. Takımı nasıl yönettiğine, davranışlarına, hareketlerine beden diline bakıyordu. Bunu Pep’e de söylemiş, ‘Johan ikidir buraya gelip seni izliyor’ demiştim. Pep, A takımın başına geçince bütün bunlar anlam kazandı. Johan futbol izlemeye değil, Pep’i izlemeye geliyordu” diye anlattı o günleri.Ancak bu başarının Guardiola için bedeli de epey büyük(!) oldu. Barcelona B’nin başına geçtiğinde ekibe üst üste üç maç kazanırlarsa yemek ısmarlama sözü vermişti Guardiola. Sezon boyunca beş kez üst üste üçer maç kazanan ekip Guardiola’yı sık sık masrafa sokuyordu.
Guardiola ve Mourinho, 2010’da Şampiyonlar Ligi’nin yarı finallerinde karşı karşıya geldiB TAKIMI, A TAKIMININ YILDIZLARINI SAHADAN SİLDİOynadıkları karşılaşmaların en önemlisi Rijkaard yönetimindeki dağınık A takıma karşı çıktıkları ve bir avuç taraftarın izlediği dostluk maçıydı.Barcelona’nın eski forveti Eidur Gudjohnsen, “Hiç o kadar çok koştuğumu ve top kovaladığımı hatırlamıyorum” sözleriyle özetledi maçtaki atmosferi.Cruyff’un haftalık raporlarına, B takımının bu maçtaki başarısı da eklenince, Barcelona yönetim kurulu, Pep’in A takım için doğru kişi olduğuna ikna olacaktı.Gudjohnsen, “Kendilerine has bir oyun stilleri vardı. Neredeyse yanlarına yanaşamıyor gibiydik. A takımdan bazı oyuncuların bu maçı olması gerektiği kadar ciddiye almadığına eminim. Ama yine de ‘Vay canına, ne biçim oynuyorlar? Neden hep açıkta bir adam kalıyor?’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Pres yapmakta çok zorlanmıştık” dedi.A takım için ise karşılaşma bir utanç vesikasıydı. Ronaldinho 10’uncu dakikada kenara gelmiş, Deco rakibin karşısında durmakta zorlanmıştı.”MOURINHO’YU SEÇEMEYİZ, BİZİM TARZIMIZA UYMUYOR”Öte yandan Pep’in baskısı, Barcelona yönetim kuruluna da ağır gelmişti. B takımının bir üst lige çıkması, dostluk maçındaki gülünç tablo ve Rijkaard’ın yoldan çıkmış öğrencilerini disipline sokmaktaki gönülsüzlüğü tepede bir değişiklik yapılmasını gerektiriyordu.İki aday vardı: Biri Avrupa’nın bir numarası, kupalar fatihi, disiplin ustası Jose Mourinho, diğeri şairane tercih, topa sahip olma delisi Pep Guardiola.2004-2010 yılları arasında Barcelona’nın mali işler sorumlusu ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan Xavier Sala-i-Martin, ‘Pep Guardiola: Chasing Perfection’ belgeselinde şunları söyledi:”Herkes böyle bir sorun olduğunu biliyor. Ronaldinho her gece sabahın 2’sine kadar bongo çalıyor. Bunu nasıl durdurursunuz? Bir komutana ihtiyacımız var. Dünyadaki en iyi general kim? Jose Mourinho, değil mi? Yaşadığımız problemler bağlamında çözüm açık görünüyor. Ama ne yazık ki Mourinho, Barcelona’nın DNA’sına uymuyor. Barcelona’nın DNA’sının birçok yönü var. Bunlardan biri de oynama şeklimiz. Bunlar bize Johan Cruyff’tan miras kaldı. Biz Hollanda tarzı futbol oynadığımızda kazanıyoruz. Cruyff’un en iyi öğrencisi de Pep. Ama Mourinho da Şampiyonlar Ligi’ni kazanmış. Büyük tartışmalar oldu. Ama Juan Laporta şunu dedi: ‘Mourinho’yu seçemeyiz, oyunu bizim tarzımıza uymuyor. Kontrataklarla gol bulan defansif bir teknik direktör o. Biz böyle oynamıyoruz.’ Dahası gerçek bir centilmen de değil. Manipüle etmeye çalışması, Barcelona’nın sahadaki tutumuna yakışmıyor.”
“Johan, ‘Evet’ derse o evettir”Bütün bunlara rağmen halen net bir karar verilemiyordu. Sala-i-Martin bu noktada bir kişinin müdahalesinin etkili olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Yönetim kurulu üyelerinin birçoğu Mourinho’dan yanaydı. Laporta, Johan’a danışıp ‘Sence Pep hazır mı?’ diye sordu. Johan ‘Evet’ dedi. Johan,’Evet’ derse o evettir.”Nihayetinde Barcelona’nın yöneticileri ünlü bir çalıştırıcıdansa B takımının henüz rüştünü ispatlamamış teknik direktörünü tercih etti. Ve futbol bir daha geri döndürülemez biçimde değişti. BBC’nin “Pep Guardiola, Jose Mourinho and the game that changed everything” başlıklı haberinden derlenmiştir.

Leave A Reply

Your email address will not be published.

Siteden backlink almak için : https://join.skype.com/invite/KPVoMIIOqxat
montenegro buy car montenegro sale car montenegro rent apartment montenegro sale apartment
lines kiralık sunucu dedicated sunucu fiziksel sunucu kamu personel alımı smm panel best smm panel cheapest smm panel whey protein whey protein tozu protein tozu antalya havalimanı transfer gaziantep mobilya ustası mobilya ustası marangoz fiyatı teknoloji haberleri lines countertop jetfilmizle jetfilm bizial instagram takipçi satın al takipçi satın al ucuz takipçi satın al düşmeyen takipçi satın al gerçek takipçi satın al protein tozu water extraction stresser sms onay fake numara deneme bonusu veren siteler casino siteleri deneme bonusu veren siteler bahis siteleri