Arabesk şövalyesinin paralel evreni / Volume 3
Yirminci Yüzyıl’ın ikinci yarısı, ama özellikle de son çeyreği; çok değişik sınıfsal, sosyo-kültürel ayrışmaların ve bunların sembolleşmesinin laboratuvarı olmuştur. Bunu, yaşayan biri olarak söylüyorum.
Misal Çeşme kelimesi; benim kuşağın gözlemci mensuplarının nezdinde iki uç sembolü çağrıştırırdı. İlki; kelimenin bilindik, literal anlamıyla çeşmenin; tulumbadan sonra bir su içme aygıtı olarak sokaklardaki varlığını akla getirirdi.
Çeşme, bu yönüyle bizim için bir vahayı simgelerdi.
Diğeri ise Beyaz Adanalıların (Ben Badanalı derdim) veya orta sınıfın 1980’lerin başında gittiği Çeşme. Kelimenin bu ikinci anlamı da; Adana Karataş’a değil de, İzmir Çeşme’ye gidecek kadar maddi durumu iyi olanları anımsatırdı.
Ferdi Tayfur’un 1975’in sonunda çıkan Çeşme şarkısında, tam da bu ayrım ekseninde 1970-80’lerde yoksulun; hayattaki tek hazzı olan aşkla da pek barışık olmadığını görürüz:
“Yolum düştü, köyünüzden geçmez olaydım. Gelmez olaydım, güzel yüzüne bakmaz olaydım.”
Olmuş bir kere. Nasıl edek baba, bizim oraların lafıyla gaçtan aşağı olmaz!
‘MAHALLE ÇEŞMESİ’ DE BİR EĞLENCE MEKÂNIYDI
Aşkın yoksullara ‘limitli’ olduğunu anlatmak için böyle söylüyordu Ferdi Tayfur, ama öte yandan kadın ve erkeğin köy ya da mahalledeki tek karşılaşma alanı olan çeşmeyi metaforik olarak bir eğlence mekânına dönüştürüyordu.
Tıpkı Musa Eroğlu’nun Harmana Sererler Sarı Samanı türküsündeki gibi…
Ne diyor; “Çeşmenin başından işmar edersin.” Yani kaş gözle işve yaparsın! Devamı da şöyledir yalnız: “Seni sevdiğime pişman edersin.”
Bakın; Ferdi Tayfur’un Çeşmesi’ndeki gibi gene pişmanlık var!
Evet; Arabesk’in, yorumcu olarak Müslüm Gürses, Orhan Gencebay ve İbrahim Tatlıses ile birlikte dört büyük isminden biri; besteci olarak ise Gencebay’la birlikte iki kralından biri olan Ferdi Tayfur’un ölümü vesilesiyle Arabesk şövalyesinin paralel evreni serisi, ikinci yazıyla devam ediyor. Hatırlarsanız; 21 Nisan 2024’te yayınlanan ilkinde Müslüm Baba’yı anlatmıştık.
Geçen haftaki yazıda doğup büyüdüğüm Hürriyet Mahallesi’nde Arabesk’in ‘seçmeli’ değil, ‘zorunlu’ ders olduğunu yazmıştım. Ferdi Tayfur’un müziğiyle de, tıpkı Müslüm Baba’nın şarkıları gibi 1980’de, beş yaşındayken tanıştığımı da…
Aslında şimdiki dönemin gençlerine bu kültürü tanıtmak için (benimsemeseler bile tanımaları gerekiyor) yalnızca mahalle koşullarını anlatmak yetmez, dönem koşullarını hissettirmek gerekir. Türkiye; geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde yoksulluğun, nüfusa oranlarsak bugünkünden daha fazla yaşandığı bir ülkeydi. Ama insanlar böylesine neşesiz değildi. Kavga gürültü vardı; ama umut, hiç tükenmezdi. Paraya da değer verilir ve “Parasız adam gereksiz adam” mottosu ilk çocukluktan beri zihinlere işlenirdi. Ne var ki parayı bilek veya zihin gücüyle; alın teriyle kazanmak teşvik edilirdi. Oyunun kurallarını bozarak para kazanmak da mümkündü, ama bunun mutlaka bir bedeli, hatta laneti olurdu. Her zaman uzak durmak lazımdı. Bize bu öğretildi ve tabii biz de -emme basma tulumba olmadığımız için- bunun böyle olması gerektiğini hayat içinde gözlemleyerek öğrendik.
Arabesk, bizim nesle hayat yolunda sabrı öğretti. Onu kullanmayı bilene tabii… Tehlikeli ideolojilerden korudu. Kendim için söylemiyorum, ben Adanalıyım. Ama Adana doğumlu pek çok Kürt arkadaşımın PKK başta olmak üzere örgütlere katılmasına mani olmuştur Arabesk. Pek çok ülkücü ise, Ferdi Tayfur dinlemenin de verdiği bir tevekkülle şiddetten uzak durmuştur. Her iki cephede bu profile uymayanlar da vardı, ancak kim ne derse desin sağ-sol kavgalarının en çok can aldığı dönemde bile Türkiye’nin gizli ideolojisi, Komünizm veya Faşizm değil, Arabesk idi.
‘DEVLET-FERDİ DİYALEKTİĞİ’
24 Şubat 2013’te bu köşede yayınlanan ‘Devlet versus ferdi’ başlıklı bir yazımda insanın; aradığı müddetçe her daim tesadüf bulabileceğini yazmıştım.
Sizleri o yazının sonuna sığdırdığım Ferdi Tayfur portresiyle uğurlayayım bugün. Çünkü 12 yıl önce yazdıklarım Tayfur’u bugünkünden de iyi anlatıyor:
“Ferdi Tayfur, Adana’da tarım işçiliği, terzilik, çaycılık ve cezeryecide çıraklık gibi işler yaptı. Türkiye’de şarabın sınıf atlamadığı devirlerde, Bordeaux şişe taklidi köpek öldüren cinsi ‘eski şarap şişeleri’nde aşkını aramak yerine (Çevresi bunu yapanlarla doluydu.) Kalvinistlere özgü bir ahlakla çalıştı. İyi besteler yaptı ve yaşadığı acıları maddi-manevi kazanca tahvil etmesini bildi. Cemil Meriç ‘Zekâ engellerle ilerler,’ diyor ya Tayfur da sevgilisini alan ‘yâd eller’ sayesinde ilerledi. Meriç’in sözünü haklı çıkarırcasına engellendikçe alanında daha yetenekli biri haline geldi. İstanbul”a müzisyen olma hayaliyle birkaç kez gelip, hayal kırıklığı içinde Adana’ya döndü.
Tayfur, Türkiye’nin yaygın ideolojisinin, ‘Arabeskizm’in üç büyük temsilcisinden biridir. Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş futbolda neyi ifade ediyorsa Ferdi-Orhan-Müslüm de Arabesk müzikte aynı şeyi ifade ediyor.”