Onkolog Dr. Mehmet Arslan: Saygı ve tehammül
İşte Arslan’ın kaleme aldığı o yazı; Eğer bu Kur’an dağa taşa indirilmiş olsaydı, Allah’tan haşyetinden tevazusundan boyun eğmesinden huşusundan saygısından bi hal görürdün. Bu mihvalde saygı, saygı duruş, tahammül ve mühlet kavramlarına kısa bir değinmek isterim. Saygı duruşu Kur’an’da Yahudi kavmiyle Musa aleyhisselam arasında geçen bir kıssayla ilintili ‘akefe’. Yani bir ceset heykel karşısında kıyam duruşu, boyun eğmek, toplanmak, etrafında dolanmak anlamına. Ibadetin özü. Mesela namaz ibadetinin kıyam farzı var ya ona denk düşüyor. Allah buna ruku, secde, kraat, kaide koyarak namaza dönüştürmüş. Hatta şu anda yahudiler hala böyle yaparlar sadece. Işte bu akefe ibadetidir yani. Dolayısıyla saygı duruşunda ibadet yapılır, o da ancak Allaha yapılır veya her kime yapılıyorsa o ilahlaştırılıyor demektir. En basit haliyle putlaştırılıyor demektir. Bu da Allah’a ihanettir. O insana ihanettir. İnsan Allah’ın son model sanatı. Onu heykel önünde adeta peşkeş çekmek, Allahın son model sanatını hafife almak, insanı küçük düşürmek, en basit hali ile tapınılanda putlaştırılmış oluyor. Putlaştırmak biryerde hakaret ve ben bir rabbiyatçı olarak bu konuları çalışıyorum. Rabbii olarak, yani RAB kavramı ve akide dediğimiz o etrafta dönen dini temel düşünce, dini siyasi düşünce çalışıyorum. Bunun, Allahtan başkasına saygı duruşunun karşılığı nedir derseniz, bu tür ameller o ana kadarki ameller boşa gider, sıfırlar, sıfırlanır. Eğer bu fasit ve fasıg düşüncede değilse, düşüncesi değişmediği için Islami olduğu için islamlığı devam eder. Ancak ameller boşa gider. doldur boşalt olur. Peki buna kimin hakkı var? Buna kim kefil? Yani bir devlet bunu halkına karşı yapamaz, çocuğa karşı yapamaz. Niye? Çünkü devlet demek, halkını korumak demek, onun için oluşturulmuş yapı demek. Hatta yargı, yasama, hüükümet etme bile halk adına der. Öyleyse bu ne oluyor, bu halkın aleyhine? Halbuki halkın lehine olması lazım. Huşu dediğimiz huşu, haşyet de biyolojik kısmı, korku anlamına, huşu ise derin saygı duymak, derin tevazu, karşısında boyun eğmek. Hazır duruş, lebbeyk allahumme lebbeyk diyoruz ya işte Rabbin huzurundayım yani emrine amadeyim anlamına. Saygı duruşu, bir amel ise teslimiyetse, islamsa, Islam’ın gereği ise onun Allah’a yapılması, saygı da iman, saygı duymak, o düşünceyi doğru bulmak. Yani ben bu düşünceyi meşru görüyorum demek. Saygı duymak imandır iman. Hani kalb ile tasdik, dil ile ikrar varya, kalbiyle bunu onaylamak, ona saygı duymak, dil ile bunu dillendirmek. Birçok klasik bizim bildiğimiz mezheplerin kitaplarında bile kişi kelimei şehadet getirse bile eğer bir put karşısında duruş yapıyorsa, onun küfrüne hükmedilir diye Hanefi fıkhında bile yazar. Hatta Hanefi fıkhı diğer fakihlerce mürciyelik yani yumuşaklıkla suçlanır. Dolayısıyla ben de bir Rabbi olarak rabbiyatçı olarak bunun akademik çalışmasını yapıyorum ve bunu dillendiriyorum haber olarak aksettiriyorum gerekirse mücahitliğini, aktivistliğini yapıyorum. Saygı da budur yani saygı imandır, duruş ameldir her ne ciheti ise. Saygı hiyerarşiktir Allah’a, Resülüne, Onun saygı duyun dediklerine saygı duyulur, yani hubb fillah, sevgi Allah’ta, Allah için. Saygı duruşu ise nebilere bile yapılmaz. Çünkü saygı duruşu ibadettir, iman ilintili amel. Dolayısıyla sevgiyi saygıyı Allah’a tevdi etmek ve onun hiyerarşisiyle resullerine ve onlara tabi olanlara zıddına ise buğzetmek. Hatta işte onlar Allah’a hadsizleşenlere sevgi beslemezler ayeti. Yani Allah’a, Resulüne hadsizleşenlere, sevgi beslemezler. Allaha sgı duymayanlara saygı duymazlar. Işte bizim bir sevgisizliğimiz varsa bu onların Allah’a saygısızlığındandır. Şahsi değil, o rabbe saygı duymuyor diyedir. Biz de mecburen Rabbe, hakka saygı duymayana, saygı duymayız, diğer türlü ne olmuş olur, kötülüğe, saygısızlığa saygı duyulmuş olur. Hatta müsbet bile olsa hiyerarşikdir. Mesela Resul sevgisi Allah sevgisinin önüne geçmez. Nebiye saygı ve sevgi, Allah saygısına ve sevgisine eşit olamaz veya herhangi bir beşer sevgisi ve saygısı Nebi sevgisine ve saygısına eşit olamaz. Hiyerarşik ne hak ettiyse o. Bir de tahammül vardır, hakareti yasaklar, tehammülü emreder. Yani herkesi Allah yaratıyor ama dayatmıyor, ama yaratmayanlar hak sahibi olmadıkları yaratmadığına dayatıyor. Allah yarattığı halde bile bunu yapmıyor. Tahammül edin diyor, hakaret yok, tahammül var, mühlet var hesap gününe kadar. Bazen bunu karıştırıyorlar. Tehammül ayrı, saygı duymak ayrı. Tehammül edilir ama yanlışa saygı duyulmaz. Saygı demek, onu meşru bilmek demek. Allah bize tahammülü emretmiş. Hatta onlara satır değilsin. Yani kılıç değilsin, zorba değilsin. Bu şekilde öğretmiş, eğitmiş bizi. Bizde zorlama, dayatma yok, hakaret yok, tahammül var, mühlet var bir yere kadar. Ondan sonra zaten hesapsız kalmaz. Hiç kimse, hiçbir şey hesapsız kalmaz, adalete aykırı, hakkaniyete aykırıdır. Hesabı görülecek ilkaki. Öyle kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacak. Üst mahkeme, ilahi mahkeme, hakimleri yargıçları da mahkemeye çekecek. Yani hakimler, yargıçlar, savcılar bir gün sanık olacak, o nihai mahkemeye çıkacak. Bunun ötesi yok. Hülasa ilahi planda saygı duruşu ibadet olup, Allahtan başkasına yapılmaz, nebiilere bile. Saygı, itibar, ızzetse Allahın, resüllerin ve mü’minlerindir. Rabbe saygı duymayana saygı duyulmaz, sadece tehammül edilir, öühlet verilir. Beşeri planda da, önceki atalara saygısızlık edenin, beşeri planda saygı beklemesi muhal olur. İbrahim ataya, sonraki gavmi atalara, onlara itibar edilmezse, saygısızlık edilirse, o zaman saygısızlığın karşılığı saygısızlık olur. Saygı olmaz. İlahi planda da, beşeri planda da, akıl mantık planında da, vahyi planda da maalesef bir açmaz bu. Zaten bunun duayeni siyoni anlayıştır nihayetinde. Bakın hem Nebi katili, sonra nebi mirasını talep eder. Burada vahyen de aklen, mantıken de bir sıkıntı söz konusu. Biz de buna dikkat çekiyoruz hem kendimiz için hem ülkemiz için hem insanlık için hem bugün için hem gelecek için.