Reyting için cinayet! İşte medyanın kanlı oyunları
İsmail Kapan, Narin Güran cinayetinin medya tarafından nasıl kullanıldığını ele aldı. Kapan, adaletin medya tarafından reyting uğruna manipüle edilmemesi gerektiğini vurguladı. Bu tür olayların siyasi ve ideolojik çıkarlar için kullanılmasının toplumda büyük tepkilere yol açtığını ifade eden Kapan, yargının bağımsız ve adil bir şekilde işlemesinin önemine dikkat çekti. İşte İsmail Kapan’ın Türkiye gazetesindeki yazısı: “Adalet yani haklının haksızdan ayrıt edilmesi yani hakkın yerini bulması yani ortada bir suç varsa suçlunun gerekli cezaya çarptırılması veya bir hak ihtilafı söz konusu ise hak sahibinin hakkının teslim edilmesidir… İnsanların vicdanen nihai olarak talep ettiği ve beklediği şey, her türlü ihtilaf; niza ve anlaşmazlıklarda ve dahi cinayetler dâhil olmak üzere, meydana gelen bütün hak tecavüzlerinde, suçlu tarafın hiç gecikmeden adil şekilde yargılanması, kamuoyu önünde şeffaf ve aleni biçimde hesap vermesi, netice olarak hak ettiği cezaya çarptırılmasıdır. İşte adalet bu şekilde tecelli ettiği takdirde, mağdur olmuş kişi/kişiler ve toplumun tamamı rahata ve huzura kavuşur… Bu bakımdan cemiyetin her zaman ve öncelikle ve kayıtsız şartsız istediği, beklediği husus adaletin tecelli etmesidir… Yaklaşık bir aydır toplumun duygularını ayağa kaldırmış bulunan sekiz yaşındaki Narin Güran’ın katledilmesi olayında, herkesin temennisi nedir? Canilerin bir an evvel tespit edilmesi, adaletin önünde hesaba çekilmesi… Şunu da hemen belirtelim; Adaletin tecellisi maalesef her zaman kolay olmuyor. Bazen de hiç olmuyor!.. Cumhuriyet tarihi boyunca, mahkemelerin kararları hep tartışıldı. Zira özellikle olağanüstü dönemlerde kurulan özel mahkemelerin verdiği kararlar çok can yaktı… Bakınız, İstiklal Mahkemelerinde, “Maznunların (sanıkların) idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine…” diye kararlar verildi! Keza, Adalet Divanı adıyla tanımlanan Yassıada Mahkemesinde başta merhum Adnan Menderes olmak üzere, Demokrat Partili siyasetçilere karşı çok zalimane yargılama yapıldı ve vicdanları kanatan idam hükümleri verildi. (Bugün Merhum Menderes’in idam edilişinin (17 Eylül 1961) yıl dönümü. Bu vesileyle merhum Menderes, merhum Fatin Rüştü Zorlu ve merhum Hasan Polatkan’ı bir kere daha rahmetle yâd ediyoruz. Cenabı Hak gani gani rahmet eylesin…) Elbette mahkeme kararlarının tartışılması, hukuk ilmi bakımından yanlışlara dikkat çekilmesi ve benzer hataların önüne geçilmesi için gayret sarf edilmesi doğrudur. Şu hususa da işaret edelim; mahkeme kararlarının, ihtilafların çözümü veya cezalandırmaya dair nihai hüküm ifade etmesi başka bir şey, bu kararların doğruluğu veya yanlışlığının irdelenmesi ise daha başka bir şey… Bu tartışmalar Son yıllarda hayli artış kaydetti… Bunun da çok çeşitli sebepleri var. FETÖ’nün yaklaşık kırk yıl boyunca bu ülkede, askeriye, emniyet, adliye ve eğitim kurumlarına sızması, militanları doldurması adı geçen müesseseleri çok müşkül vaziyete soktu… 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün üzerinden sekiz sene geçtiği hâlde, hâlâ daha bu menhus örgüte mensup kripto şahısların sistemden tamamen temizlenemediği, her gün tespit edilen yeni olaylarla teyit ediliyor… Hukuk sistemindeki aksaklıkların tamamını FETÖ’ye yüklemek elbette doğru bir tespit değil. Bu konuda birbirinden tamamen farklı pek çok mesele var. Hâkim-savcı, avukat ve noter gibi hukuk sistemi elemanlarının eğitimi, mesleki kabiliyet ve kapasitesi, mevzuatın yeterliliği ve denetimin gerçekçiliği vs. vs… Bu alanda köklü biçimde ele alınması gereken konuların başında geliyor… Bu arada hukuk sisteminde peyderpey de olsa, önemli değişiklikler yapılmıyor değil. Bunlarda biri de hâkim ve savcı yardımcılığı konusunda yapılan düzenlemedir… Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün hâkim ve savcı yardımcıları eğitiminin açılış programında konuştu ve önemli mesajlar verdi. “Adaletin reyting, etkileşim avcılığına kurban edilmesine göz yummamalıyız. Başta medyamız olmak üzere, tüm sorumluluk sahipleri azami hassasiyeti göstermeli. Masum çocukların naaşı üzerinden, milletin inanç değerleriyle, aile kurumuyla, dinî müesseselerle, siyasi ve ideolojik hesap görülmesine müsaade etmemeliyiz…” Hakikaten, şu sıralarda talihsiz küçük kız Narin Güran’ın katli üzerinden yürütülen yayınlara bakıldığında, insanın isyan edesi geliyor. Cinayetin kim veya kimler tarafından işlendiğini bir kenara bırakıp, reyting yarışına giren kimi medya organları, duygu sömürüsü ve ajitasyon peşine düşmüş toplumu gerdikçe geriyor. Gece yarısı olayın geçtiği köyden canlı yayın yapan kanalların, bu tutumlarıyla Narin’in hunharca katledilmesine dair ne gibi bir maksatları var acaba? Toplum yararı olarak neyi ortaya koyuyorlar ki? Bu yayınların yüzde kaçı şu ana kadar doğru çıktı? O dedektifler, uzmanlar, tahta başında çubukla konuyu hararetli şekilde anlatanların tahmini ne kadar tuttu? Sonuç an itibariyle tam bir fiyasko!.. Erdoğan’ın yukarıda işaret ettiğimiz konuşmasında, yargı ile ilgili olarak dile getirdiği çok önemli bir tespit daha var: “1960’tan beri bu ülkede yargı, üzülerek söylüyorum siyasete istikamet çizmenin yani vesayetin bir aracı kılınmıştır…” Yargı sisteminin bu ülkede her zaman sıkıntıları olmuştur. On yıllar boyunca kadro açığı problemi adaletin işleyişini yavaşlatmış, sekteye uğratmıştır. 2002 yılından önce hâkim ve savcı sayısı dokuz bin civarında iken bugün bu sayı 25 bine yaklaşmış. Elbette kadroların artması, eski yıkık dökük binalar yerine, yeni adalet saraylarının inşa edilmesi tek başına yeterli değildir. Velakin, her alanda olduğu üzere yargı sisteminde de altyapı tabii ki, çok önemli… Cumhurbaşkanının Mecelle kitabından alıntı yaparak tarif ettiği hâkimlik vasıflarıyla bitirelim: “Hâkim fehim, müstakim, emin, mekîn ve metindir. Yani bilge, feraset sahibi, dosdoğru, güvenilir, saygın ve zorluklar karşısında yılmayan metin bir karaktere sahip olması beklenir…” ”